Düşünceler açık, kalpler yaralıyken elbiseler örtmüyor…

KEYFİYETİN KALIBI…

Bir kavramla bizi meşgul ederken, bir başka kavramın içini boşaltıyor birileri. Boş bulunuşlarımızı bir şekilde kendi değerleriyle dolduruyorlar. Sinsice giriyorlar düşünce yollarından, mayınlarını bırakıp gidiyorlar.

Tesettür kavramını bile unutturur oldular bize… İşi başa ve bez parçasına indirgediler; “başörtüsü” dediler. Hatta onunla da yetinmediler, “türban” taktılar kafalara… Sırada ne var acaba?

Hayadır, edeptir tesettür… Gözün ve gönlün men edilene meyletmemesidir… Akleden kalpten duygulara, duygulardan azalara, azalardan elbiselere yansıyan iman şuurunun görüntüsüdür, resmidir… Resmî tören ve töre görüntüsü değildir tesettür…

Kâinatta kaplı “Settar” elbisesini gören gönlün üstünde ince nefis zarını hikmet nazarıyla açmış demektir. Bedeniyle beraber duygularını örtebilmiş, dıştan gelen hayasız akınları durdurabilmiştir. İnandığını kainattan deliller getirerek dillendirmiş, elbisesiyle edeple gösterebilmiştir. Tesettür hakikatini bütün çıplaklığı ile görebilmiş, haya elbisesini edeple bürünebilmiştir. Elmadaki kabuk hakikatini gören hayatını ubudiyet kabuğu ile çepeçevre sarmıştır. Dünyanın atmosfer, yıldızlarla yaldızlı semanın “esîr” ile örtülmüşlüğünü örtüşmüştür tesettürüyle…

Nimetten in’amı, masnuattan Sanii görerek gözünü hikmete açan nikmetsizliğe kapamıştır.

Gül goncasının yapraklarla kaplanma hakikatini açıkça gören hayatını haya ile örtebilmiş, tedibi gerektiren edepsizliğe düşmemiştir.

Yapraksız gonca hüsnünü yitirmiş, cemalini cansızlaştırmıştır. Gonca hakikati gönlünde açan, Kur’an ve kainat kökünden kopuk rüzgar önünde savrulan yapraklar gibi savrulmaktan kurtulmuştur. Kainatı Kur’an’la beraber okuma temizliğine eren gönlüyle beraber elbisesini edeple temizlemiş, haya ile örtmüştür.

Kâinattan ve Kur’an’dan kopuk sokaklarda savrulan eşarplar hayayı saramıyor. Düşünceler açık, kalpler yaralıyken elbiseler örtmüyor. Yürürken yüreklerimize tuz basılıyor, vicdanlarımız aklımızla beraber ağlıyor. Yürek ellerimizi sıkıyor, hüznümüzü örtecek örtü arıyoruz. Ayaklarımız haya yollarında koşmak istiyor, edebe “edeb”le selam vererek…. Sıkan sokaklardan sıkılarak yürümekten sıkıldık artık.

Baharda açan gül goncaları gibi kâinat hakikatini haykırmalı hayasızlara… Tesettürü sadece başa indirgemek isteyen düşüncesiz başlara bağırmalı, edepsizliğe edeple dur diyebilmeli hakikat aşıkları… Göz kayması ile aşkı kirletmemeli, gönlü kaydırmamalı hakikat yolcuları… Yolları temiz ve serin tutabilecek hakikatler serperek hızla yürüyebilmeli, dünyanın bir ucundan bir ucuna…

Elbiseler önemlidir. Kıyafetler keyfiyetimizin kalıbıdır. Keyfiyetimiz haya ile kaplıysa dışımız edeble örtülmüştür. İmanımız kavi ise haya elbisemiz kuvvetlidir. Elbisemizde yırtılma varsa imanımızı kâinat kuvvetiyle Kur’an’la dikmeliyiz. Yoksa birileri “başörtüsü” ile uğraşarak başımızı ağrıtır durur.

Hüseyin EREN

18 Yanıt

  1. Tesettürlüyüm Çünkü..Allahı hatırlamak ve hatırlatmak için..Yaratılış gayemin gereği…Özel olduğum için ..Özel hissettiğim için ..İnsanların gözünde değil Rabbimin nazarında özel olduğum için..Kulluğumun gereği..Rabbimin rızasını kazanmak için..Tesettürlüyüm diyorum.Örtü, yükseklerden bir emir ve yüksek bir eylemdir! Allah’tan kuluna mahsus bir hediye, Mü’mine mahsus bir ahlaktır!Göklerden gelen hediyeyi kabul ettiğim için Tesettürlüyüm…Tesettürlüyken daha rahat olduğum için,Dışarıda kendimi en rahat hissedebileceğim giyim şekli olduğu için,Allah rızası için,Birtakım kötü gözlerden koruduğu için,Tesettürlü bir insan dış görünüşüyle değil de kişiliği ve ahlakıyla davranışlarıyla, düşünceleriyle ön planda olduğu için…Tesettürlüyüm çünkü…hürüm ben!tesettürüm sayesinde namahremim saygı duruşuna geçmek zorunda…(öyle bir temsil etmeliyim ki bu olmak zorunda)Tesettürlüyüm çünkü Hak böyle istiyor…Hakk istedi mi, şek yok şüphe yok koşul yok şart yok…Tesettürlüyüm çünkü;hürüm ben…Budur sebebi örtümü başımda taşırken gözlerimin ışıması…Gurur addetmeyiniz…Tesettürlüyüm çünkü ;ben çiçek gibi taşımıyorum başımda örtümüben örtümü kurşun gibi yüreğimde saklıyorumTesettürlüyüm çünkü ;,değerliyim!!Tesettürlüyüm Çünkü..Kem gözler-çirkef bakışlar bana göre değil….Tesettürlüyüm Çünkü..Allah’a İtaat Ediyorum..Tesettürlüyüm…ÇünküAllah’a Teslim oldum…Tesettürlüsün Çünkügüzelsin ve güzel olduğun için gizlisin(saklısın),Gizli olman emredilmiş…Göz önünde olanın, kolay ulaşılanın ne değeri vardır ki?…Tesettürlüyüm Çünkü;Yüce Rabbim emretmiş.o, bu dedi diye vazgeçecek kadar basit olsaydı başımda taşımaya utanırdım.elhamdülillah gururla taşıyorum…Tesettürlüyüm Çünkü;“O” öyle emretti.Tesettürlüyüm Çünkü;AHLAK ANLAYIŞIMDIRTesettürlüsün Çünkü;Büyük bir Allah ağrısı çekmeyeceksin ..Tesettürlüyüm Çünkü;o benım kımlıgım !!Tesettürlüyüm Çünkü;Rabbim in verdiği bedenle dünyaya cihat için gönderildim.onu koruyacak en güzel zırhtır tesettür ..Ve silahimdır başörtüm …zalime ve zulme karşı direnmek ben Rabbimin emriyim dıye haykırmak için..Tesettürlüyüm Çünkü;başımda bulunan ufak bir bez parçasıyla sevap kazanıyorum,Tesettürlüyüm Çünkü;İslam’dan rahatsız olanlarla kavgasız,gürültüsüz,kansız-cansız ancak böyle savaşabiliyorum,Tesettürlüyüm Çünkü;öbür tarafta tesettürsüzden tek ayrılcalığım bu olacak,Tesettürlüyüm Çünkü;zevk alıyorum,Tesettürlüyüm Çünkü;kendimi seviyorum,Rahat yaşıyorum çünkü;TESETTÜRLÜYÜM..Daha ötesi varmı.?

