Çağları çağırandır, O…

KUR’ANDIR O!

Elif

Bir yalnızlığın arayıcısıdır insan..

Yoğun bir yalnızlığın… Sonsuz bir yalnızlığın arayıcısıdır insan…

Gürültüler içinde kalmış, kalabalıklar içinde kalmış, yakınlıklar içinde kalmış, ıssız, yoğun, uzak bir sessizliği örtbas etmeye çalışan bir çaresizlikle, bir arayıştır insan…

Şehirler kurmadı mı insan, kendinden kaçmaya? Sonra şehirlerden kaçarak, kurtulacağını sanmadı mı yalnızlığından?

Sevgili bir bahane, çocuk bir merak, eşya bir oyuncak, insanın sonsuz aramasından…

Lâm

Bir çağrılmadadır bütün dileği insanın…

Bir bilinmede… Bir hatırlanmada…

Eser de bu, yarışma da, bilmek de, kavga da, aşk da…

Bir haber beklemededir bütün inceliği insanın…

Mim

Bir adresi aramaktır ömür dediğin…

Yalnızlığından daha sahi bir hali olmayanın, bir çağrıyı beklemekten başka derdi olmayanın ilacı, o adres…

Yönler adına, yaşayıp ölenler adına, sürüp gidenler adına, bir adres…

İnsanın yalnız olmadığını duyuran bir çağrının mutlaka ulaşacağı, ulaştığına değeceği, O’nda kalacağı, yakışacağı, hakikat olacağı bir adres…

Elif. Lâm. Mim.

“Sinelerin özünde saklı olanı bilen…” (Al-i İmran. 119)

Yalnız olan sen değilsin…Yalnız olan Allah… Elif.

Bir çağrı beklemen boşuna değil…Çağrıyı getiren Cebrail… Lam.

Adresin orada…En çok O’na yakıştığından… Adres Muhammed Mustafa… Mim.

Var olmanın dengesi çoktan kuruldu…

İhtiyacını bilen biri var…

Elif’le bil asıl yalnız olanı, Elif’le bil bitmeyeni, bitmemecesine başlayanı…

Lâm, bir vazifelinin simgesi, haberi taşıyor, o haberden hayat taşıyor…

Adresini biliyor, sen de bil, Mim Muhammed, Mim elçi, Mim adres, Mim Mustafa…

Bütün insanlığın kurtuluşu, ortak bir kitaptan okumana açıldı…

Ve hiç kapanmadı.

İçin için, günü gelsin de sevin için, senin için, ağlayandır O…

Boşlukları ilmek ilmek, kalbinde damar damar örgülerle aşka bağlayandır O…

Çağları çağırandır, O…

Yaralarını, kabuklarını oyun olsun diye koparıp kanattığın yaralarını, üstüne düşme diye, yine düşersen çok acımasın diye dağlayandır O…

Dünyanın dönebilmesini, insanın insana dönebilmesini, insanın yaratıcısına dönebilmesini sağlayan haberdir O…

İnsanın mektup mektup, sûre sûre, öteden, gerçekten haber almasını sağlayandır O…

Yetimlerde, yetmeyenlerde, yetişmeyenlerde içini burandır O…

Ne yöne dönsen tam karşında durandır O…

Davud’a indiği gibi Zebur, Musa’ya yandığı gibi Tevrat, İsa’ya dendiği gibi İncil, en son geldiği gibi, yetiştiği gibi Kur’andır O…

Kalbinde, bütün kalplerde vurandır O…

Bütün sorularını cevaplayandır O…

Sonra seni, halini, geleceğini güzel kurandır O…

Yinelenen tek davet olandır… Seni sordurandır O, seni sorandır O…

Buyrukların erişemediğini buyurandır O…

Seslerin kavuşamadığını duyurandır O…

Kötülüğü durdurandır O…

İyiliğe doyurandır O…

Seni yorandır O, seni hayra yorandır O…

Seni temiz uykulara sarandır O…

Kâbuslarını bir rüyaya çeviren, eleğinde ekin tutmayan bir harmanı, sana sadece buğday bırakmacasına savurandır O…

Seni yanık tarlalardan, değirmenlere sığmaz hasatlara çıkarandır O…

Seni hayra yorandır O…

Duydun, dinledin, söyledin, yaydın… Kulağın hep O’nda değil miydi?

