Sana ‘yok’ diyeni ‘yok’tan ‘var’ eden de sensin…

"VAR"SIN YOK DESiNLER!

VAR’A ‘yok’ demekle, nesi değişir ki ‘var’ın? Varsın Allah’ım varsın! Diller yok diyorsa yalan, kalplerde senin adın yazılı… Canlar Seninle yaşıyor… Eller, sen istersen tutabilir, dizler de öyle…

Alâim-i Semâ senin.

Gökkuşağında renkler Seni gösteriyor, ‘ressam’ yok dese dert midir? Şarkılarda ismin geçmese ne gam? Sesler seni söylüyor. Senin besteni şakıyor bülbüller!

Gül gülümsüyorsa senin güzelliğinden…

Rahmetinin katresidir yağmur, bahçeler hep senin.

En şefkatli sensin Allah’ım. Çünki sensin anneleri yaratan…

En kudretli sensin Allah’ım Çünki sensin dağları dik tutan…

Çocukların pamukçacık ellerinde, çimenlerin yeşermelerinde, sevdâlıların sıcacık yüreklerinde ‘apaçık’ sen ‘saklısın’…

Sana ‘yok’ diyeni ‘yok’tan ‘var’ eden de sensin.

Bolluklar mükâfatın, kıtlıklar ikazın… Ferahlıklar, sıkıntılarımıza teselli, üzüntüler seni hatırlamamız için…

O kadar varsın ki…

Varlığının heybeti karşısında başımız dönüyor, tıpkı dünya gibi…

Sensiz yaşanmıyor…

Milyonlarca yıldır, milyarlarca hayat ve her hayat sahibine her an taptaze nefesler veren nasıl ‘yok’ olur, nasıl ‘yaşamaz’?

Hayatı veren sensin. Hayat da, hayatım da senin. Kendini bilmeyen seni tanımamış; kim neylesin?

Anlamayı, bir adıma karşılık bin adımla koşuşturan sensin.

‘İnanılan’ da sensin ‘inandıran’ da…

‘Var’ daha ‘yok’ iken ‘var’ olan da sensin.

Her zaman her yerde ‘var’ olan da!

Sevgin zerre eksilse üzerimizden ve bir an çevrilse bakışların, tutuşur yanarız…

Asırlar bir ince perde, mekân bildiğimiz, ayak bastığımız, paylaşamadığımız dünya bir durak…

Bir hak verdin… Akıl, duygu, dudak verdin, söyleyeceğiz…

Kaderimizi kendimize ‘yazdıran’ da sensin.

Yarattın, yaşatıyorsun, dirilişimiz vaadin…

Sen vaadinden dönmeyensin, senindir sonsuzluk!

‘Küçükler’ Senden uzaklaştıkça küçüldüler, ‘büyükler’ sana yaklaştıkça büyüdüler.

Yûnus balığın karnında, Yûsuf zindanda senin kölendi. Hürriyet sendeydi, sen Rabbimizsin…

Serinlik Sendendi, İbrahim’i ateşin yakışından kurtaran… Mûsa’yı Firavun’un sarayında büyüten sendin.

Sendin hem yetim, hem öksüz Muhammed’i (asm) Mirâc’a çıkaran…

Yûsuf Züleyha’yı senin için reddetti…

O, her şeyi!

Allahım:

Rüzgârdan, ışıktan, lisandan, insandan deliller gönderdin.. Her oluş, her tükeniş işâretindi!

Peygamberlerin, nizâmını anlatan yazının satırbaşlarıydı, kelimelerindi velilerin: dostların, senin imla işaretlerin…

Geylânî seni söyledi, Rabbanî seni, Mevlânâ sana çağırdı, Gazâlî sana. Bediüzzaman’ın “çağına ve sonrasına” seni anlatan sözü binlerce sayfa sürdü…

“Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur” dedi Necip Fazıl, Sen çileyi mutluluk yapansın.

Varsın Allah’ım varsın…

Hilekârsa bilim, edepsizse edebiyat, sahteyse san’at,gerçeğini; amacını kaybetmişse ‘yok’ diyorsa desin!

Küçük kitaplar ‘yok’ yazsa?

Kâinat ‘var’ yazan koca kitap!

Yazan sensin, okutan sensin.

Selâm sana sevgili.

“Bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş…”

Atomundan galaksisine, zerresinden küresine, yarattığın ne varsa, hepsi içimde dönüyor… Dalgalanıyor denizlerin damarlarımda, buğulanıyor gökyüzü gözlerimde, rüyalar içindeyim, çiçekler içinde, güneşler açıyorum… Bir küçük kâinatım!

İnsanım ve inanıyorum sana.

Kundaktan kefene, beşikten musallaya ve oradan ‘asıl hayata’ uzanan rahmetine… Şelâlelerde çağıldayan, mercanlarda parıldayan güzelliğine… Toprak kokan mahsuller, kovanlar, peteklerce ikram ikram üstüne bereketine… Kan kırmızı karanfillerden, gözbebeklerine kadar, binbir çeşit ve rengârenk sanatına inanıyorum…

‘Yok’a inanmak ‘yok!’

Şüphesiz inanılacak yalnız sensin.

Sebepler! Size söylüyorum, sizi sebep gösterenlerde suç, Sevgilim ‘ol’der ve ‘olur’…

Allahım…

Bir sevdâdır sana inanmak…

Gurbette âniden kavuşmaktır!

Her şeyimi sen verdin, her şeyim senin.

Seni sana lâyık anlatamadım affet! Kelimem yetmedi! İşte Allah’ım bu kulunun bütün söyleyebildiği bu kadar.

Ben bu kadarım…

Şükür ki sen bu kadar değilsin!