  2. Şu başörtüsü işi böylesine sulandırılmamalıydı. Bir şey maksadından soyutlanarak algılanırsa olacağı budur. Bunda en büyük suç, tesettürü kadının kişiliğini öne çıkaran bir onur değil de erkeği kadından koruyan bir emir olarak algılayan geleneğimizin ve geleneksel kafalarındır.Önce mütearifeler:1. Din insan içindir.2. Dolayısıyla, tüm dini emir ve yasaklar Allah’ın değil, insanın çıkarı içindir.3. İşte bu yüzden, tüm dini emir ve yasaklar uygulanırken, onu uygulayan insanın bundan elde ettiği çıkarı iyi bilmesi gerekir. Bu çıkarı bilerek emre uymak, insanı “tatmin eder” ve imanı “sorumluluk bilincine” dönüştürür.4. Bunun için de ilahi mesajı ve buyrukları maksadını gözeterek okumak şarttır. Çünkü Allah amaçsız düzenleme yapmaz, hikmetsiz iş buyurmaz.Peki tesettür emrinin maksadı nedir?Bu sorunun cevabını verebilmek için tesettürü emreden ayet olan Ahzab 59. ayetin devamındaki “onların tanınmaları için en uygun olun budur” ibaresi üzerinde yoğunlaşmak şart. Burada altı çizilen kadın kimliğinin hicab yönü ilk saldırıya uğrayan noktadır.Aslında “hicab” sorunun anahtar kavramı. Hicabı “baş örtüsüne” indirgemek yanlış bir kere. Bizde böyle bir şey var. Hatta hicabı baş değil beden örtüsüne indirgemek. Kur’an’ın yaklaşımına kıyasla yanlış bir anlamadır. Çünkü Kur’an takva örtüsünü ön plana çıkarıyor. “Takva elbisesi, işte budur en önemlisi!” (7.26) Yani, bedenin tesettürü takva örtüsünden, yüreğin ve zihnin tesettüründen ayrı değerlendirilmemelidir.Hicab; kimlik ve kişiliği öne çıkarmak içinÖncelikle, Kur’an’ın böyle bir bütüncül bakış açısı olduğunu görmekteyiz. Bedenin tesettürünü, zihnin ve kalbin tesettüründen ayrı düşündüğümüz zaman Kur’an’ın bütüncül bakış açısını parçalamış oluruz. Ahzab 59’da geçen ‘li yu’rafne’ (tanınmaları için), bu tek kelime, Arap dilinde, kendi içinde tamamlanmış bir cümledir. Bu tanınmaları için bir gerekçedir. Yani ‘Bu emri niçin verdin Ya Rabbi?’ diyene bir cevaptır. Cevapta iki gerekçe var, iffetli olarak kalmaları ve tanınmaları için. Ama asıl vurgu yapılması gereken kavram, bu ‘tanınmak’ kavramıdır, “li yu’rafne.”Bu kavramın kök kelimesi ‘arafe’dir. ‘Arafe’ anlam alanı ile düşündüğümüzde “maruf, arif, tarif, marifet” kavramları karşımıza çıkar. Bu hem bir bilince tekabül eder, hem de bir kimliğe tekabül eder. Dolayısıyla buradaki tanınmak sıradan bir “görünce ayrımsamak, fark etmek” değildir. Buradaki tanınmak, çok daha derin ve kendi bağlamı içerisinde sıradan basit bir ayrımsama, ayırdetmeden öte bir kimlik, bir kişilik, bir bilinç, bir şahsiyet vurgusudur.Dolayısıyla bu ayet ve tesettürle ilgili diğer ayetlerdeki örtünme emrinin temelini kadının kişiliğini şeffaflaştırmak için bedenini örtmek teşkil eder. Kadının kişiliğini şeffaflaştırmak için tanınmak anlamı sıkıştırılmış (zipli) bir ifadedir ki, zaten Kur’an’ın dili sıkıştırılmış bir dildir. İcaz buna denir, Kur’an’ın icazını çözdüğümüzde doğal ve zorunlu biçimde o sıkıştırılmış ifadenin bize daha farklı bir kelime grubu ile yansıması şarttır. Yani aradaki boşlukları doldurmamız gerekir. Onun için “li yu’rafne” ibaresini açarak anlamaya çalışırsak, bu tamamen “kişiliğini şeffaflaştırmak için bedenini örtmek” anlamına gelir.“Kişilik”le “dişilik” arasında kadınBu, tarihte kadına yapılmış en büyük ikramdır. İnsanların önüne çıkaracak bir erdemi, bir kimliği, bir kişiliği bulunmayan bir kadın ille de farkedilmek istiyorsa, insanlara “dişiliğini” gösterecektir; kişiliği yerine dişiliğini. Yani tesettürü emreden Kur’an’ın kadına verdiği açık mesaj şudur: Dişiliğinizle kendinizi görünür kılmak yerine kişiliğinizle/şahsiyetinizle erkek egemen dünyada hak ettiğiniz saygın yeri alın. Onun için tesettür, kadının insan kimliğini teninin önüne koymak demektir.Tesettür emri, ancak bu yaklaşımla doğru anlaşılabilir. Tesettüre karşı çıkanlar, bilerek veya bilmeyerek kadını kimliksiz ve kişiliksiz yapmak isteyenler, onun teninden haksız kazanç sağlamak isteyen, onu metalaştıran, onu hep edilgen ve zevkine hitap eden bir nesne olarak görmek isteyenlerdir.Neden böyle isterler? Dikkat ederseniz, kadını kimliksiz ve kişiliksiz görmek isteyenlerin hemen hemen tamamına yakını nefsine kul olmuş erkeklerdir. Neden? Çünkü kimliksiz bir kadının bedenini, estetiğini daha çabuk istismar edebilirler, örseleyebilirler, ondan yararlanabilirler. O sebeple kadının örtüsüne yönelik her düşmanlık, farkında olunsun ya da olunmasın, aslında kadının bedenini istismara açmak isteğinden başka bir şey değildir.Sonuç: Modern kadın, dişiliği erkekler tarafından tepe tepe sömürülmek amacıyla kişiliği yok edilen kadındır. Eğer Müslüman kadın, tesettürü kişiliğin öne çıkarılması için dişiliğin örtülmesi olarak görmeyip, onu dişiliğini öne çıkarmanın bir aracı kılıyorsa, o tesettür tesettür değildir.Ona “örtülü çıplak” derler.Siz kendi değerlerinizi dalgaya alıyorsanız, sizi kim ciddiye alır?Prof. Dr . Hayrettin KARAMANselam ve dua üzerine olsun can kardeşim..yüreğine sağlık Rabbim razı olsun ebeden….

  3. Hayadır, edeptir tesettür… Gözün ve gönlün men edilene meyletmemesidir… Akleden kalpten duygulara, duygulardan azalara, azalardan elbiselere yansıyan iman şuurunun görüntüsüdür, resmidir… Resmî tören ve töre görüntüsü değildir tesettür… TESETTÜRÜN NE MANAYA GELDİĞİNİ NE GÜZEL ANLATIYOR ŞU SATIRLAR…SADECE BAŞTA DEĞİLDİR TESETTÜR…DIŞTA DEĞİLDİR…ÖZDEN DIŞA YANSIYAN HAYA ÖRTÜSÜDÜR… RIZA ÖRTÜSÜDÜR…EDEP ÖRTÜSÜDÜR…YOKSA DIŞI ÖRTÜP İÇİ AÇMAK TESETTÜR DEĞİLDİR…DIŞI ÖRTÜP İÇİ YAKMAK DEĞİLDİR…DİLİ YIKAMAKTIR..KALBİ YIKAMAKTIR TESETTÜR…TAKVA ÖRTÜSÜNÜ BÜTÜN ORGANLARA GİYDİRMEKTİR..ALLAH RAZI OLSUN OĞLUM..YÜREĞİNE SAĞLIK..

  4. Baharda açan gül goncaları gibi kâinat hakikatini haykırmalı hayasızlara. mevlamın bu emrini tüm kardeşlerimin bilinçli yapması dileyim mevlam razı olsun sizden