Aradın, buldun, yitirdin, özledin… Aklın hep O’nda değil miydi?

Reddederken, kabul ederken, kaçarken ve ararken, saklamak boşuna, can için, sevdan için, için için, hep O’nda değil miydi?

Hücre hücre, göz göz, dağ dağ, bahçe bahçe, bin bir yapıyı üst üste, yan yana, içinde oda oda, yaşamak denen bir uğraşı, bir yalnızlığı bayram evine çevirince, ışıklı pencerelerle aydınlık, çerçevelerde asılı resimlerle geçmiş duvar duvar, bir hayatı kuran biri var…

Konuşur, söyler, çağırır…

Bir çağrı varsa, biri bir kez olsun çağırmışsa, bütün çağrılar O’ndan doğar…

Birse, aynıysa sesi, her yerden yana yakıla seni çağıran bir çağrı var…

Çağı yok, bütün bütün, çiçek gibi, koku gibi, rüzgâr gibi bütün…

Anne gibi, süt gibi, gönül gibi bütün…

Zaman ve mesafe tanımayandır O…

Hızlı fakat yumuşak, gözyaşı gibi…

İnsanların rengine bakmıyor, kanlarından tanıyor, hep kırmızı…

Tenlerinden değil sade, canlarından biliyor…

Gözyaşı gibi yumuşak ve dayanıklı ve ani ve sıcak…

Seçmeden, ayırmadan, ellerinden tutacak herkesi, biri var…

Yaşarken anlaşamadıklarında, ölümleriyle, ölümlerinde anlaşıyor insanlar…

O’nun toprağında, kucağında buluşuyorlar…

Eksik tarif edenleri de, yanlış tarif edenleri de, tarif edemeyenleri de, sezgi sezgi, harf harf, renk renk, çığlık çığlık arayışları uğruna bekleyen, karşılayan, kucaklayan biri var…

O’ndandır O!

İsimlerindendir, kudretindendir, hikmetindendir, şefkatindendir, şânındandır O…

Kurtarandır O…

Kur’andır O.

Cihat ZAFER

35 Yanıt

  1. mevlam kat be kat razı olsun okadar güzel okadar anlam içerikliki yazı yazana nur olsun bizlere sundugunuz içinde sizden allah razı olsun inşallahKur\’andır bu!Her karanlığı aydınlatandır bu!Bütün sözlere, bütün eylemlere hakandır bu!Kur\’andır bu!Yerin göğün sırrını kesin buyruklarla açıklayandır bu!Tekmil peygamberleri doğrulayandır bu!Kur\’andır bu!mevlama emanet olun inşalalh

  2. Beni güzel hatırla…Çünkü sevdim seni ben herşeyiniSana sırdaş oldum dost oldum yar oldumOmzunda ağladım beni üzdün kınamadımAlışkındım vefasızlığınaEl oldun gittin aldırmadımBeni güzel hatırla…Sayfalarca mektup bıraktım sanaŞiirler yazdım gözlerine baka bakaÇoğunu okutmadımSakladım içimde sevabını günahınıSessizce gittimSenden öncekiler gibiSende anlamadın beniBeni güzel hatırla…Sana gülüşümü gözlerini sonra sesimi bıraktımEn güzel şiirlerimi okudum gözlerine baka bakaSöylenmemiş merhabalar sakladım her köşedeVedalar bıraktım sokaklarındaNe arasan bir sevdanın içindeFazlasıyla bıraktım ardımdaBeni güzel hatırla…Omzunda ağladığımı düşünBirazdan telefonda konuşacağın kişi olabileceğimi düşünSürprizleri severdim bilirsinBuda benden sana son sürprizim olsunŞimdi senle yaşanan güzel günleri ateşe veriyorumsaygılarımla