Cihat Zafer


23 Yanıt

  1. Her defa haberi taze bir müjde; O var! Her defasında geç gafletten vecde; O var! Ne sen varsın, ne ben, ne yâr, ne kimse; O var! Bütün sevdiklerin elden gittiyse; O var! Kalacak kim var ki dost tomarından? O var! Sana daha yakın şahdamarından; O var! Arama, ilâç yok eczahanede! O var! Gayede, sebepte ve bahanede O var! Sevdiğini ebed boyu tutan dinç; O var! Ölümsüzlük şevki, İlâhî sevinç; O var! Yıkılmaz dayanak, kırılmaz destek; O var! Tekten de tek, bir tek, tek başına tek; O var! N. Fazıl Kısakürek
     
    ALLAH razı olsun ..dua ile…
     

  2. "Ben bu kadarım…
    Şükür ki sen bu kadar değilsin! "    vayy çok güzel çok  beyendım…Allah razı olsun Paylaştığın için

  3. …AÇILAN ELLERİMDE ÇIRPINAN YÜREĞİM VAR…
    SEN ZULMETMEZSİN.NEFSİMİZ ZALİM, RUHUMUZ MAZLUM.KALBİMİZİN NURUNU ÖRTEN NEFSANİYET TORTULARI,AKLIMIZI YOLUMUZA DÜŞMAN ETMİŞ.KENDİMİZİ ÇÖZMEYİ BİLMİYORUZ Kİ, MESELEMİZİÇÖZELİM. ÇÖZ BİZİ. BİZİ KENDİMİZE GETİR.BİZ BURADA SADECE, SENİN her şeyİ BİLDİĞİNİ BİLİYORUZ.HERŞEYE GÜCÜNÜN YETTİĞİNE İNANMAKTANBAŞKA GÜCÜMÜZ YOK.EMANETLERİNİN, NİMETLERİNİN HAKKINI VEREMİYORUZ,ONLARLA BÜTÜNLEŞEMİYORUZ, ONLARIN BÜTÜNLÜĞÜNDEHAYATIMIZ BÜTÜNLEŞTİREMİYORUZ.SÜRGÜNDE GİBİYİZ,HİCRANLAR İÇİNDEYİZ.YAŞADIĞIMIZ HAYAT BİZİM DEĞİL…BİZİM OLMAYANI YAŞAMAK, YAŞAMAK DEĞİL…AMA GECENİN SESSİZLİĞİNDE AKAN GÖZYAŞLARI BİZİM.ONLARIN HATIRINA BİZİ AFFEYLE YÜCE RABBİM!!!HER KEDERİN ÖZEL BİR DUASI VE HER DUANIN ESMATECELLİYATI İLE İLGİLİ BİR SIRRI VAR…YA ALLAH,YA ALLAH,YA ALLAH! BİZİ BİZDEN KORU,BİZİKİMLİK ŞAŞKINI OLMAKTAN KURTAR.BİZİ ŞAHSİYETİMİZLE BULUŞTUR, BÜTÜNLÜĞÜMÜZLE İHYA EYLE.BİZE MUHAMMED MUSTAFA(sas)’nın GERÇEK ÜMMETİ OLMAK SAADETİNİ MÜYESSER KIL…
    AÇILAN ELLERİMDE, ÇIRPINAN YÜREĞİM VAR. TEMKİNE GELMEYEN, TEN KAFESİNDE ÇIRPINDIKÇA KENDİNİ DAHA ÇOK YARALAYAN DELİ YÜREĞİM……… BAĞIŞLA ONU…!
     
    ALLAH RAZI SOLSUN..ÇOK GÜZEL BİR YAZI ELLERİNE SAĞLIK…
    RABBİM BİZLERİ ONUN YOLUNDAN  AYIRMASIN…
    SELAM VE DUA İLE…KARDELEN

  4. Körüm KörLüğüme BiLe… Körüm Gördüğüme BiLe…Körüm Gösterdiklerini BiLe , Vadettiğin Cennetine BiLe körüm !Senin GörmenLe Görür CümLe GözLer, Aç GözLerimi ! …
     
    ALLAH\’IN GÖR DEDİĞİ  YERDEN BAKMAYAN ALLAH\’IN GÖSTERDİĞİNİ GÖREMEZ
     
    __._,_.___ Allahım… Bir sevdâdır sana inanmak… Gurbette âniden kavuşmaktır! Her şeyimi sen verdin, her şeyim senin.

    Ya Baki Entel Baki
    "Madem Sen bakisin, yeter, her şeye bedelsin. Madem sen varsın her şey var."
     
    SELAM VE DUA İLE CAN AHMET KARDEŞİM SELAMETLE KAL..
     

  5. s.a. AHMED
    SİTENİ GÖRÜNCE TADİR ETTİM.ÇOOK EMEK HARCAMIŞSIN ELİNE,ZİHNİNE VE GÖNLÜNE SAĞLIK.DÜŞÜNDÜMKÜ DEMEKKİ BU ŞEKİLDE DE DEĞERLENDİREBİLİRMİŞ.İYİ BİR ÖRNEK SERGİLEMİŞSİN.
    A.E.O.
     

  6. Ben böyle olmalıydım Tan ağarışında beliren bir gün olmalıydım. Nefsimin karanlıklarını, irfân güneşleri aydınlatmalıydı. Sevdalıların buluştuğu gece gibi olmalıydım. Rahmet kapılarının tül suretine büründüğü anları, teheccüdle karşılamalıydım. Hasretin yoldaşı, bir damla gözyaşı olmalıydım. Günahların arındırıcılığıyla, samimiyetin nişanesi olan, tövbe çiçeğinin âb-ı hayâtı olarak anılmalıydım. Zikirle kuşanmış bir ağaç olmalıydım. En sert rüzgârlarda, Rahmânî bir dokunuşun tevekkülüyle rukûya kapanmalıydım. Hırçınlığın ve duygusallığın yoğrulduğu bir deniz olmalıydım. En hırçın hallerimde dalga sûretinde, beyaz örtümü başıma alıp secdede bulmalıydım kendimi. Sakin zamanlarımda açmalıydım, bilinmeyen dünyamın kapılarını ardına kadar sevdalılara. Gecenin karanlığında dolaşan bir yıldız olmalıydım. İki sevdalı yüreğin dileğine vesile olmak için ayrılmalıydım semâdan. Çilekeş bir bülbül olmalıydım. Güle sevdamı, hasret melodilerinin notalarıyla süsleyip, göndermeliydim iklimine. Susuzluğun bürüdüğü bir çöl olmalıydım. Vâha arar gibi ilim aramalıydım her kum tanesinin altında. Rahmetin gölgesinde esen bir rüzgâr olmalıydım. Savurmalıydım gafleti ve ihlâs tohumlarının ekmeliydim doğudan batıya. Hüznün gözbebeği sonbahar olmalıydım. Yüreklerdeki hüznü kuşanıp, benliğimi sararan yapraklarla Hak dostlarının ayaklarına sermeliydim. Meleklerin kucakladığı kara kış olmalıydım. Beyaza bürünmüş teseddürümün içinden, gönlümün en derinliklerinde yetiştirdiğim, duâ kardelenlerimi kardeşlerime sunmalıydım. Yeni doğuşun sahnelendiği nev bahar olmalıydım. Umut güllerimi cemreleriyle uyanışıma vesile olanın kapısına bırakmalıydım. Arınışın simgesi yağmur olmalıydım. Sağanak sağanak yağmalıydım, teblîğden bir haber kalmış kurak toprakların üstüne. Gidiş ve dönüşlerin ortak mekânı bir liman olmalıydım. Gidenlerin ardın sıra sallanan özlem mendillerini kucağıma bıraktığı, Bekleyenlerin ufuklarda görünenle birlikte, ilk gözyaşlarını yüreğime akıtıldığı bir yer olmalıydım. Açılmaz denilen kapıların kilidi olan umut olmalıydım. Çaresizliğin sancılarına boyun bükenlerin, zulüm kulplarını ellerimle kırmalıydım. Uğruna cefalar çekilen sevda olmalıydım. Sevdalıların kalplerini, sevgiliye varınca tebessümle okşamalıydım. Kavurucu bir ateş olmalıydım. İbrâhîm’i yüreğime saldıklarında, gül bahçesi olarak karşılamalıydım Allâh dostunu. Kör kuyu olmalıydım. Kardeşlerinin terk ettiği Yûsuf’u, Mısır’a emanet etmeden, gönlümün sultanı yapmalıydım. Dağların en yücesi Tûr dağı olmalıydım. Mûsa’nın Rahmân’a yakarışına şâhit olmalıydım. Nûh’un gemisi olmalıydım. Peygamberlerin ve halîfelerin adlarıyla ayrılmalıydım inkârın kol gezdiği topraklardan, Yol almalıydım Rahmân’ın şefkatiyle inancın hükmettiği ummânlara. Bir küçük bulut olmalıydım. Hak Habîbi’nin yanı başından ayrılmayıp, Onun emirlerine köle olan âb-ı hayât olmalıydım. Cehâlet bataklıklarını kurutup, inanç nilüferleri yetiştirmek adına. Şafak olmalıydım. Sevgiliyle vuslata gün saydığım ve geçen güne bir çizik attığım. Seher olmalıydım. Uzakların kızıllığına müptelâ gözlerlerimi sana sunmalıydım. Kâinât olmalıydım. Tüm zerrelerim adedince YÂ RAHMÂN seni anmalıydım. İLKNUR DOĞANAY
    Allah razı olsun paylaşımın için kardeşim.
    Selam ve dua ile ….