  5. CEHALET.Cahil kimdir ve cahillerden niçin uzak durmak gerekir? Cahil;bilmemek,tanımamak,kaba davranmak,gücendirmek anlamlarına gelir.Kuran;cahil,cahiliyye ve cehalete dair onlarca ayette çok geniş ve farklı açıklamalarda bulunur. Kuran’a göre cahil;bilgisiz olan,bir konu hakkında yeterli ilme sahip olmayan,bir şeyin önemini gerği kadar fark etmemiş olandır.Genelde cahil deyince hepimizin anladığı ilk mana budur. Cahil;Allah’ın emirlerine karşı soğuk davranan,o emirleri basite alıp gereğince önemsemeyen ve dahada kötüsü o emirler üzerine başka sözler söyleyendir. Cahil;etrafında kendisine hakkı ve hakikatı anlatan binlerce ayet,işaret ve mucize olmasına rağmen halen olağan üstü işler bekleyendir Cahil;iyiliği emretmeyip,kötülükten alıkoymayan,insanların hatalarını bağışlamayan,müsamaha ve hoşgörü ile muamele etmeyendir. Cahil;hakkında kesin bilgi olmamasına rağmen zanna dayanarak bazı şeylerin peşine düşen ve elde ettiği eksik bilgiler üzerine hükümler bina edendir. Cahil;gönderilen elçilerin mesajlarına karşı kulak tıkayıp,onları işitmeyip anlamayan,yada anlamasına rağmen anlamak istemeyendir. Cahil;boş ve faydasız söz,iş ve düşüncelerin peşinde olan,nerede nasıl davranacağı belli olmayan,kendini bilmez ve taşımaz bir hayatın sahibi olandır. Cahil;Allah ın başkasına bahşettiği bazı güzellikleri çekemeyerek kıskanan,kendi elinde bulunan nimetlere şükür edeceği yerde,başkalarının elinde bulunanları hazm edemeyendir. Görüldüğü gibi kuran lügatinde cahil;çok geniş bir anlam haznesine sahiptir.Bu anlamları dikkate aldığımızda Efendimizin Mekkenin en kültürlü ve soy itibari ile en asil insanına neden Ebu Cehil(Cehaletin babası)dediğini daha iyi anlıyoruz. CAHİLİN ÖZELLİKLERİCahil;ilme ve akletmeğe karşıdır.Arzu ve hevası onun akıl ve tefekkürünü köreltmiştir. Cahil;statükocudur.Bozulmuş oluşumları değiştirmeğe çalışan her şeyden rahatsız olur.<elden gidiyor>huzursuzluğunu iliklerine kadar hissedendir.Tıpkı bizim kurt kafalı ırkçılar gibi;vatan gitti,bayrak indi,ezan susucak vs gibi şizofren bir bakışla olaylara yaklaşandır. Cahil kalabalıkçıdır,kavmiyetçidir.Ona göre bir fikrin doğruluğu sahip çıkanların kalabalık oluşu ile belirlenir. Cahil hoşgörüsüzdür.Kendi fikri ve zikrine aykırı her karşının yok edilmesi gereğine inanır.Kendine alternatif gibi görünenlere ‘vurun kellesini’formülü uygulanır. Değerli dostlar sayılan bu özellikleri ile cahil;ilme,huzura,gelişmeğe,yenilikçi bir anlayışa karşı olduğu,haysiyet,onur,şeref din ve namus gibi kavramları bile maddi çıkarları uğruna yeri geldiğinde alet etmekten çekinmediği için;erdemli ve onurlu insanların cahillerden yüz çevirmesi gerekmektedir.cahillerden yüz çevirin ayeti bu gerçeğe delalet eder. Cahillik üç türlüdür: 1-Hiçbir şey bilmemek 2-Gerekeni bilmemek 3-Bir sürü gereksiz şey bilmek. ALLAH;CAHİLLERDEN VE ŞERLERİNDEN MUHAFAZA EYLESİN…

  6. "Gül goncasının yapraklarla kaplanma hakikatini açıkça gören hayatını haya ile örtebilmiş, tedibi gerektiren edepsizliğe düşmemiştir. Yapraksız gonca hüsnünü yitirmiş, cemalini cansızlaştırmıştır. Gonca hakikati gönlünde açan, Kur’an ve kainat kökünden kopuk rüzgar önünde savrulan yapraklar gibi savrulmaktan kurtulmuştur. Kainatı Kur’an’la beraber okuma temizliğine eren gönlüyle beraber elbisesini edeple temizlemiş, haya ile örtmüştür. Kâinattan ve Kur’an’dan kopuk sokaklarda savrulan eşarplar hayayı saramıyor. Düşünceler açık, kalpler yaralıyken elbiseler örtmüyor. Yürürken yüreklerimize tuz basılıyor, vicdanlarımız aklımızla beraber ağlıyor. Yürek ellerimizi sıkıyor, hüznümüzü örtecek örtü arıyoruz. Ayaklarımız haya yollarında koşmak istiyor, edebe “edeb”le selam vererek…. Sıkan sokaklardan sıkılarak yürümekten sıkıldık artık. "*ne kadar manidar bu cümleler.bir bütün işte hayat…elbise beden için, bedense elbise için.ikisi birbirinden ayrı gidince, zihinlerdeki erdemli düşünceler de uçuşuyor sağa sola.savrulan hem madde hem de mana oluyor ne yazık ki…SEVGİLER…..SELAMLAR ……HAYIRLI ZAMANLAR PIRLANTAM.

  7. BİR YERDEN BAŞLAMAK LAZIM….hangisi olursa olsun.başlangıç DÜŞÜNCELERden de olabilir, kalplerden de, yahut elbiselerden de….En güzel başlangıcı ise; kalbi yaralı, düşüncesi dağınık ve belki de elbisesi olmayan insanlar yapabilir.(bir anlamda)AMA BAŞLAMALI.sevgiler….PIRLANTAM.

  8. Bir toplumda, milli kültürün ve öz değerlerin zayıfla/tıl/mışlığı, öncelikle o toplumun genel görünürlüğü açısından, kıyafetlerinde kendisini ele verir. Batılılaşmayı, Batı medeniyetine iltica etmeyi “yol” olarak benimseyenler de öncelikle Batı’nın giyim-kuşamına bürünürler.(1) Zamane gençliğinin kendinden geçmiş, garip kıyafetlerini ve tamamen batı özentisi diken gibi jöleli saçlarını, ne kadar yadırgasak da, insan gözü zamanla kötüye de alışıyor demek ki onlar da artık takılmıyor gözümüze…Gençlerdeki bu, iman, ahlak, örf ve gelenek eksikliğinden hasıl olan gariplikler, aslında bir boşluğun aslıyla değil taklidiyle doldurulmaya çalışılmasından kaynaklanmaktadır. Özelde ailede, genelde ise toplum içinde kendilerine doğru örneği bulamayan ya da bulduğu halde televizyon, internet vs. kitle iletişim araçlarından bir virüs gibi yayılan “Avrupa en iyisidir, onların yaptığı en doğrudur, çağdaşlık ancak Avrupa’lılara benzemekle olur!”türünden telkinlerin etkisiyle bu yabancı fikriyatın peşine takılan gençlik, aslını inkar etmeyen ama olanca gücüyle kendinden olmayana benzemeye çalışan, ne doğuya ne de batıya ait olmayan , arada sıkışıp kalmış bir nesil görüntüsü vermektedir.Bu değişim, etkileşim ve diğerlerine benzeşme, maalesef, kendine din olarak İslam’ı benimsemiş ve benimsediği dinin emrini yaşamaya çalışan Müslüman kadını da ağına düşürmüştür. Büyük üzüntüyle Müslüman kadının geçirdiği başkalaşım sürecini izlemekteyiz hayatın her alanında…Sokakta, çarşıda, pazarda, düğünlerde, televizyon programlarında, konserlerde(!)“Tesettür modası” denilerek,(güya)hem örtülü hem de modern(!) görünmek isteyen “elit” (İslam’da da böyle sınıflar oluşturma derdine düştüler şimdi de)Müslüman hanımlar için, Rus mankenlerin bolca makyaj ve alımlarıyla, düzenlenen tesettür defileleri gün geçtikçe artmaktadır .Tesettür modası adı altında Anadolu’nun muhafazakar ve milliyetçi ailelerinin kızları , bu modadan etkilenerek, ortaya dini bağlamından kopuk, inanç eksenli tesettürle hiçbir ilgisi olmayan, melez bir giyim kültürü çıkmıştır.(2) Örtülü(!) dediğimiz kızlarımızın birçoğunda, gerçek manasıyla tesettür nerdeyse kalmamıştır. Örtüyü ya da tesettürü, tek bir renge ya da belli kalıp bir kıyafete bağlayıp “bunun dışındakiler tesettür değildir” diyenlerden değiliz ama özellikle son zamanlarda artan "Bu ne biçim bir örtünmedir" diye hayretle izlediğimiz, sanki İslam’ın tesettür ve hicap emriyle adeta dalgasını geçen bir tuhaflıkla zaman zaman maskaralığa dönüşen, garip kıyafetler karşısında da üzülüyoruz. Belli/ belirgin odaklar tarafından bilinçlice, üstünde oynanan oyunlardan bihaber, derdi sırf güzelleşmek, dikkatleri üstüne çekmek olan örtülü hanımlar tarafından da safiyane bir bilinçsizlikle, tesettürün asıl vermesi gereken mesajı değiş /tiril/ miştir. “Ben ALLAH’tan korkan bir müslümanım. Kıyafet tercihimle ilan ediyorum ki, yabancı erkeklerin bana bakmasını istemiyorum” diyen bir tesettür anlayışı yerini; gözalıcı renk ve desen armonisi içinde, makyaja uygun başörtüsüyle, daracık ve kısa pardesülerle, ince topuklu, pırlanta taşlı, açık ayakkabılar eşliğinde, cazibe merkezi olmaya aday bir anlayışa terk etmiştir.Oysa ki, Medine’de Yahudi Beni Kaynuka oğullarının, hazmedemedikleri İslam’ın tezahürü olarak gördükleri ve saldırdıkları ve bunun neticesinde Peygamberimiz’in ve sahabelerin uğruna savaş verdiği örtü , bu değildi.Maraş’ta, namahremden korunulmaya çalışılan, Sütçü İmam’ın canından kıymetli görerek canını verdiği örtü , bu değildi.Asırlardır dünya üzerindeki İslam topraklarında ve Osmanlı’da Müslüman kadının örttüğü örtü , bu değildi.Nur 31’de, Ahzab 59’da ALLAH’ın mümine hanımlara emrettiği örtü de , bu değildi..Tesettürün asıl amacını (inanın bizden bile daha iyi) bilen İslam düşmanları, tesettürü kökünden yok edemeyeceklerini düşündüklerinden olacak , "bu konuyu nasıl bulandırırız da asıl manasından uzaklaştırabiliriz" i formüle edip “moda, kadına özgürlük, modernlik” yemleriyle, bu konuda yeterli bilgi ve sağlam imani temeli olmayan müslüman kadını ağlarına düşürmüşler, bunun neticesinde de, maal-esef amaçlarına ulaşmışlardır. Tesettür(!) firmalarının ürün katalogları ve podyumlardan sonra sokaklarda, mahallemizde, en yakınımızda arz-ı endam etmeye başlayan “örtülü tesettürsüzler”in sayıları arttırmıştır. Ve ne yazık ki gitgide de çoğalmaktadır.Halbuki tesettür kadını güzelleştirmek için değil bilakis güzelliğini örtmek için farz kılınmıştır. Şu unutulmamalıdır ki, bir kadın, sırf kendisini güzelleştiriyor, kendisine yakışıyor diye örtünüyorsa , onun başında ayet değil bir bez parçası bulunuyordur. Tek rehber ve yol gösterici önünde en güzel örnekken, onun düşmanlarının körü körüne takipçisi olmak hiçbir mümine hanıma yakışmaz. Kendisini Müslüman olarak niteleyen bir hanımın amacı; O’nu Yaradan’ın emrini yerine getirerek rızasını kazanmaksa şayet, bunu en doğru şekilde nasıl yapabileceğini iyi öğrenmesi, şuurlu bir şekilde emre sarılması gerekmektedir. Bu bağlamda, biz müslüman hanımlar olarak öncelikle yapmamız gereken, bize tesettürü emreden Rabbimiz’in, konuyla ilgili bize özel hitaplarını yani hicab ayetlerini tekrar tekrar dikkatle okuyarak, Rabbimizin bizden ne istediğini iyi idrak etmek olacaktır. Zira O’nun emri sadece başımıza bir örtü sarmak değildir.Tesettür bir bütün olarak, hicab, iffet, haya vs duygularıyla kuşatılmış “takva elbisesi”yle birlikte yaşanmadığı müddetçe anlamını yitirecek, karşı cenahtakilerin dahi garipsediği, alay ettiği garip (tesettürlü!) kıyafet biçimleri artmaya devam edecektir. Fakat başörtüsüyle birlikte asıl kuşanılması gereken takva elbisesine bürünüldüğünde, zamanın fitnelerinden kurtulup tekrar ayetlere dönüldüğünde ve vahiy hayatın tam ortasına taşındığında ise kaybetttiğimiz tesettürün ruhu geri gelecektir inşALLAH..SELAM VE DUA İLE CANIM KARDEŞİM RABBİM RAZI OLSUN (Hayadır, edeptir tesettür. )RABBİM TESETTÜRÜN GERÇEK ŞUURUNA ERMEYİ NASİP ETSİN İNŞALLAH KENDİNE İYİ BAK CANN KUZUMMM….