  3. Elif… Alnında tevhid yazgılı güzel. İncecik boyunda binbir gizem. Seni taltife hangi titrek hecelerimiz cürret eder? Sur’umuza üflenen ilk nefes! İster mana âlemlerinde isterse bu misafirhane-yi gurbette… Ha “Elest”e vurulan ilk darbe, ha “İkra” ya çekilen ilk harfte. Lümme-i Melekide bir yangın var ki: Allah! Elif hürmetine… Kalem sırra dokundu ve manşetlerde tek bir haber: Gönüller Fâş Oldu! Dünya hem-fi’llerini buldu. Sararmış yapraklara ilmeklenen ilk eliften bugüne dek nefeslerden çizgilere aktarılmış tüm elifler adedince… Elif aşkta mahvoldu. Aşk dile gelmişti. Kalem de yalandı artık kâğıda süzülen mürekkep de… Tek bir gerçek vardı: Elif! İhanetin masum yüzü! Eliflere şın ve kaf ekleyenlerle lam ve he’yi hayırhah edenlere… Bir sülüs ıstırabını paylaşanların elif hançerini kalbine sapladığı yere… Körpe bir kalemin inleyerek can verdiği bu yere… Bir elife dört bin dört yüz kırk dört kuvvet salınan bir şahs-ı maneviye… Merhaba manevi bir musafaha ile gönüldeşler meclisine yeni elifler getirenlere.körpe kalemler Selam ve Dualarla can abim