  7. Ey Rabbim !
    Yaratmak sadece sana mahsus, Her şey kudret elin de senin. Ol deyince oluverir dilediğin, Yarattığın her şey kusursuz senin. Sen! Hükmedenler hükmedenisin, Şanın her alem de yüce senin. Arş senin,Kürs senin, Övülmeye layık olan yalnız sensin. Bütün hazineler,ilimler senin, İsteyeni ilimle yüceltirsin. Dilediğini zenginlikle imtihan edersin İlmin ezelden her şeyi kuşatmış senin Sen! Her yerdesin,her şeydesin, Tüm Kainat tespihte seni her an. Ne uyku tutar seni,ne yorgunluk duyarsın, Zaman ve mekanların üstünde olan sensin. İnanan da inanmayan da kulun senin, Hiç kimsenin ibadetine ihtiyacın yok senin. Her canı bedenine emanet verirsin, Eninde sonunda dönülecek olan sensin. Din gününün sahibi sensin, Her hesabı kolayca görürsün. Mazlumun ahını yer de bırakmazsın, Zalimi zulmün de bir çığlıkta boğarsın. Dört kitabın sahibi sensin, Levhi Mahfuz\’dan verdin hepsini. Sevgilinin kalbine indirdin Kuran\’ı Kerim\’i Müslümana emrindir yaşamak şeriat rejimini. Senin gazabından sana sığınıyoruz, Bizi koru, bizi gözet,bizi yalnız bırakma. Son nefeste iman üzere canımızı kabzet, Bizleri Mahşer de sevdiklerinle beraber haşret selamlar sevgiler yüreğin dert görmesin sağlıcakla kal can Ahmed kardeşim