  9. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:(Allahü teâlâdan haya edin! Allah’tan haya eden, kötü düşünceden uzak durur, midesine girenleri kontrol eder, ölümü hatırlar.) [Tirmizi](Haya, baştan başa hayırdır.) [Müslim](Her dinin bir ahlakı vardır. İslamiyet’in ahlakı da hayadır.) [İbni Mace](Hayasız olan hep kötülük eder.) [İbni Mace](Hayasız olan, emanete hıyanet eder, hain olur, merhamet duygusu kalmaz, dinden uzaklaşır, lanete uğrar, şeytan gibi olur.) [Deylemi](Haya ile iman, ikiz kardeştir. Biri giderse diğeri de gider.) [Ebu Nuaym](Mümin, ayıplamaz, lanet etmez, çirkin söz söylemez ve hayasız değildir.) [Tirmizi](Haya imanın nizamıdır. Bir şeyin nizamı bozulunca, parçaları da bozulur.) [İ.Maverdi](Haya imandandır. Hayasızın imanı yok demektir.) [İbni Hibban](İnsan, salih iki komşusundan utandığı gibi, gece gündüz kendisiyle beraber olan yanındaki iki melekten de utanmalıdır!) [Beyheki](Hayasızın dini olmaz ve hayasız kişi Cennete giremez.) [Deylemi](Haya, iffet, dile hakim olmak ve akıl imandandır. Cimrilik, fuhuş, çirkin sözlü olmak ise hayasızlıktan ve münafıklıktandır.) [Beyheki](İman çıplaktır, süsü haya, elbisesi takva, sermayesi fıkıh, meyvesi ameldir.) [Deylemi](Haya insan olsaydı, salih biri, fuhuş insan olsaydı, kötü biri olurdu.) [Taberani](Haya ile iman bir aradadır. Biri giderse, öteki de durmaz.) [Hakim]

  10. **Ey Allahım! Bana öyle bir bakış ihsan et ki, beni samimi bir şekilde sana yükseltsin.Çünkü kendisini sana tanıtan kişi meçhul olmaz.Sana sığınan kişi yüzüstü bırakılmaz.Seninle sevinen elbette ki neşelidir.** **Ey Allahım! Ayaklarım senin hzuruna varmak için hızlandı, gözüm sana doğruldu,ellerim senin lutfuna açıldı,sesim sana çığlık attı.Seni hiçbir nida usandırmaz sana dua eden hiçbir kimse düş kırıklığına uğramaz.** **Ey Allahım! Bizi yeryüsünün her tarafında Sana hizmet eden öğrenci,seçtiklerinin en hassına dost, kapında itifakta olan müritlere ahbab yap.** **Ey Allahım! Hatalarım beni senin güzel lutuflarından mahrum etse de güzel hediyelerine olan kesin inanç beni yakınlaştırıyor.** **Ey Allahım! Karşılık vermenin elemi beni ateşe davet etse de,sevabının bolluğu cennete davet etmektedir.** **Ey Allahım! Bir an bile olsa beni, daima kötülüğü emreden nefismle baş başa bırakma! ** **Ey Allahım! Hem sana hem de bana şeytan düşmandır.Bizi affından daha kötü bir yara onu kızdırmayacağına göre,bizi AFFET!**Amin.. Amin.. Amin…Hayırlı cum\’aLar abim…