  4. Kalbinin çağır(ıl)dığı yerde misin?Basit ama kesin bir fizik kuralıdır: Bir yerde bulunman için diğer yerleri terk etmen gerekir. Bir anda iki yerde bulunmak mümkün değil. Sadece bir yeri tercih etmen gerekir. Bunun bedeli de bulunabileceğin başka bütün yerlerden çekilmektir.Şimdi buradasın. Gözlerin bu satırlarda… Aklın satırların arasında, arkasında… Değdiğini düşünüyorsun ki, başka halleri terk ettin, başka yerlerden çektin gözlerini. Aklın sadece burada, başka yerde değil. Okuyorsun. An\’ın hakkını vermeye çalışıyorsun. An/lamak kaygısındasın. Başka işleri yüzüstü bıraktın. Kaçılmaz bir kader bu! Yapıp ettiğin tek iş alış-veriş. Aldığın her şey için bir şey/ler vermen gerek. Tercih ettiğin her yer için bir yerleri terk etmen gerek. Verdiğince alıyorsun. Nefesin bile alışta verişte. Şimdi buradasın. Başka bir zamanda değilsin. Başka hiçbir yere değmiyor ayakların. Gövdenin bütün ağırlığıyla mekânın ortasındasın. Yüzün bu an\’a dönük. Kalbin bu yerde atıyor, yeniden yeniye dolup boşalıyor. Gitmeyeceksin bu yerden. Vazgeçmeyeceksin bu hâlden. Yakanı çekip çekiştirseler itiraz edeceksin. Dikkatini dağıtsalar engelleyeceksin. Terk ettiklerine değdiği için bu yerdesin. Hiçbir şey bedelsiz değil. Bulunamadığın yerlerin güzelliğince pahalı şu anda bulunduğun mekân. Gözlerini bir gündoğumuna kilitlemiş olabilirdin şimdi, ama burada, bu satırlarda dolaşıyorsun. Kaçırdığın gün doğumları kadar eder mi bu kara harflerin tesellisi? Kulaklarında bir çağlayan sesi çoğalıyor olabilirdi ama şimdi beni dinliyorsun. Uzaklarda bıraktığın deniz köpüklerine, kulağını kapattığın kuş cıvıltılarına değer mi bu kuru sözler? Bedel ödüyorsun. Hem de çok! Terk ettiklerincedir tercih ettiklerinin değeri. Arkada bıraktıkların çoğaldıkça, yanına vardıklarının, önüne aldıklarının bedeli artıyor. Nereye gidiyorsun şimdi? Hangi yolu geride bırakıp hangisine yolcu oluyorsun? Neyi alıp neleri veriyorsun? Neleri arkana attın da, nelerin peşindesin? Tercih ettiklerin terk ettiklerin kadar kıymetli mi? Seçtiklerin geçtiklerinden daha güzel mi? Yoksa, alışverişte görmüyor musun kendini? Kaçtın mı dükkândan? "Oynamıyorum ben!" mi demelerdesin? Tercihsiz misin? İradeni iptal mi ettin? Hiç seçimsiz mi yaşıyorsun? Öyleyse, kendini sıfırlamayı tercih ettin demektir. Kendini hiç saymaya kalktın demektir. Kendinden geçtin yani. Kendini arkaya attın. Aldığı verdiğinden çok az bir ziyankârsın. Kaçamazsın işte! Yine seçimdesin. Yine alışveriştesin. Bir şeyleri terk etmeden edemiyorsun. Bir şeyin eksilmesi kaçınılmaz ömrünün cüzdanından. Dünü terk ettin, bugünü tercih ettin. Bugünü harcıyorsun, yarına erişmeyi umuyorsun. Bir şey almasan da veriyorsun sürekli. Bedeller ödüyorsun. Nefesini tüketiyorsun. Bedenini eskitiyorsun. Ömrünü eksiltiyorsun. Sepetine bir şeyler koymaya yanaşmasan da, varlığından gün düşülüyor sürekli. Kazanmayı/kaybetmeyi dert etmesen de, kaybediyorsun günleri gülleri. "Bana ne!" deme hakkın yok! Hiçbir şey istemesen de, ödüyorsun sürekli. Her an harca(n)maktasın. Işığı kullanıyorsun. Bedenini kullanıyorsun. Göğün altında yer işgal ediyorsun. Sevdiklerinin gönlünde arsa arıyorsun. Gözünü işletiyorsun. Aklını pazara sürüyorsun. Senin için harcananlara karşılık vermeyeceksen, boşuna yer işgal ediyorsun. Boş yere nefes alıyorsun. İsraf ediyorsun kendini. Saçıp savuruyorsun sana verilenleri. İyice kaybetmeyi tercih ediyorsun. Yitirmeyi seçiyorsun. Anlamsızlığı önceliyorsun. Zararı ziyanı istiyorsun. Şimdi ne kaldırabilirdi seni yerinden? Hangi şey şimdi ve burada olmandan daha hayatî olurdu senin için? Kim burada şu halde bulunmaktan daha sevimli, daha kârlı, daha tatlı bir hal teklif edebilirdi sana? Arkana bile bakmadan bu odayı, bu bilgisayarı, bu sayfayı, bu koltuğu sana terk ettirecek bir seçenek yok mu sence? Sen "Allah ve Elçisi\’nin çağırdığı yer"den daha güzel bir yer biliyor musun? "Allah ve Elçisi\’nin çağırdığı hâl"i arkada bıraktıracak, elinin tersiyle ittirecek, terk ettirecek, unutturacak, göz ardı ettirecek bir hâl var mı acaba? "Orada bulunmaktansa burada bulunmam daha kârlı, daha anlamlı, daha yararlı" diyebileceğin bir yer tarif edebilir misin? Seni senin kadar düşünmeyenlerin çağırdığı yer, sana senin kalbinden de yakın Bir\’inin çağırdığı yerden daha kârlı olabilir mi? Senin kalbinin gizli arzularını ve mahrem fısıltılarını hiç duymayan, duysa da önemsemeyen, önemsese de elinden bir şey gelmeyen birilerinin çağırdığı hâl, senin kalbine senden de yakın Bir\’inin çağırdığı halden daha sevimli olabilir mi? Öyleyse, "Ne zaman Allah ve Elçisi [seni] hayat[verecek şeyler]e çağırırsa, hemen git. Bil ki Allah [senin]le kalbi[n] arasına girer." [Bak. Enfal/24] Yani, seni şimdi bulunduğun yeri terk etmeye çağıran Allah [ve O\’nun adına Elçisi] sana senin kalbinden daha yakın ve senin kalbine de senden daha yakındır. Sana senin kalbinden daha yakın Bir\’inin çağrısı, seni kalbinden uzaklaştıran bütün çağrıları uzakta bırakmaya değmez mi? Senin kalbine senden daha yakın Bir\’inin çağrısı, kalbini unutarak/kırarak/küstürerek/ağlatarak gittiğin yerlerin hepsini terk etmeye değmez mi? Hem zaten, başka yerlere gitsen de fark etmez. Eninde sonunda yine O\’na kalacakmışsın. İster istemez "O\’nun huzurunda toplanacak"mışız. [Enfal/24] Bütün odaları terk edeceğin, tüm şehirleri arkada bırakacağın, cümle kıyılardan çekileceğin, bakışların hepsinden vazgeçeceğin, hevâ ve heveslerini yüzüstü bırakacağın bir adresin var mı? Senai Demirciselam ve dua üzerine olsun can kardeşim Ahmed-i nurr… Rabbim daimen razı olsun inş… dua ile nurum…