  8. Gücün Manevi Kapısı

                      Yeryüzünde baş döndürücü işler yapan insanlara sunulan manevî gücün, hangi kanaldan geçerek geldiğini merak ettiniz mi? Tarihi değiştiren insanları incelediğinizde keşfedeceksiniz: Onlar duygularıyla yaşadılar. En inanılmaz örneğini Peygamberimizden(asm) öğrendik: Öylesine içten gülüyordu ki, dağlara taşlara neşe saçıyordu; ama, ağladığında da sabahlara kadar, gözyaşları dinmiyordu. Neden duygu ve neden kalp? Başarıya odaklanan bir dostum bana şöyle yazmıştı: “Başaracağım, çünkü tüm hedeflerim aklımda…” Ona şu cevabı verdim: “Lütfen o hedeflerini kalbine yükselt; çünkü arzularını sana verecek kudrete, aklın yalan söyleyebilir; ama kalbin kesinlikle doğruyu söyleyecektir.” Aklımız düşünür, kalbimiz hisseder. Gerçek niyetimiz aklımızdan değil, kalbimizden geçendir. Aklımız madde kadar dar, kalbimiz ruh kadar engin bir evrende gezinir. Güç kalptedir ve Peygamber(sav) şu sözle kalbimize dikkat çeker: “Şüphesiz Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz. Ancak amellerinize ve kalplerinize bakar.” Keskin ve güçlü duygularla dile getirilen bir istek, ilgisiz ve duygusuz binlerce istekten daha çarpıcı ve sarsıcıdır; çünkü canlıdır. Çünkü ruh candır ve ruhtan çıkan her şey, canlılık özelliğiyle birlikte çıkar. Eğer söylediğiniz sözlerden kıyamete kadar sizi destekleyecek ruhaniler yaratılmasını istiyorsanız, kalbinizle, içtenliğinizle ve duygularınızla isteyin. Çünkü söz ağızdan, duygu yürekten kopar. Söz, maddesel bir enerjidir; en fazla metrelerce uzağa gidebilir, sonra dağılıp yok olur. Oysa duygu, ruhsal bir enerjidir; maddeye çarpmaz, madde onu emerek sindiremez. Maddenin sınırlarından sıyrılır, ruhaniler arasında sonsuza değin dalgalanmaya ve işitilmeye devam eder. Duygular, bir defa istemenin gücünü, bir milyon kez istemek kadar büyütebilir. Sesi çığlığa dönüştüren duygudur. Kimyasal bomba ile atom bombası arasındaki güç farkı, bombaların büyüklüğünden kaynaklanmaz; yoğunluğundan, içeriğinden ve tekniğinden kaynaklanır. Zübeyir Gündüzalp’in “insan ne düşünüyorsa odur” sözü doğru; ama, çoğu kişi “ben düşündüğümü başaramıyorum” diyerek itiraz ediyor. Düşündüğünüzü başaramamanızın asıl nedeni, düşüncelerinizi duygu üretecek kadar yoğunlaştırmamanızdır. Başkasında etki yapan her şey, başkasına verdiğinizden kaynaklanır. Başkasına bir şey vermiyorsanız, onda hiçbir etki oluşturamazsınız. Malınızdan bir parça vererek etkilersiniz. Peki sevdiğinizde verdiğiniz nedir? Seven, malından değil, ruhundan bir parça veren insandır. Mal verildikçe azalır, ruh verildikçe kopyalanır.İslâm Peygamberi(asm) der ki: “Kalbiniz incelip duygulandığında dua etmeyi ganimet bilin.” Kuran’da denir ki: “Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Muhakkak ki O (Allah) haddi aşanları sevmez .” Neden kalbiniz inceldiğinde, neden yalvara yakara? Çünkü duygusal incelik daha fazla ruhsaldır; çünkü daha fazla duygusaldır. Kişisel gelişim ve değişim stratejilerinin eninde sonunda başvurmak zorunda kalacağı bir dizi Peygamber sözüne dikkatinizi çekiyorum: “Şu üç dua vardır ki, hiç şüphe yok kabul edilir: Mazlumun duası, misafirin duası, babanın çocuklarına duası. Kafir de olsa mazlumun bedduasından sakının. Çünkü onun Allah’a ulaşmasına engel olacak hiç bir perde yoktur. Çok günahkâr da olsa, zulme uğrayan kimsenin duası kabul edilir. ” Tüm bu sözlerdeki ortak temaya dikkat edin: Acı ve çile çeken insanlar, hastalar, mazlum ve masumlar, yetimler, kimsesizler, anne babalar… Derin ve samimi duygularla kuşatılmış insanlardır bunlar. Söz ve anlam bu insanların ağızlarından değil, kalplerinden çıkar. Bu insanların güçleri ellerinde veya dillerinde değil, ruhlarındadır. Kendinizi derin duygu ve isteklerle kuşatmanız için, hasta ve yetim olmak zorunda değilsiniz. Hastaların ve yetimlerin yardımına koşun, en azından onlara güler yüzünüzle ve şefkat ellerinizle destek olun yeter. Paranızla dünyayı satın alamazsınız; ama sevginizle tüm evren gönül rızasıyla size ait olur. Beni seven, “sen BENİM kardeşimsin” derse, doğru söyler. Sevdiğim çiçeğe baktığımda, “ben sana aitim” dediğini hissediyorum. Yaratıcının cömertliğine hayran kalıyorum: Yer yüzünün en fakir insanına, tüm evreni kendisine mal edecek enginlikte bir sevgi çekirdeği bağışlamıştır. Ay onundur, Güneş ve dağlar denizler onundur. Milyonlarca insan doğuştan getirdiği bu zenginliği kullanmadan ölmüştür. Çünkü nefret etmekte hür bırakılan ve ne yazık ki nefret etmeyi tercih eden tek yaratık, insan nesli arasından çıkmıştır. Duygusuz düşünce boşlukta kürek çekmeye benzer. Suya daldırdığınız kürek denizden nasıl güç alırsa, duyguya bulaştırdığınız düşünce de ruhunuzun sahibinden öyle güç alır. Duygu, gücün yansıdığı alandan, ruhtan gelir. Daha derin duygu, daha etkileyici güçtür. En yenilmez insan, karşınızda en keskin ve kesin duygularla direnen insandır. Heyecan bulaşıcıdır. Kendi duygularına hâkim olan başkalarının duygularına da hâkim olabilir. Başkasını sevindiren, ancak sevinebilendir; ağlamayan ağlatamaz. İnsan, akıl kadar küçük bir vücudun, kalp kadar büyük bir ruhla buluşturulmasının ürünüdür. Sevgi dolu bir bebeğin gözlerine bakınca, büyük bir ruhla dünyaya gönderildiğimizi görüyorum. Ama bazılarımız kalplerinden kopup salt akıllarına dayanarak küçülmeyi tercih ediyorlar. Bazı geceler, düşünüyorum: Büyükleri bizden farklı kılan nedir? Hayatlarını irdelerken, hep aynı farkla, belki de bir tek temel farkla karşılaşıyorum: Öylesine güçlü duyguları var ki, gerekirse sabahlara kadar uyumadan çalışabilirler; gerektiğinde, günlerce aç kalmaya hazırlar; ihtiyaç varsa, hayatlarını feda etmekten zerre kadar tereddüt etmezler. Çünkü, insanı yırtınırcasına çalıştıran tek enerji kaynağı duygudur. Bence bu söz aklımızdan çıkmasın: “Kalbiniz incelip duygulandığında dua etmeyi ganimet bilin.” Ağlamak da bir duygulanmadır; sevinmek de. Şiddetli acımızı olduğu kadar, şiddetli sevincimizi de Yaratıcımızla paylaşalım. O zaman zenginliğin kapısının kalbimizden geçtiğini keşfedeceğiz.        allah razı olsun gonlu guzel kardesım.

  9. Ne yokki…Varsa O\’da vardır..Bu yazıya ne yazılabilir ki ALlah razı olsun demekten başka…Ne güzel yazmış kalem,ne güzel dile gelmiş yürek..Ve güzel bir yürekte almış bizimle paylaşmış…Ne denirki?Allah razı olsun oğul…