  11. Elbiseler önemlidir. Kıyafetler keyfiyetimizin kalıbıdır. Keyfiyetimiz haya ile kaplıysa dışımız edeble örtülmüştür. İmanımız kavi ise haya elbisemiz kuvvetlidir. Elbisemizde yırtılma varsa imanımızı kâinat kuvvetiyle Kur’an’la dikmeliyiz. Yoksa birileri “başörtüsü” ile uğraşarak başımızı ağrıtır durur. İÇTİĞİM GÖZYAŞLARIM…Rahmân’ın (has) kulları o kimselerdir ki, yeryüzünde tevâzu ile yürürler Câhiller kendilerine laf attığında (incitmeksizin) «Selâmetle!» derler, (geçerler)” (el-Furkan, 63) Yavaşça durur adımlarım… Nefesim daralır…Her bir damlası dizilir boğazımda, gözyaşlarımın…Susmak, bu kadar mı soğuk rüzgârların esiridir Susmak, bu kadar mı yalnızlığın habercisidir Usulca kaldırırım başımı, yüreğimdeki yaralar için yudumlarım gözyaşlarımı…“Yola devam!” sesi gelir göklerden… Derin bir nefes alırım ve zorlu hayat yolculuğumda, geri dönülmez adımlarımı atarım Zamanın kovaladığı dakikalarda durmak anlamsızlaşır Ben, yeni suskun nefeslerimle, her dâim bu yolculukta adımı, hesap duvarlarına varlığımla yazdırmaktayım“İnsan” çıkar karşıma ve mırıldanır fesat düşüncelerini… Şeytan ve melek heyecanlanarak yaklaşırlar yanıma… Ve ben dururum Hayat yolculuğunun yağmurlu ıslak günleridir Ayağıma takılır gözlerim, çamurlaşmış olan günahlarım için, temiz bir bez yoklarım ceplerimde… Ve insan sözünü söylemiş, bekler karşımda ruhuma saldırmak için tokat gibi cümlelerime açtır Şeytan ve melek meraklanır iyice, yoksa bu ân mıdır sükûneti terk edişim diye? Melek korkar, şeytan umut besler Bense gökyüzüne doğru bakarım ve sonra da yoluma ilişir gözlerim… Derin bir nefes alırım, yine o asil sükûneti tadarım Çirkin cümlelerle dolu, câhil mektuplarına susmakla kazandığım cennet köşklerimin hayâli ışıldar kafamda… Yaratan’ın vaadi vardır, her bir sükûnet için… Ve ben de “insan”a selam verip yoluma devam ederim Nice insanlar bırakırım ardımda… İçtiğim gözyaşlarım yağmurlara özense de kalbime vurulan zincirlerini çözmem ve sabrı gönderirim yanlarına… Cennetlerden bahseden cümlelerimi de yudumlarım sevinsinler diye Ve sükûnetin güzelliğini anlatırım onlara… Arsız cevap vermelerle silinmez kötü düşüncelerin tarihi… “Altta kalmayayım” deyip de konuşarak yok olan nice hayatlar gördüm sükûnet penceremde… İnsan bu, söylemenin ardına sığınıp estirir densiz mânâlarıyla cümlelerini… Ve düşünmez karşısındaki bir başka insan yüreğini… Ve sükûnet araya girip bitirirse kavgalarını, döşenir yeni cennet yolları… Bu düşüncelerle ilerlerken, etraf sessizleşir, kurur yollar…Kuru yokuşlarda rahmet yağmurlarını ararım Hayat yolculuğumun sonu belirsiz… Ve kalbim, yolumun zorluğuyla terlemekte Şeytanlar, gurur silahıyla peşimde… Ya önüme çıkıp da sükûnetin değerini kat be kat artıran sevdiklerime ne demeli?! Her biri, taa içimde sıcacık oturmaktayken neden yükümün üstüne binmekte? Gözlerim rahmet yağmurlarını beklerken, kuruyan dudaklarımla sabrı çağırırım, “Yetiş imdadıma!” diyerek cılız sesimle… Hâlbuki sevdiklerimdi hepsi, ama onlar bile anlamadılar… Hayat yolculuğumda birer engel oldular ve onlar da benimle imtihandan geçtiler Şimdi anlıyorum ki, sükûnet, yalnızca yedi kat ellere karşı değilmiş, kâh yüreğinde yazılı bir insan, kâh imtihanın olmakla yükümlü yabancı yüzler içinmiş Ne olursa olsun, asâleti değişmiyor sükûnetin… Yine aç olan ruhuma erzak oluyor, içtiğim gözyaşlarımla karışıveriyor, ağır ağır içime işliyor Ve bir şimşek sesi duyuyorum göklerden… Yorgun yüzümde bir tebessüm beliriyor Yavaş yavaş rahmet üzerime yağıyor Ve her bir damla tanıdık geliyor gözüme… Anlıyorum ki, duâlarım buhar olup rahmet yağmuruna dönüşmüşler ve vakti gelince, şimdi tekrar yüreğime serpilmekteler Adımlarım hızlanıyor hayat yolumda… Biliyorum artık yapmam gerekenleri… Sevmeyi, her şeye rağmen sevmeyi… Ve yanıma ilişen her fesad düşünceyi, sükûnetimle öldürmeyi… Hayat yolculuğumu yaratan Rabbim ile her ân olması gereken birlikteliğimi… Ve içimi acıtan sevdiklerim de olsa, rahmet yağmurlarında bulmam gereken tesellîlerimi Ve artık koşuyorum hayat yolumda, sabrımın elinden tutarak aşk sarhoşluğuyla… Cennette döşenen sükûnet köşklerim yüreğimde… Rabbim’e koşuyorumESSELAMUALEYKÜM VE RAHMETULLAHİ VE BEREKATÜHU….HAYIRLI BEREKETLİ SEVGİ GÜZELLİK İYİLİKLERLE DOLU CUMA\’LAR DİLERİM AHMED ABİM HAYIR VE SEVGİ İLE KALIN

  12. Birileri bizi gözetliyorHer zaman, her yerde görüp gözeten o değil mi?Anlatılır ki Züleyha, Yusuf Aleyhisselamı yanlışa zorlayacağı zaman odasındaki putun üzerini bir bezle örtmüştü. Utanmıştı da yeltendiği hareketi bu cansız, bu hayırsız taş parçasının görmesini istememişti. Nasıl görecekse!Yusuf Aleyhisselam, Züleyhanın, kendisine doğru gelmekte olduğunu görünce ateşten kaçar gibi koşup kurtulmaya çalıştı. Züleyha, nefsinin yalımlarıyla, Yusufun (as) arkasından bir çığlık kopardı:Kalbinde zerre kadar da mı insaf yok Yusuf, niçin kaçıyorsun bendenYusuf Aleyhisselam, bir cevap yetiştirip kurtulmak ümidiyle dönüp seslendi, böylece Züleyhanın vicdanını harekete geçirmeyi ummuştu: Sen taştan yapılma putunun üstünü, seni görmesin diye örtüyorsun da, her zaman, her yerde, her şeyi görüp gözeten, koruyup kollayan Rabbime karşı nasıl su-i edepte bulunayım? Beni gördüğünü bile bile nasıl yanlış yola sapayım, bir anlık heves için geleceğimi karartayım?!Şu an, dünyanın insan soluğu değen her köşe bucağına gizli kameralar yerleştirmek suretiyle insanların her hareketini izlemek mümkün müdür? Evet.Öyleyse bakışlarımızın nüfuz etmediği bir görüntü buuduyla bizi gözetleyen, fiillerimizi kaydeden araçlar, görevliler neden olmasın! Gökyüzünün çeşitli noktalarına kurulup insanların her hareketini kontrol edebilen uydular oluyor da bir imtihan için dünyaya gönderilen insanın yapıp ettikleri neden kayda alınmasın?! Yaratılmış konumundaki insanın akıllara durgunluk veren sayısız buluşu oluyor da Yaratan Yüce Güç neden her şeyin daha harikuladesini yaratmasın?!Dünya sakinleri tarafından her hareketimizin izleniyor olma ihtimali davranışlarımıza dikkat etmeye bizi zorluyorsa, bambaşka bir âlemin görevlileri tarafından izlendiğimizi neden aklımızdan çıkarıyoruz? Ve neden arsız bir dünya delisi gibi yolsuz yordamsız bir hayat sürüp gidiyoruz?!Biz müminler için asıl şu soru önem kazanıyor: Züleyha, kendi günahını bir taş parçasından gizleme gereği duyuyor da biz neden bizi bizden daha iyi bilip gözeten Rabbimize karşı daha edepli, daha derli toplu olmayalım? SAİD TÜRKOĞLUALLAH razı olsun emeğinize sağlık dua ile..s.a.