  5. DÜSÜNCESİNİ İSLAMLASTIRAMAYAN,YASANTISINI İSLAMLASTIRAMAZ. NİYET BİR RUHTUR.O RUHUN RUHUDA İHLASTIR. AGLAYAN YÜZDEN DAHA TEMİZ YÜZ OLMAZ. ALLAH RAZI OLSUN AHMET KARDEŞİM….EN GÜZELE (MEVLAYA) EMANET SİN….

  6. Ey hayat kitabımız Kur’an-ı azimüşşan.. Yüksek raflarda mısın,bu mu sana yakışan Asıl vazifen midir,mezarlar da okunman Sana zulüm değil midir,süslü raflara konmak Bazen okurlar seni,bazen öpüp koklarlar Bazen çeyizlerde,sandıklar da saklarlar Ya mezar başında ölüye okunursun Yada satılsın diye vitrinlere konursun Ya da ceviz kaplamalı sandıkta saklanırsın Yada çöl kanunu diye yasaklanırsın Hürmet zannettikleri,altın harflerle yazmaktır Bilirim altın kılıf;sana mezar dır,mezar kazmaktır Altın harfler yerine kanımla yazılsaydın Taş gibi yüreklere,çelikle kazınsaydın Hayat damarlarında kan gibi süzülseydin Şu mahsun duruşunla bana görünmeseydin En çok sevdiğim;seni kan gibi görmek En çok nefret ettiğim, sana kılıf örmek Kanı çekilen beden,nasıl kansız ölüdür? İsmin hayattır ama,herkes sensiz ölüdür…HAYATIMIZIN HER SAFHASINA O YÜCE REHBER İLE YÖN VEREBİLMEMİZ DUASIYLA RABBİM RAZI OLSUN CAN KARDEŞCİK SELAMLARIN VE DUALRIN EN GÜZELİYLE CUMAMIZ HAYIRLARA VESİLE OLSUN İNŞALLAH…

  7. l5. Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üslenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz. 16.Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşılarına (iyilikleri) emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlerler. Böylece o ülke, helâke müstahak olur; biz de orayı darmadağın ederiz. 17.Nuh\’tan sonraki nesillerden nicelerini helâk ettik. Kullarının günahlarını bilen ve gören olarak Rabbin yeterlidir. 18.Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız. (isra Suresi 15-16-17-18 )**********************************İnsanın mektup mektup, sûre sûre, öteden, gerçekten haber almasını sağlayandır O… ALLAH razı olsun..dua ile s.a.

  8. Kur\’an hem zikirdir, hem fikirdir, hem hikmettir, hem ilimdir, hem hakikattir, hem şeriattir, hem sadırlara şifa,mü\’minlere hüda ve rahmettir.(R.N.K.)Ahmet kardeşim cumanız hayırlı, ömrünüz bereketli, dualarınız kabul olsun.Rabbim siz ve sizin gibileri eksik etmesin!(amin) Paylaşımlarınız için çok tşk. ederim.Allah yar ve yardımcınız olsun. A.E.O.