  10. AŞK TEKTİR…!!!Yaratıcının en mükemmel tasarımıyım ben. İnsanım ! Ve en mükemmel şekilde tasarlandım. "Ben gizli bir hazineydim, istedim ki bilineyim" diyerek yarattığı âlemlerin en sevgilisi Muhammed\’in nuru aşk-ı ile yaratılan kâinatın malıyım. Yani büyük bir aşkın ürünüyüm. Aşk çocuğuyum ben.. Âşık olmak ve kâinata sevgimi sunmak üzere programlandım Yaratıcım tarafından. Aşk ne zaman, ne de mekân arar. İlle de mekân derseniz kalbim derim. Zaman ise; geldiği andır… O gelmeden hissettirir kendini, olaylarla belli eder geleceğini. Sanki geleceğini bilir gibi beklerim onu. Bir hassasiyet bir durgunluk başlar yüreğimde, Fırtına öncesindeki sessizlik gibi bir sükût kaplar etrafımı. Sanki bir şeyleri hisseder ama ne olduğunu kestiremem bir türlü. İşte o an aşk kapımdadır, içeri girmek için davet bekler benden. Ben aşkı bilsem de O\’nun kadar aşkı hiç kimse bilemez. O sevenlerin en sevenidir, çünkü aşkı yaratan O dur. O aşkın ta kendisidir. Sevmeseydi zaten yaratmazdı beni. O, istenmeyi istemeseydi, istemeyi içime vermezdi. O sevilmeyi ister, O istenmeyi bekler. Ve yine insanla ayna tutar insana.. Aslında aynada O\’dur, Sevgide O\’dur, Aşk da O\’dur. O benim kapıma gelen deli sevdamdır.. "İnsan benim sırrımdır. Ben insanın sırrıyım " der. Sır nedir?… Aslında kâinattaki en büyük sır "AŞK" tır. Sev der, çok sev ama en çok beni sev.. Sevdirir birleştirmez, Gösterir yaklaştırmaz, Özletir hasret bırakır, Âşık eder kavuşturmaz. Zaten kavuşsa adı ÂŞK olmaz. Yan der, çıra gibi yan ama tutuşma der. Tutuşacaksan sadece benim için tutuş. Bir baş eğmezliktir insanın hayata karşı hırçınlığı. Ve kendini bildiği andan itibaren aşkı arar. Kâinattaki her şey O\’nu arayıştır aslında.. O\’nu keşfetmek üzere programlanmıştır hayat. Her şeye rağmen AŞK tektir. Gecelerce yıldızların parıltısını seyredersiniz, Ne güzel, Ne ulaşılmazdır onların ışığı. Ama onlarda güneşten alırlar parlaklıklarını. Güneşi seyredemezsiniz gözleriniz kamaşır. Gaye-i ışıktır güneş, Vesile-i ışıktır yıldızlar, güneşi yansıtırlar. Vesile-i AŞK tır insan, Gaye-i AŞK tır Allah Ve perde-i AŞK tır insanı sevmek. İnsanla perdeler kendini hasret bırakır özletir göstermez. AŞK-ı dünyevidir insan ve AŞK-ı uhrevidir Allah. O kulunun kalbine nazar etmeye görsün, Kıvılcımı yaktı mı artık hiç kurtuluşunuz yoktur. O yarattığı kulunu sevdirerek yaklaştırır kendine. Sevgilinin zatında aslında kendi nurudur görünen. Seven O\’nu sever, Arayan O\’nu arar, İsteyen O\’nu ister, Özleyen O\’nu özler. Peşinden koştuğumuz da O, Kavuşmak istediğimizde O, Sarılmak istediğimizde O dur.. AŞK; tekdir.. Aslında en büyük lütûftur bu, Kulunun kalbine koyduğu kor ateş. "Her göz etmez fark, İşitmez her kulak, Saklı olmaz birbirinden CAN ve TEN Canı görmek için izin yok ki bil ki sen Bir ateştir, yel değildir ney sesi; Kim ki ateşsizdir; Yok olsun böylesi " der Mevlana.. İşte yana yana gelir kul ona. Mucibince amel ederse dünyevi aşktan uhrevi aşka geçiverir. Aslında Mecnun\’a Leyla\’dan tecelli eden de onun aşkının nurudur. Ama o kalbe kendi sevgisinden daha şiddetli bir sevginin girmesine müsaade eder mi hiç? Kulunu kullanır, önce kulunda hissettirir zatını, Gönlüne lezzet tat verir. Güllerin kokusunu gül kokusuyla duyurur, Bülbüllerin sesini dinletir, Şakayıkların renklerini gösterir, Fark ettirir hayatı, Aldığı soluğu hissettirir. Sonsuz sevgi pınarından su içirir. Sevmeyi böyle öğretir kuluna. Sevince, İlkbahar olur Sonbaharlar âşıklara. Ve aşkı insana insanla efsane eder ve aşığı aşka müptela eder. Aşık artık maşuğunun peşinden koşar, her yerde onu arar. Leylalar Mecnunlar, Yusuflar Züleyha\’lar, Ferhatlar Şirirnler ve daha nice efsaneler bu aşkla ona erdiler. Anne sevgisi, Eş sevgisi, Kardeş sevgisi, Evlat sevgisi, Sevgili sevgisi, Allah dostlarına duyulan sevgi, hepsi birdir.. Hepsi tek pınardan beslenir. Çünkü SEVGİ tektir.. Bilmeden Allah\’ı sevmektir ÂŞIK olmak, işte budur aşka mecaz katmak. O zatını, Kulunun suretinde gizler görünmez, ama O kulunu görür.. O bilir, O çok sevdiği kulunun kendisini aradığını, Bir gün mutlaka kendine âşık olacağını da bilir. Bu aşkla Mahmut Hüdai-ye kadılığı bıraktırır. İbrahim Ethem\’i atlas yorganından çıkartır. Bişr-i Hafî\’ye bütün varlığını tükettirir. Niyazi-i Mısri\’ye mum yaptırıp sattırır. Ferhat\’a dağları deldirir, aşığa acı çektirir. ÂŞIK sadece sever, O sevdiği ile birlikte olmayı sever, o sevmeyi sever ve "Seni seviyorum" demeyi sever. Âşık, ÂŞKA âşıktır, ÂŞIK aslında SANA ÂŞIKtır… Tek "Seni seviyorum" "Seni seviyorum" demeyi seviyorum.. (Güzin Osmancık)

    Yüreğine sağlık abicik yine büyük bi iştahla okduk yani:)))))))selametle şen ve esen kalın…duayla abicik:)))))

  11. ELİNE YÜREĞİNE SAĞLIK ARKADAŞIM.
    MUTLU AKŞAMLAR….
    SELAM VE DUA İLE..

  12. ALLAH RAZI OLSUN.HAYIRLI AKŞAMLAR …

  13. ÇOK TESEKKUR EDERIM
    KISSES

  14. s.a.yine her zamanki gibi döktürmüşsün kardeşim eline emeğine gönlüne sağlık rabbim razı olsun selam ve dua ile.