  13. Üstadımdan….Bir kısım gençler tarafından şimdiki aldatıcı ve cazibedar lehviyat ve hevesatın hücumları karşısında "âhiretimizi ne suretle kurtaracağız" diye, Risale-i Nur\’dan meded istediler. Ben de Risale-i Nur\’un şahs-ı mânevîsi namına onlara dedim ki: Kabir var, hiç kimse inkâr edemez. Herkes ister istemez oraya girecek. Ve oraya girmek için de üç tarzda üç yoldan başka yol yok. Birinci yol: O kabir, ehl-i îman için bu dünyadan daha güzel bir âlemin kapısıdır. İkinci yol: Âhireti tasdik eden, fakat sefahet ve dalâlette gidenlere, bir haps-i ebedî ve bütün dostlarından bir tecrid içinde bir haps-i münferid, yalnız başına bir hapis kapısıdır. Öyle gördüğü ve itikad ettiği ve inandığı gibi hareket etmediği için öyle muamele görecek. Üçüncü yol: Âhirete inanmayan ehl-i inkâr ve dalalet için bir idam-ı ebedî kapısı… Yani hem kendisini, hem bütün sevdiklerini idam edecek bir darağacıdır. Öyle bildiği için, cezası olarak aynını görecek. Bu iki şık bedihîdir, delil istemiyor, göz ile görünür. Madem ecel gizlidir; her vakit ölüm, başını kesmek için gelebiliyor ve genç ihtiyar farkı yoktur. Elbette daima gözü önünde öyle büyük dehşetli bir mes\’ele karşısında bîçare insan; o idam-ı ebedî, o dipsiz, nihayetsiz haps-i münferidden kurtulmak çaresini aramak ve kabir kapısını bir âlem-i bâkiye, bir saadet-i ebediyeye ve âlem-i nura açılan bir kapıya kendi hakkında çevirmek hâdisesi; o insanın dünya kadar büyük bir mes\’elesidir. Bu kat\’î hakikat, bu üç yol ile bulunduğunda ve bu üç yolun da mezkûr üç hakikat ile olacağını ihbar eden yüzyirmidört bin muhbir-i sadık, ellerinde nişane-i tasdik olan mu\’cizeler bulunan enbiyalar ve o enbiyaların haber verdikleri aynı haberleri, keşf ve zevk ve şuhud ile tasdik eden ve imza basan yüzyirmidört milyon evliyanın aynı hakikate şehadetleri ve hadd ü hesaba gelmeyen muhakkiklerin, kat\’î delilleriyle -o enbiya ve evliyanın verdikleri aynı haberleri- aklen ilmelyakîn derecesinde(*) isbat ettikleri ve yüzde doksandokuz ihtimal-i kat\’î ile "idam ve zindan-ı ebedîden kurtulmak ve o yolu saadet-i ebediyeye çevirmek, yalnız îman ve itaat iledir." diye ittifakla haber veriyorlar.

  14. MÜSLÜMAN HANIM NİÇİN ÖRTÜNÜR? Sahabe Hanımların Örtünme Hassasiyeti;Yaz mevsimi, kimileri için açılıp saçılma mevsimi olarak algılanıyor. Ama yine bazı hanımlar, Allah\’ın tesettür emri gereği, yakıcı sıcaktan tesettürün serin iklimine koşacaklar. Ve bu esnada bitmeyen tesettür tartışması, yine bütün hızıyla devam edecek.Merak edenler için kısaca örtünmenin nereden çıktığını hatırlatmakta faydalar vardır.Müslüman kadınlara örtünme emri, Hicrî 4. yılda (Miladî 624) Zilkâde ayında farz kılındı. Tesettür ayetleri inzal olunca, Peygamberimiz, tesettür ayetini sahabeye bildirdi. Sahabeler tesettür emrini evlerindeki kadınlarına, kızlarına ilettiler. Ve Müslüman kadınlar evlerinde buldukları kumaş parçalarına örtü yaparak büründüler.O dönemde müslüman kadınların tesettüre nasıl sarıldığını Hz. Aişe validemiz şöyle anlatıyor:"Vallahi ben, Allah\’ın kitabı Kur\’an’ı tasdik, onun indirdiğine iman bakımından Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nur Suresi’ndeki örtünme ayeti inince, erkekleri kendilerine varıp Allah\’ın indirdiği ayetleri okumağa başladılar. Herkes bu emirleri zevcesine, kızına, hemşiresine ve bütün yakınlarına okuyordu. Kadınlardan hiçbiri istisna edilmemek şartıyla Allah\’ın Kur\’an’ında indirdiği emirlere uyarak, yünden ve pamukludan mamül örtülerine büründüler. Ve sabah namazında Rasûlullah\’ın arkasında, örtülerine bürünerek namaz kıldılar ." (Buhari, Tefsirüs Süre 24-12)İşte, Peygamberimiz döneminden, Kıyamet gününe kadar devam edecek örtünme emri, böylece müslümanların hayâtlarına girmiş oluyordu. Bu yüce örtünme nimeti, fasıklar ve inkârcılar istemese dahi, müslüman kadınlarca şerefle sürdürülecek ve kıyamete kadar yaşatılacaktır.Örtünme Allah’ın Açık EmridirBazı art niyetliler ne derlerse desinler, müslüman hanım Allah\’ın emri olduğu için örtünür. İşte, bir ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyurur:"Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü\’minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp, kendilerine sarkıntılık edilmemesi için daha uygundur. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir." (33/Ahzâb, 59). "(Ey Muhammed) Mü\’min kadınlara söyle; gözlerini şehvetli bakışlardan sakınsınlar, cinsel organlarını harama bulaştırmaktan korusunlar, (açmaksızın) görülmesi zaruri olanlar hariç süslerini göstermesinler, baş örtülerini yanlarına sarkıtsınlar.“Süslerini; (tabiî ve sun\’i güzelliklerini) kocalarından babalarından veya kocalarının babalarından veya kendi oğullarından veya kocalarının oğullarından veya kendi kardeşlerinden veya kardeşlerinin oğullarından veya kadınlarından veya kızkardeşlerinin oğullarından veya sahip oldukları (cariyeleri)nden veya cinsî iktidarı olmayan hizmetçilerinden veya kadınların mahrem yerlerini henüz anlayacak çağda olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerini başkalarına bildirmek için ayaklarını da vurmasınlar. Ey Mü\’minler! Hepiniz Allah\’a tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz." (Nur Suresi, ayet:31)Örtünmeyle ilgili hadîs-i şeriflerden bir tanesini sizlere arz etmek isteriz.Peygamber Efendimiz (sav) de aşağıda sunacağımız hadîs-i şeriflerinde müslüman hanımları hâyâ ve iman timsali tesettüre davet etmekte ve şöyle buyurmaktadır:"Ebu Bekir (ra) kızı olan Esmâ (r.anha) üzerinde ince elbiseler bulunduğu halde, Rasûlullah\’ın yanına geldi. Rasûlullah hemen yüzünü ondan başka bir yana çevirdi ve ‘Ya Esma! Bir kadın hayız (görecek çağ)a ulaştığında, şundan ve şundan başka (bir yerinin) görülmesi iyi olmaz." Buyurarak, yüzüne ve iki eline işaret etti.” (Ebu Davut, C.4 s. 62)Yukarda verdiğimiz ayet ve hadisler, 1400 küsür yıllık bir uygulama olan tesettürün müslümanlar için bir farz olduğunu ortaya koymaktadır. Örtünme kulluğun gereği bir ibadettir, namaz ve oruç gibi bir farzdır. Bu ayetlerden yola çıkarak, örtünme dört mezhepte de farz kabul edilmiştir. Kadınların kadınlara ve mahremlerine, yani aralarında devamlı evlenme engeli bulunan erkek akrabasına karşı avret yeri, Hanefî ve Şâfiîler’e göre erkeğin erkeğe karşı avret yeri gibidir. Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinde ağırlıklı görüş, kadının mahremi erkekler yanında el, yüz, baş, boyun, kol, ayak ve baldır hariç, bütün vücudunun avret olduğu ve örtülmesinin gerektiği yönündedir.Kadının yabancı erkekler, yani mahremi olmayan erkekler karşısında avret yeri yüzü, el ve ayakları hariç bütün vücududur. Bu Hanefî mezhebinin görüşü olup diğer fıkıh mezheplerine göre kadının ayakları da avrettir. Bunun için müslüman hanımlar Allah\’ın rızasını kazanmak ve O\’nun bu farz emrini yerine getirmek için örtünürler. Herhangi bir görüşe bir tepki olarak örtünmezler, ya da "Efendim, önceden kadınların saçları yemeğin içine dökülüyormuş da, yemeğin içine dökülmesin diye örtünmüşlermiş” gibi saçma iddia ve hezeyanlar için örtünmezler. Örtünmenin Faydaları•Örtünmenin sayılamayacak kadar yararları vardır. Başta Allah\’ın emri olduğu için örtünme emrine yerine getiren müslümanlar hanımlar Allah\’ın rızasını kazanmaktadırlar. •Yine, yukarda da yer verdiğimiz Ahzab süresinin 59. ayetinde tesettür emrine uyarak, güzelliklerini gizleyen müslüman hanımlar, kötü niyetli kişilerin sözlü ve fiili saldırılarından korunmuş olurlar. Şöyle etrafımızda baktığımız zaman dekolde kıyafetli, makyajlı, mini etekli bayanların sokaklarda, toplu taşıma araçlarında el ve dille uğradıkları tacizler, her zaman olağan olaylardandır. Tesettürlü hanımların da yabancı erkeklerin sözlü ve fiili tacizlerinden korunduğunu bilinen ve yaşanan bir gerçektir.•İnsanoğlu yaratılışı icabı tahriklere çabuk kapılan bir yaratıktır. Evde, okulda, işyerinde, pazarda, TV\’de ve her yerde açık kadınlarla muhatap olan erkekler, yoğun bir cinsel tahriğin ve yönlendirmenin kurbanı olmaktadırlar.•Erkeklerin, hayatın tüm birimlerinde kadının açık saçıklığıyla tahrik edilmesi sonucunda, cinsel sapıklığın büyük boyutlara ulaştığı yapılan araştırmalarla da teyit edilmektedir. Kadınlarımız tesettüre büründükleri takdirde, hem kendilerini cinsel tacizlerden korurken, hem de erkekleri cinsel sapıklığa düşmekten korurlar. Kadınların erkekleri tahrik etmediği bir sistemde, cinsel anarşi diye bir şey sözkonusu olamaz.•Kadının açık saçıklığı ve hâyâsızlığı, aile bağlarını koparan en önemli etkendir. Kadın-erkek ilişkisinin sınır tanımadığı toplumlarda, evli açık kadınlar daha çok yakışıklı ve kibar bulduğu erkeğe yaklaşabilmekte, evli yakışıklı bir erkek de karısından daha güzel bulduğu kadına yaklaşmakta; eşler birbirlerini böylece aldatmakta, dolayısıyla yuvalar yıkılmaktadır. Âile sadakatinin korunmasında örtü ve namusun rolü çok büyüktür. Başkalarına değil de kocasına karşı güzelliklerini sergileyen imanlı kadın, sadakatini ispatlamış olmaktadır.•İslâmın diğer emirlerinde olduğu gibi Örtü emrinde de sayısız tıbbî hikmetler mevcuttur. Örtü, kadını harici etkilerden, erkeği de kadının cezbedici güzelliklerine bakmaktan alıkoymakta, dolayısıyla insan sağlığına olumlu katkılarda bulunmaktadır. Örtü, kadınların tenlerini erkeklerin zararlı bakışlarından koruduğu gibi güneşin zararlı ışınlarına da siper olduğu bir gerçektir. Güneş ışınları, vücuda direk temas ettiği için yakıcıdır. Ama örtülü kadında güneş ışınları, elbisenin üzerinden yansıyarak tesirini kaybeder. Kapalı kadının hali gölgelikte oturan birinin haline benzer.•Tesettürlü kadınların bir özelliği de derilerini güneşten ve soğuktan korudukları için yumuşak ve taze bir tene sahip olmalarıdır. Açık kadınların derileri; güneş ve soğuktan dolayı, örtülülere göre daha serttir.•Prof. Dr. Asaf Ataseven yaptığı araştırmalarda elbisenin iklim vazifesi gördüğünü ortaya koymuştur. Ataseven\’e göre elbise dış ortam ile vücudumuz arasında bir ortam oluşturmak gibi önemli bir vazife ifa etmektedir. Bugün buna "elbise iklimi" deniliyor. Elbise, dışarıdaki sıcaklığın cildimize doğrudan doğruya intikal etmemesi ve güneş ışınlarına fazla maruz kalmamamız için de faydalıdır. Elbise soğuğun zararlı tesiri gibi, sıcağın zararlarından da insanı koruyor; hatta vücut sıcaklığı ile dış ortam arasındaki harareti tanzim gibi bir fonksiyon ifa ediyor. Böylece insanın elbise ikliminde yaşamasını sağlıyor.•Örtülü bir kadın, görünümüyle toplum içinde kadın olarak değil, insan olarak var olduğunu anlatır. Çıplak bir kadın toplumda bakılmak görülmek ve beğenilmek için vardır. Ama o evden dışarıya çıkmadan önce saatlerce ayna karşısında, gözleri üzerinde toplayacağı bir "biçim"e dönüştürmeye çalışır kendisini. •Acaba kadın sade ve ağırbaşlı bir şekilde toplum içinde yer alması mı daha hayırlıdır? Yoksa dışarı çıkış için ayna ve tuvalet masasının yanında bir kaç saat zamanını öldürse, dışarı çıktığında da bütün işi erkeklerin dikkatini kendine çekmek olsa, gençleri nefislerine düşkün, şehvetperest ve göz otlatan varlıklar durumuna soksa mı toplum için daha hayırlıdır?Tesettür kadına dişiliğiyle değil, kişiliğiyle insan olduğunu gösteren bir araçtır. HASAN ÇALIŞKAN "Gülistan dergisinden"