  9. ALLAH\’IM bugünümüzün başını iyilik, ortasını kurtuluş, sonunu ise başarı eyle! Onu bizim için saadet, şehadet, tevbe,bağışlanmave iman ile sona erdir…Ey Kapıları Açan ALLAH\’IMBize Kapıların En Hayırlısını AçEy Halden Hale Çeviren RABB\’İMHalimizi En Güzel Hale ÇevirEy Kalpleri Döndüren ALLAH\’IMKalplerimizi Dinin Ve Taatin Üzere Sabit KılMüslüman Kardeşlerimize Zaferler Nasip EyleZulmeden Kullarınıda Kaffar isminle Kahreyle…Şu Mübarek Ayın ve Şu Mübarek Cuma Gününün Hürmetine Dualarımızı Kabul Eyle ALLAH\’IM…Ümmeti Muhammedin Cuması Mübarek Olsun inşaALLAH…Hayırlı Cumalar…

  10. Kalbinin çağır(ıl)dığı yerde misin? / Senai Demirci Basit ama kesin bir fizik kuralıdır: Bir yerde bulunman için diğer yerleri terk etmen gerekir. Bir anda iki yerde bulunmak mümkün değil. Sadece bir yeri tercih etmen gerekir. Bunun bedeli de bulunabileceğin başka bütün yerlerden çekilmektir. Şimdi buradasın. Gözlerin bu satırlarda Aklın satırların arasında, arkasında Değdiğini düşünüyorsun ki, başka halleri terk ettin, başka yerlerden çektin gözlerini. Aklın sadece burada, başka yerde değil. Okuyorsun. An\’ın hakkını vermeye çalışıyorsun. An/lamak kaygısındasın. Başka işleri yüz üstü bıraktın. Kaçılmaz bir kader bu! Yapıp ettiğin tek iş alış-veriş. Aldığın her şey için bir şey/ler vermen gerek. Tercih ettiğin her yer için bir yerleri terk etmen gerek. Verdiğince alıyorsun. Nefesin bile alışta verişte. Şimdi buradasın. Başka bir zamanda değilsin. Başka hiçbir yere değmiyor ayakların. Gövdenin bütün ağırlığıyla mekânın ortasındasın. Yüzün bu an’a dönük. Kalbin bu yerde atıyor, yeniden yeniye dolup boşalıyor. Gitmeyeceksin bu yerden. Vazgeçmeyeceksin bu hâlden. Yakanı çekip çekiştirseler itiraz edeceksin. Dikkatini dağıtsalar engelleyeceksin. Terk ettiklerine değdiği için bu yerdesin. Hiçbir şey bedelsiz değil. Bulunamadığın yerlerin güzelliğince pahalı şu anda bulunduğun mekân. Gözlerini bir gündoğumuna kilitlemiş olabilirdin şimdi, ama burada, bu satırlarda dolaşıyorsun. Kaçırdığın gün doğumları kadar eder mi bu kara harflerin tesellisi? Kulaklarında bir çağlayan sesi çoğalıyor olabilirdi ama şimdi beni dinliyorsun. Uzaklarda bıraktığın deniz köpüklerine, kulağını kapattığın kuş cıvıltılarına değer mi bu kuru sözler? Bedel ödüyorsun. Hem de çok! Terk ettiklerincedir tercih ettiklerinin değeri. Arkada bıraktıkların çoğaldıkça, yanına vardıklarının, önüne aldıklarının bedeli artıyor. Nereye gidiyorsun şimdi? Hangi yolu geride bırakıp hangisine yolcu oluyorsun? Neyi alıp neleri veriyorsun? Neleri arkana attın da, nelerin peşindesin? Tercih ettiklerin terk ettiklerin kadar kıymetli mi? Seçtiklerin geçtiklerinden daha güzel mi?Yoksa, alışverişte görmüyor musun kendini? Kaçtın mı dükkândan? "Oynamıyorum ben!" mi demelerdesin? Tercihsiz misin? İradeni iptal mi ettin? Hiç seçimsiz mi yaşıyorsun? Öyleyse, kendini sıfırlamayı tercih ettin demektir. Kendini hiç saymaya kalktın demektir. Kendinden geçtin yani. Kendini arkaya attın. Aldığı verdiğinden çok az bir ziyankârsın. Kaçamazsın işte! Yine seçimdesin. Yine