  15. Adınla yatır geceyeAdınla kaldır her sabahHikmetinle yıka gönlümüNurunla aydınlat yüzünüYalnız sana yönelt ayaklarımıYalnız senden istetYalnız sana muhtaç etHep senin kapına geleyimYüz sürüp , dileneyimMerhametinle yoğur damarlarımıRahmetinle ılıt kanımı,canımı,etimi,kemiğiDilim başka söze dönmesinİdrakimi doldur başka şey görmesin,duymasın,aklım bilmesinYalnızlığımı hissettir bana, kulluğumla eriyeyimKorkunu eksiltme yüreğimden, her an snei düşüneyimSevdan ile doyur umudunla büyütDinin üzere yaşat,dinin üzere öldürAyırma yolundan,taatimi kabul etMuhabbetinle gözet,adınla kapat gözlerimiSevdiklerinle haşr et Allah\’ım…Amin…Abdulbaki Kömürcü

  16. Dünya ahiretin tarlasıdır

    Sual: Dünya nedir?CEVAPÖlümden önce olan her şeye dünya denir. Bunlardan, ölümden sonra faydası olanlar, dünyadan sayılmaz, ahiretten sayılır. Çünkü dünya, ahiret için tarladır. Ahirete yaramayan dünyalıklar, zararlıdır. Dünya, dine uygun kullanılırsa, ahirette faydalı olurlar. Hem dünya lezzetine, hem de ahiret nimetlerine kavuşulur. İyilik, kötülük, malda değildir. Malı kullanandadır. O halde, kötü olan dünya, Allahü teâlânın razı olmadığı, ahireti yıkıcı yerlerde kullanılan şeyler demektir. Rabbini unutup, nefsine düşkün olan, yolda hayvanın, palanı ile, yemi ile uğraşıp, arkadaşlarından geri kalan yolcuya benzer. Çölde yalnız kalıp, helak olur. İnsan da ne için yaratılmış olduğunu unutup, dünya ziynetlerine aldanır, ahiret hazırlığı yapmazsa, ebedi felakete sürüklenir. Dünyaya düşkünlük ahirete hazırlanmaya mani olur. Dünya ile ahiret, doğu ile batı gibidir ki, birine yaklaşan, ötekinden uzak olur. Bir kimse ibadetini yapmaz ve geçiminde Allahü teâlânın emrini gözetmezse, dünyaya düşkün olmuş olur. Allahü teâlâ herkesin kalbini bu kimseden soğutur. Dünya, ahiretin tarlasıdır. Burada tohum ekmeyen, böylece bir tohumdan kat kat meyve kazanmaktan mahrum kalan, ne kadar zavallıdır. Kardeşin kardeşten, ananın evladından kaçacağı o gün için, hazırlanmayan, dünyada da, ahirette de aldanmış, zarar etmiş olacaktır. Akıllı kimse, bu dünyayı fırsat bilir. Bu kısa zamanda, tohum ekerek, yani Allahü teâlânın beğendiği işi yaparak, kat kat fazla meyveleri toplar. Cenab-ı Hak, bu kısa zamanda yapılacak, hayırlı işlere ve ibadetlere sonsuz nimetler ihsan edecektir.Marifetname’deki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:(Dünya iki gündür: Biri sevinç, biri üzüntü günüdür. Bunlar geçicidir. Öyle ise geçici olanı bırakın da daimi olan nimetlerine kavuşmak için çalışın.)(Dünya için, dünyada kalacağın kadar, ahiret için, orada sonsuz kalacağına göre çalış! Allahü teâlâya, muhtaç olduğun kadar itaat et! Cehennem ateşine dayanacağın kadar günah işle!)(Dünya bir köprüdür hemen geçin, yalnız tamiri ile uğraşmayın, yolunuza devam edin!)(Arzusu ahiret olup, ahiret için çalışana, Allahü teâlâ dünyayı hizmetçi yapar.)(Yalnız dünya için çalışana, yalnız nasibi gelir, işleri karışık, üzüntüsü çok olur.)(Ahiretin sonsuz olduğuna inananın, yalnız bu dünyaya sarılması, çok şaşılacak şeydir.)(Dünya sizin için yaratıldı. Siz de ahiret için yaratıldınız! Ahirette ise, Cennet ve Cehennemden başka yer yoktur.)(Dünyaya düşkün olmak, insanın ahiretine zarar verir. Ahiretini seven dünyada haramlardan sakınır. Bu böyle olunca, siz bakiyi fâni üzerine tercih ediniz!) Dünyanın tatlı şeyleri ve geçici nimetleri ancak, dinimize uymaya yardımcı oldukları zaman, faydalı ve helal olurlar. Dünya kazancı, ahiret kazancı ile birlikte olduğu zaman işe yarar. Ahireti kazanmaya yardımcı olmayan dünya zevkleri, şekerle kaplanmış zehir gibidirler. Dünya zevkleri, bedene, nefse tatlı gelen şeylerdir. Halbuki insan yalnız bunun için yaratılmadı.

  17. MashaAllah her zamanki gibi cok guzel bir yazi Allah razi olsun sendende yazandanda.Allah bizi korusun inkarcilardan olmamiza izin vermesin ve bir an bile kendimizi kendi basimiza birakmasin.

  18. O\’NU TANIYAN VE İTAAT EDEN ZİNDANDA DA OLSA BAHTİYARDIR;
    O\’NU UNUTAN SARAYDA DA OLSA ZİNDANDADIR…
     
    ALLAHIN RAHMETİ VE BEREKETİ SİZİNLE OLSUN..SELAM VE DUA İLE..

  19. HOŞGELDİN YA ŞEHR-İ RAMAZAN HOŞGELDİN
    HOŞGELDİN ONBİR AYIN SULTANI VE RAHMET AYI
    YANSIN YİNE GÖKKUBBEDE KANDİLLER
    COŞSUN YİNE ALLAH DİYEN DİLLER
    SENİN ŞEREFİNDE ŞEREFLENSİN GÖNMÜLLER
    SENİN NURUNLA TEMİZLENSİN BEDENLER
    BU AY RAHMET AYIDIR
    BU AY MERHAMET AYI.
    TOPLANIN EY MÜMİNLER