  15. ‘Mümine Hanımın Zırhıdır O…’Daha hayırlı olan ‘takvâ elbisesi’ nedir? Takvâ (din örtüsü) ile kişi, kendini korumaya, dinî hayatına zarar verecek şeylerden sakınmaya çalışır. O örtü ile korunur, o örtü ile temiz fıtratını savunur, o örtü ile edep dışı işlerden kendini muhâfaza eder. O örtü onun için zırh gibidir, sağlam bir kale gibidir, çevresinde onu tehlikelerden saklayan nöbetçiler gibidir. İşte takva elbisesi budur. İnsanın rûhunu giydiren ve doyuran elbise. İnsanın mânevî dünyasını kollayan, yüzünü kızartacak bütün yanlış hareketlerden koruyan bir mânevî giysi, bir örtünüş ve davranış biçimi. Müminin onuruna, kişiliğine, inancı, ahlâkı ve namusuna zarar verecek davranışlardan onu koruyan bir giysidir takva elbisesi. Tesettür; hanımlar için Allah\’ın emirlerine uygun olarak örtünme demektir, iman alâmetidir, İslâm şiarıdır. Ruhumuz gibi vücudumuz üzerinde de Allah\’ın hâkimiyetini kabul edişin belgesi olan bir ibadettir tesettür. Bilinçli ve takva üzere örtünen Müslüman hanımlar elbisesi ile başkalarına şu mesajı verirler: "Ben vücudumu sergilemem, ben dişiliğimle değil, kişiliğimle toplumda yer alıyorum. Ben ziynetlerimi ortaya koyarak hem kendimi hem de başka erkeklere günaha sokmak istemiyorum.” Şeklinde kibarca mesaj verir. Ne yazık ki günümüzde hanımlarımızın gerçek tesettürden uzaklaştırılıp, yoz bir tesettür anlayışına götürülmek istendiğini görmekteyiz. Bunun değişik sebepleri vardır. “Başta şeytan, nefis, moda, tesettür defileleri, kötü arkadaş, çevreye kendini kabul ettirme, beğenilme arzusu gibi hususlar gözümüze çarpmaktadır. Hakiki iman sahibi müslüman hanım, örtüsünü Allah rızası için üzerine alır. O Allah’tan başkasına beğenisine ya da kınamasına aldırış etmez. O’nun amacı takvaya ulaşmaktır. Şöyle bir soru gelebilir? Peki, hanımlar güzel bir kıyafet giymeyecek mi?Modaya uymayacak diye de kadınlar için \’güzel giyinmesinler\’ demek istemiyoruz. Tabiî ki tesettürlü giyim, bakanları tiksindirecek, hoşuna gitmeyecek tarzda olmamalıdır. Zaten Müslüman Hanım için eşinin ve derecesine göre diğer mahremlerinin yanında onu sınırlayan ve yasaklayan bir hüküm yok. Ama önemli olan sokakta yabancı erkeklerin dikkatini çekecek, cinselliği öne çıkarıcı, vücut hatlarını belli edici kıyafet olmamasına dikkat etmek gerekir.Lütfen Hanımlar, örtünmek önemlidir. Ama nasıl bir örtünme? Kastettiğimiz de Kur’an ve Sünnet’in ruhuna, takvaya uygun olan bir örtünmedir. Rabbimizin rahmet ve bereketi üzerinize ve üzerimize olsun. HASAN ÇALIŞKAN CAN ABİSİ ALLAH\’IN SELAMI İLE S.A….DUA İLE KAL SELAMETLE…KİB…AEO…SAYGILARIMLA…BİŞEYCİK DEMEYECEM EHHH İŞTEEE HER ZAMANKİ PAYLAŞIMLARIN NOLSUN….HARİKASIN =) YÜREKCİĞİNE SAĞLIK…