alışveriştesin. Bir şeyleri terk etmeden edemiyorsun. Bir şeyin eksilmesi kaçınılmaz ömrünün cüzdanından. Dünü terk ettin, bugünü tercih ettin. Bugünü harcıyorsun, yarına erişmeyi umuyorsun. Bir şey almasan da veriyorsun sürekli. Bedeller ödüyorsun. Nefesini tüketiyorsun. Bedenini eskitiyorsun. Ömrünü eksiltiyorsun. Sepetine bir şeyler koymaya yanaşmasan da, varlığından gün düşülüyor sürekli. Kazanmayı/kaybetmeyi dert etmesen de, kaybediyorsun günleri gülleri. "Bana ne!" deme hakkın yok! Hiçbir şey istemesen de, ödüyorsun sürekli. Her an harca(n)maktasın. Işığı kullanıyorsun. Bedenini kullanıyorsun. Göğün altında yer işgal ediyorsun. Sevdiklerinin gönlünde arsa arıyorsun. Gözünü işletiyorsun. Aklını pazara sürüyorsun. Senin için harcananlara karşılık vermeyeceksen, boşuna yer işgal ediyorsun. Boş yere nefes alıyorsun. İsraf ediyorsun kendini. Saçıp savuruyorsun sana verilenleri. İyice kaybetmeyi tercih ediyorsun. Yitirmeyi seçiyorsun. Anlamsızlığı önceliyorsun. Zararı ziyanı istiyorsun. Şimdi ne kaldırabilirdi seni yerinden? Hangi şey şimdi ve burada olmandan daha hayatî olurdu senin için? Kim burada şu halde bulunmaktan daha sevimli, daha kârlı, daha tatlı bir hal teklif edebilirdi sana? Arkana bile bakmadan bu odayı, bu bilgisayarı, bu sayfayı, bu koltuğu sana terk ettirecek bir seçenek yok mu sence?Sen \’ ve Elçisi\’nin çağırdığı yer\’den daha güzel bir yer biliyor musun? " ve Elçisi\’nin çağırdığı hâl"i arkada bıraktıracak, elinin tersiyle ittirecek, terk ettirecek, unutturacak, göz ardı ettirecek bir hâl var mı acaba? \’Orada bulunmaktansa burada bulunmam daha kârlı, daha anlamlı, daha yararlı\’ diyebileceğin bir yer tarif edebilir misin? Seni senin kadar düşünmeyenlerin çağırdığı yer, sana senin kalbinden de yakın Birinin çağırdığı yerden daha kârlı olabilir mi? Senin kalbinin gizli arzularını ve mahrem fısıltılarını hiç duymayan, duysa da önemsemeyen, önemsese de elinden bir şey gelmeyen birilerinin çağırdığı hâl, senin kalbine senden de yakın Bir\’inin çağırdığı halden daha sevimli olabilir mi?Öyleyse, "Ne zaman ve Elçisi [seni] hayat[verecek şeyler]e çağırırsa, hemen git. Bil ki [senin]le kalbi[n] arasına girer." [Bak. Enfal/24] Yani, seni şimdi bulunduğun yeri terk etmeye çağıran [ve O\’nun adına Elçisi] sana senin kalbinden daha yakın ve senin kalbine de senden daha yakındır. Sana senin kalbinden daha yakın Bir\’inin çağrısı, seni kalbinden uzaklaştıran bütün çağrıları uzakta bırakmaya değmez mi? Senin kalbine senden daha yakın Bir\’inin çağrısı, kalbini unutarak/kırarak/küstürerek/ağlatarak gittiğin yerlerin hepsini terk etmeye değmez mi?Hem zaten, başka yerlere gitsen de fark etmez. Eninde sonunda yine O\’na kalacakmışsın. İster istemez "O\’nun huzurunda toplanacak"mışız. [Enfal/24]Bütün odaları terk edeceğin, tüm şehirleri arkada bırakacağın, cümle kıyılardan çekileceğin, bakışların hepsinden vazgeçeceğin, hevâ ve heveslerini yüz üstü bırakacağın bir adresin var mı?ESSELAMUALEYKÜM VE RAHMETULLAHİ VE BEREKATÜHU!….HAYIRLI SEVGİ HUZUR GÜZELLİK İYİLİKLERLE DOLU CUMA\’LAR DİLERİM AHMED ABİM