  20. HZ.MEVLANADAN…
     

     
    * Bazı insanlar vardır ki selam verirler ve selamlarından is kokusu gelir. Bazıları da vardır ki selam verirler ve onların selamından misk kokusu gelir.
    * Şunu iyi bil ki safları yaran, her şeyi yenen aslanla savaşmak kolaydır; gerçek kahraman odur ki önce kendi nefsini yener.
    * Nice bilginler vardır ki gerçek bilgiden, hakiki irfandan nasipsizdirler. Bu ilim sahipleri, bilgi hafızıdır, bilgi sevgilisi değil.
    * Nice kişiler vardır ki dizimin dibindedirler, ama benim için sanki Yemen’dedirler. Yemen’ olan niceleri de vardır ki sanki dizimin dibindedirler.
    * Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak, hiç aramamak demektir.
    * Tuzağa saçtığın taneler cömertlik sayılmaz.
    * Kanaatten hiç kimse ölmedi, hırsla da hiç kimse padişah olmadı.
    * Allah ile olduktan sonra, ölüm de ömür de hoştur.
    * Bal yiyen, arısından gocunmaz.
    * Bir mum, diğerini tutuşturmakla ışığından hiç bir şey kaybetmez.
    * Ne mutlu o kimseye ki kendi ayıbını görür.
    * İyiliği ve ihsanı tamamlamak, başlamaktan daha iyidir.
    * Balığa, denizden başkası azaptır.
    * Adalet nedir? / – Ağaçları sulamak. Zulüm nedir/ -dikene su vermek.
    * Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin, karşındakinin anlayabildiği kadardır.
    * Fakire verilen,daha onun eline geçmeden Allah’a ulaşır.
    * İçte ki kiri su değil, ancak göz yaşı temizler.
    * Nerede akarsu varsa orada yeşillik vardır. Akan gözyaşının olduğu yere de rahmet gelir.
    * Sende iyi olan ne varsa dostuna onu ver.
    * Kendini noksan gören kişi, olgunlaşmaya 10 atla koşar. Kendini olgun sanan ise bu zannı sebebiyle Allah’a ulaşamaz.
    * Eyvahlar olsun o kişiye ki kendisi ölür de isyanı kalır!
    * Aşk davaya benzer, cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın.
    * Yürü, bir an için mezarlıkta sessizce otur. O söz söyleyip şimdi susmuşları gör! Onların topraklarını bir renkte, bir halde görürsün, ama halleri bir değildir ki…
    * Ben, hürriyeti kulluğa satmam….ÇOK DEĞERLİ YORUMLARIN İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM DUA KARDEŞİM…
     

  21. Allah rizasi icin bir araya gelen kimseleri ne bekliyor?Evlerinize saganak saganak meleklerin inmesini ister misiniz? Sizler icin sevinc cigliklariyla Arsa ucup, "Ya Rab bu mu\’min kullarini affet, cunku senin Rizan icin seni aniyorlar." diye dua etmesini ister misiniz?Sohbet, ortak bir dille dertlesmek ve ayni hayati paylasmaktir. Bu paylasimda yurekler benzer duygu ve heyecanlarla, hep ayni meseleler etrafinda carpar. Boyle bir beraberlikte "Birimiz hepimizdir" gorusu hâkimdir ve tam bir vahdet-i ruhiye soz konusudur. Bu vahdet-i ruhiye ile insan, dertlerinin caresini bulur, huzunlerini ve sevinclerini paylasir, ilim ve irfanini artirir. Zikir, fikir, tefekkur guzel sohbetlerin onemli bir derinligidir. Iste Ahmet ve arkadaslari bu meselenin suurunda olarak haftada bir gun bir araya geliyorlar ve sohbet ediyor, Allah\’i tesbih ediyorlardi.O gun yine sohbet aksamiydi. Ahmet, arkadaslariyla beraber sohbet ediyordu. O gun aralarina yeni gelen bir arkadas daha vardi. Bu kisinin niyeti aslinda sohbet dinlemek degildi. Sadece arkadasinin israrli ricasini kiramamisti. Icinden,- Bu aksam burada takilayim. Hem karnimi da doyurmus olurum. Bir daha da buraya ugramam zaten, diyordu.Sohbet devam ederken, mana âleminden bir grup melek de o eve gelmisti. Bu meleklerin vazifesi, Allah\’in adinin anildigi, O\’nun sevgisinin ve rizasinin islendigi meclisleri ziyaret edip oradaki kimseleri Allah\’a bildirmekti. Melekler sohbeti dinledikten sonra goge yukselip Allah\’a soyle dediler :- Ya Rabbi! Ahmet kulun ve arkadaslarinin yanindan geliyoruz. Onlar bu aksam Seni zikrettiler, verdigin nimetlerden dolayi Sana sukrettiler, imanlarini artirdilar, Senin rizani talep ettiler.Bundan sonra Cenab-i Hak ile melekler arasinda su diyalog yasandi :- Onlar beni gormusler mi ki, beni bu sekilde ovuyorlar?- Hayir, Seni gormediler ya Rabbi!- Ya beni gorselerdi, ne yaparlardi?- O zaman Sana daha cok ibadet ederler, Seni daha cok yuceltip anarlardi.- Peki onlar, benden ne istiyorlar?- Senden cennetini istiyorlar.- Cenneti gormusler mi?- Hayir ya Rabbi, cenneti gormediler.- Ya gorselerdi, ne yaparlardi?- Cenneti gorselerdi, onu daha cok isterler ve cenneti kazanmak icin daha fazla calisirlardi.- Onlar neden korkuyorlar?- Cehenneme girmekten korkuyorlar.- Cehennemi gormusler mi?- Hayir, ya Rabbi, gormediler.- Ya cehennemi gorselerdi, ne yaparlardi?- O zaman ondan daha fazla korkarlar ve oraya girmemek icin daha dikkatli yasarlardi.- Siz sahit olun, Ben bu kullarimin hepsini affettim. Onlari cennetime kabul edecegim. Onlar cehennem atesinden uzak olacaklardir.Bu sira bir melek sunlari soyledi :- Ya Rabbi! Yalniz iclerinden birisinin niyeti Seni ovmek degildi. O kimse, oraya sohbeti dinlemek icin gelmedi. Niyeti baskaydi.Bunun uzerine Cenab-i Hak, soyle buyurdu :- Ben onu da affettim. Onlar oyle guzel bir topluluktur ki, onlarla beraber olanlar cehennemlik olmazlar. Onlarin yuzu suyu hurmetine o kisiyi de affettim. (Buhari, 6045; Muslim, 2689)
     
    Selam ve dua ile kardeşim…ALLAH c.c razı olsun…

  22. BİR YOLCUYUZ BU GURBETTEBiz yolcuyuz yaratılıştan haşire doğru,Her insan mutlaka yÜrÜyecek bu yolu,Her anı insan oğlu için imtihanla dolu,Sabır ile şÜkretmek kazanmanın yolu.Acılar musibetler dikenleridir bu yolun,KÜçÜk gÜnahlarına kefareti olur kulun,Anlasa gafil insan hiç isyankar mı olur,           
     
       sayfanda kuzelıklerı gordugum kardesım ahmet her sey ıcın cok tesekur ederım.
    O kapının eşiğinden hiç uzakta mı olur. Seni görememek asla hiç mÜmkÜn değil,Kör,sağır olsak da bu hiç mÜmkÜn değil,çiçeğe bakıp seni görmeyen insan değil,Soluk alıp da şÜkÜr etmeyen insan değil.Bu yolculuk insanı alır, iki sona götÜrÜr,Cennet veya cehenneme insanı götÜrÜr,Mevla cennete şeytan ise ateşe götÜrÜr,İnsanlık sırrına ereni,RabÂ’ bine götÜrÜr.