  16. Günümüz gençlerinin özellikleri: (istisnalar kâideyi bozmaz)1- İstikrarsızlar, daldan dala atlıyorlar. Halbuki başarının bir sırrı da sebat etmek, beklemesini bilmektir. 2- Tahammülsüzler, çileye ve sıkıntıya gelemiyorlar. Halbuki “Dehâ çilenin arkadaşıdır.” Çilesini çekmediğin başarıyı haketmiş sayılmazsın. 3- Hazırcılar, kolay ve beleş yoldan başarmak istiyorlar. Halbuki hiç kimse insanın beynine sihirli bir değnekle dokunup o kişiyi mutlu ve başarılı bir hale getiremez. Mutluluk insanın kendi kazandığı şeylerde dir.4- İdealist değiller, küçük hesap yapıyorlar. Halbuki günü kurtarmak sürünün bir parçası olanların özelliğidir, lider ve önderlerin değil. 5-Kararsızlar, adımlarını hep sürüncemede bırakıyorlar. Halbuki 7 milyar insanla Einstein arasındaki incecik perde, kararsızlıktır. 6- Cesaretsizler, riskten ödleri kopuyor. Halbuki hayatta en büyük risk riske girmemektir; 7 milyar insanla Bill Gates arasındaki incecik perde, cesaretsizliktir. 7- Karamsarlar, olumsuza ve felaket tellallarına kendilerinden fazla inanıyorlar. Halbuki bardağın dolu tarafını görmeyen, problemleri fırsat bilmeyen kaybetmeye mahkumdur. 8- Dağınıklar,madde ve mânâ planında derli toplu değiller. Halbuki kainatta herşey bir düzen ve intizam dahilinde hareket eder, kainatta tesadüfe yer yokur. 9- Zaman yönetimini yapamıyorlar, zaman katillerinin tuzağına düşüyorlar. Halbuki “Başarıda zamana oranlanır emekler/Bu formülü bilmeyen ömür boyu emekler!” 10- Tembeller,meşgul görünüyorlar ama aslında pek bir şey yapmıyorlar. Halbuki “Dehanın %99’u ter, %1’i ilhamdır.” 11- Hayâlperestler,proje gibi hayâl kuramıyorlar. Halbuki başarı ve mutluluk için dilek ve istekleri “hedef” e dönüştürmek gerekir. Ham hayal vakit israfıdır; proje gibi hayal, yazılı, mantıklı ve uygulanabilir özelliklerine sahip hayaldir. 12- Fazla duygusallar, muhabbetlerine akıl katamıyorlar. Halbuki “Herkes lâyık olduğu makâma aşıktır.” Akılsız muhabbet zamanla mihnete dönüşebilir.13- Çalışmadan kazanmak, kazanmadan hazırı yemek istiyorlar: Halbuki hazıra dağ dayanmaz, bir gün eldeki tükendiğinde kendi gerçeği ile baş başa kalacaklar.14- Durgunlar, iç dinamiklerini dinamitleyemiyorlar. Halbuki harekette bereket vardır. 15- Uygulamıyorlar, sadece ve sadece beyin harddisklerini boş şeylerle doldurmakla yetiniyorlar. Halbuki “Beyin doldurulması gereken bir kap değil tutuşturulması gereken, yerinde kullanılması gereken bir ateştir.” 16- Taklitçidirler, hep başkalarına bakıp özenirler, kendileri özenilecek insan olma yolunda gayret sarfetmezler. Halbuki Öz benliğini yitiren insanlar geleceğine ipotek koyan insanlardır.16- Fazla medyatikler, boş şeylere ilgi duyuyorlar; hayata magazin gözlüğü ile bakıp günü gün etmeye bakıyorlar.. Bu dünyanın geçici olduğunu, bir gün gelip yaptıklarından hesaba çekileceğini akıldan çıkarmamak gerekir.İşlenilen günahlara mâzeret bulmayı herkes ister ama, ahiret yurdu mâzeret yeri değildir. Dinimizin kuralları bellidir.. Bir hayır yapmak istiyorsanız bunu haram yoldan yapamazsınız, âyet-i kerimede buyurulduğu gibi “Kim ki zerre-i miskal (azıcık) hayır işlerse onun karşılığını görür. Kim de zerre-i miskal (azıcık) günah işlerse onun karşılığını görür”Günümüzde üniversite öğrencisi olmak her haramı mübah görerek işlemek için bahane değildir.. Bahanelerin ardına sığınılmasın.. Şeytana ve nefse yenilmenin adı günahtan kaçınmak olmasın.. ALLAH gençlerimizi nefis ve şeytandan, şeytani arzulardan uzak tutsun inşAllah… A.KADİR ÖKSÜZ Dua ile..s.a.

  17. Allahıma emanet olun…dualarımdasınız…

  18. Elbiseler Bedeni Örter, Kalbi Değil! Ah, kalbimiz…Ne kadar ortada, ne kadar savunmasız, ne kadar çıplak.Ve ne kadar açık.Kelimeler giydiremiyor onu… Sahici olanlar müstesna. Dudakların giydiremediği bir endam kalp. Terzisinin işi ne de zor, modaya göre dikse kıyafetini, yakışmıyor kalbe… Çiğ düşüyor… Dikkat etmese güne, çağa, o başka dert… Tazeliğini kaybedince her şeyini kaybediyor kalp… Birden iç karartıcı duygular görünüyor her eyleminde, hareketinde… Renkler önemli kalbi kuşandırırken… Sesler… Kumaşın kalitesi, dokuması, parlaklığı…Zor iş kalbe giysi dikmek…Kalbi en güzel aşk giydirip kuşatıyor. Hani şu bulunmaz Hint kumaşıyla…Evleri dayayıp döşemek kolay… Koltukları, duvarları, pencereleri kaplamak… Bedenleri örtmek, bedenlere kıyafet bulmak kolay… Konfeksiyon giyinmeyi sevmiyor kalp. Kalbi giyindirmek zor.Ah, kalbimiz…Ne kadar ortada, ne kadar savunmasız, ne kadar çıplak.Ve ne kadar açık.Kumaşlar önemli. Kalın, kaba kumaşlardan inciniyor kalbimiz. Hiç giyinmek istemiyor onları, ilk fırsatta çıkarıp atıyor üstünden. Özensiz, sert kılıklar dar geliyor ona.Tazeliğini kaybedince her şeyini kaybediyor kalp… Yaşamak değilse tazelik, tomurcuk ne? Neden ölürken bile yaşlanmıyor, kırışmıyor kalp? İtirafı zor ama, ölürken bile sanki hiç giyilmemiş bir elbise kadar temiz ve ütülü değil mi aslında? Hiç giyilmemiş gibi. Hiç çıkarılıp bir iskemlenin üzerine atılmamış, hiç soyunulmamış, hiç naftalin kokan bir dolapta yıllar yılı unutulmamış gibi, hiç lekelenmemiş gibi, düğmesi kopmamış, telası astarından ayrılmamış gibi… Nasıl da nefes nefese… Aşık gibi… Nefes almayı bile unutan bir aşık gibi… Oysa yaşamıştı hepsini. Ah kalbimiz, ne kadar ortada, ne kadar savunmasız, ne kadar çıplak. Ve ne kadar açık.Her şeyin sesi duyulur, yalnız kalbin sesi duyulmaz…Hayır… Duyduğunuz o değil, o yüreğinizin sesi değil, o kalbinizin ayak sesi!Kalbi en güzel aşk giydirip kuşatıyor.Sonra uzaktaki sevgili. Sonra, göz yaşı. Sonra, kadınlar ve çocuklar. Sonra kitaplar. Sonra yoksullar. Sonra eski arkadaşlar. Sonra şarkılar. Sonra babanın emekliliği. Sonra… Sonra annen. Bir de uzakta bir köy mezarlığı. Durmadan yaklaşan, üstüne üstüne gelen.Kelimeler giydiremiyor onu. Hele kelimeler. Akıldan çok kalbin işi kelimelerle… Akıl kırılmaz çünkü, incinmez… Söz, dille yani dilin diğer anlamı gönülle bağlı kalbe, sözün asıl muhatabı kalp… Kıyamıyor kelimelere kalp, giyinilecek bunca şey varken! Çünkü, üstünde taşımıyor kalp kelimeleri, damarlarında taşıyor! Ah kalbimiz, ne kadar ortada, ne kadar savunmasız, ne kadar çıplak. Ve ne kadar affedici. Çünkü yere göğe sığamayan, gelip gönle yerleşiyor… Affetmek, kalbin kanında var!Cihat ZaferESSELAMUALEYKÜM VE RAHMETULLAHİ VE BEREKATÜHU CANIM ABİM BU PAYLAŞIMINIZ ÇOK HOŞUMA GİTMİŞTİ BEN DE İNŞALLAH BU GÜZEL BULDUĞUM YORUMU SİZİN PAYAŞIMINIZA BENZEDİĞİ İÇİN KONUSU PAYLAŞMAK İSTEDİM SAĞLICAKLA KALIN İNŞALLAH CANIM ABİM

Cebrailin Kanat Sesleri için bir cevap yazın Cevabı iptal et