  23.  
    Kalbi Kıyamda…

    Yürüyebilseydi, bu kadar yakınıma gelebilir miydi?
     
    Tutsaydı ayakları, adım atabilseydi meselâ, gönlümüze bu kadar teklifsiz girebilir miydi?

     
    Kasları o amansız kıpırtısızlığa doğru eriyor olmasaydı, kaçıp gider miydi yoksa bizim gibi?
     
    Çağrıldığı yerden uzakta mı gecelerdi avuçları?
    Beklendiği köşelerden ıraklara mı düşerdi sesi, nefesi? Kalkabilseydi tekerlekli sandalyesinden, terk eder miydi tercihe en lâyık yerleri?
    Köşesinde oturuyor Fatma. Buruk bir şiir gibi. Epeydir eski kapakları arasında mahcup bekleyen sahaf kitabı gibi. Dağ başında bir koyakta unutulmuş bir göze sanki. Dupduru. Zayıf. Ama kaynıyor. Akışıyor. Yolunu ancak garip aşıkların bildiği bir dağ evi gibi. Sadece kuşların bildiği adresinde. Oturuyor. İnsan aklının varlık üzerindeki duruşunu temsil edercesine…
    Dini lüzumsuz bilgilere boğan, gereksiz ayrıntılarla bulandıran, kul ile Rabbi arasına çetrefilli cinnetler sokan, Kitab’ın duruluğunu tuhaf tekniklerle bulandırmaya yeltenen “çok bilmiş”gillerin Fatma’nın ümmiliğinden öğrenecekleri çok şey var…
     
    Utanmayı unutmamışlarsa, benim gibi yüzlerini yerde saklayacakları kesin. Çok şey bilmenin o metal kabını kırıp kalplerine azıcık nefes aldırabilirlerse, göz yaşlarının gecikmişliğine yanacakları kesin.
    İstanbul’u tarif ediyor Fatma…
    Bin bir zahmetle, sadece bir kerecik geldiği İstanbul’un kalbine ilk görüşte giren o: “Çok sıcaktı. Bir de nem vardı. Sanki terliyordu İstanbul. Tabii ya, içinde Eyyub Sultan yatınca, Fatih’ler yatınca, sen olsan sen de terlersin…”
    Tarif edemediğim o ses o sabah çağırınca, Berat (Demirci) hocamın közlenmiş mantarlı kahvaltısını bile gözden çıkarıp köyüne kadar vardık. Annesi karşıladı kapıda. Hiç şaşırmadı. “Biliyordum sürpriz yapacağınızı.” dedi. O köşede, kitapları yanı başında, mealiyle okuduğu Kur’ân’ı başucunda karşıladı bizi Fatma.
     
    Nasılsa bilemez de ben de araya nasihat sokuştururum diye sorduğum sorulara verdiği karşılıklar, benim ve dostlarımın dilini bir anda felç ediverdi. Sustuk ve ağladık sadece. Konuşmaya mecalim olduğunda, Fatiha’dan açtım bahsi: “-‘Din’ ne demek Fatma?” “-‘Borç’ demek hocam.” “-‘Din günü’ peki?” “-Herkesin borçlu olduğu gün… Herkes borç içinde. Her an her şey her şeyden borç istiyor, borç alıyor. Herkes borçla var oluyor. Ödünç yaşıyor.” “-Öyleyse ‘Mâlik’ ne demek söyleyebiliriz artık…” “-Kimseye borcu olmayan. Herkesin borç aldığı. Herkesin varlığını ödünç aldığı… Asıl Sahip.” “-Demek ki, kim kime ne veriyorsa hepsi O’ndan alıp da veriyor. Şu ‘borç günü’nde hepimiz her teşekkürü O’na borçluyuz.
     
    Yani… Elhamdülillah…”

    Bütün şarkıları yarım bırakıyor Fatma’nın sesinde saklı o yumuşacık bilgelik. Sözlerin hemen hepsi kuru kalıyor içine doğru kanayarak büyüttüğü hikmet deryasının yanında. O da bildiğimiz gençlerden işte. Tek farkı, yürüyememesi. Sadece 22 yaşında. Onlu yaşlarından bu yana giderek gücünü kaybeden kaslarıyla fiziksel olarak hızla yaşlanmanın dramını yaşamış. Önce ayak uçlarına basa basa da olsa yürümeler. Sonra dizlerinde zorlanmalar. Gençleştikçe ihtiyarlama. Çaresiz oturup kalma. Yaşı ilerledikçe aczin arttığı o ihtiyarlık günlerini gencecik yaşında tamamlamak nasıl bir duygu olsa gerek?
    Ayrılırken, tembihledim. “Sana gelen herkese her gün sadece bir ayet bir de hadis anlatacaksın.” İtiraz etmedi. Fırsat bulduğumda ben de alıyorum ayet ve hadis haberlerimi Fatma’dan. En son “Bugünkü ayetiniz Kevser Sûresinin hepsi olsun…” dedi. Fizik Tedavi seansını bekliyordu. Araya tarif edemeyeceğim tatlılıktaki o gülüşünü kattıktan sonra ekledi: “Benim Kevser’im annem! Ya sizinki?” Durdum sadece. Sustum. Göğsüme doğru iniveren soğuk hançeri bir yerinden yakalamaya çalıştım. Nasıl gafletti bu? Onca yıl oku oku da, bir kere olsun “Sana Kevser’i verdik…”diyen Rabbinin sözünü üzerine alınma… Neydi sahiden Kevser’im benim? Neydi?
    “Namaz kılarken kıyama kalktığımı görüyorum hep. Uzun uzun kıyamda duruyorum. Namazı kıyamla kılınca kendini önce rükuda, sonra secdeye doğru küçülttükçe küçültüyorsun..
     
    Öyle güzel oluyor ki… (O tatlı gülüşler giriyor araya yine.) Sanki Rabbim beni sevindirmek için rüyamda hep ayağa kaldırıyor…”

    Söz verdim. Ben de kıyamlarımı uzun tutacağım…
     
    Hem sadece kalıbımı değil kalbimi kıyama kaldıracağım.
     
    Senai Demirci
     
    SELAM VE DUALARIN EN GÜZELİ ÜZERİNİZE OLSUN HAYIRLI AKŞAMLAR ABİCİM

.... için bir cevap yazın Cevabı iptal et