  11. Kalbimin Verdiği Söz… dedi: yere ve göklere sığmazsın ama benim kalbimdesin, bildim.bildim, ben sana ta o zamandan evet evet evet dedim.\’\’güldüren de ağlatan da O \’\’ olan Rabbim,\’\’dirilten de öldüren de\’\’ O sensin ,bildim.sensin \’\’güneşin ve ay\’ın hareketlerini bir hesaba göre\’\’ düzenleyen,\’\’ay için de sonunda kuru bir hurma dalına döneceği konaklar tayin\’\’ eden. sensin \’\’yakın göğü kandillerle donatan\’\’, \’\’sensin geceyi gündüzü geceye katan\’\’.\’\’iki doğunun da Rabbi, iki batının da Rabbi\’\’ sen,sensin \’\’güneş ve ay\’ı bir araya getiren\’\’.\’\’suyu taşıran\’\’, \’\’yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan\’\’,sensin \’\’durur gibi göründüğü halde dağları yürütüp duran\’\’,Rabbim bildim sensin.\’\’gizli de açık da olsa kalplerde yatanı\’\’ ve \’\’nefsimin bana fısıldadıklarını\’\’bilen sen,evet dediğim,sen, kalbimle benim arama giren, sen va\’dine inanmam için benim kalbimi pekiştiren,sen, benim içime iki kalp koymayıp da önce kilitleyen kalbimi, sonra açan aynı kalbimdeki kilidi,bütün işlerin dönüp dolaşıp kendisine vardığı, sen,aramızda şahit olarak yeten, sen,Rabbim, \’\’rüyayı gerçek eden\’\’, Rabbim,sensin evet dediğim, bildim, bildim,\’\’yıldızlar düşüp söndüğü\’\’ ve \’\’dağlar yürütüldüğü\’\’,\’\’güneş dürülüp de ışığı kalmadığı\’\’ve \’\’denizler kaynaştırldığı\’\’ zaman,gazabından emniyette olmadığım Rabbim, \’\’canlar bedenlerle birleştirildiği \’\’ ve \’\’ gök yerinden oynatıldığı\’\’ zaman,\’\’doğrusu tek bir çığlık\’\’,\’\’kalpleri titreten\’\’ o zaman\’\’dünyada ancak bir akşam yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış\’\’ olduğumu anladığım o zaman,\’\’doğrusu tek bir çığlık\’\’,\’\’kalpleri titreten\’\’ o zaman\’\’dünyada ancak bir akşam yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış\’\’ olduğumu anladığım o zaman,gazabından emniyette olmadığım Rabbim ey,\’\’dolunay halindeki ay\’a\’\’ and olsun ki,and olsun \’\’incire ve zeytine\’\’,and olsun ki \’\’gündüz silinip geceleri gözüken gezegenlere\’\’\’\’kararmaya başlayan yıldıza\’\’,\’\’ağarmaya başlayan yıldıza\’\’,and olsun and olsun ki\’\’karanlığı delen yıldız\’\’a.Rabbim sensin, seni bildim.bildim \’\’nedamet çeken nefs\’\’ime yemin ederimRabbim ,Yusuf\’un Rabbi, sen benim de Rabbimsin.Rabbim,gönlümü aç,belimi büken yükümü al üzerimden,şanımı yükselt.ehram metinlerinde ,oval bir çizgi içindegeleceğe kalmasından çoktan geçtim adımın.şanım şu olsun ki, Yusuf\’la birlikte anılmasını sağla adımın.ben ki,hatırladım,\’\’ol \’\’, dendiğinde duyduğum sesi, kaf u nun,hatırladım verdiğim sözü, bana üflediğin nefesi,kalbin samimi olup olmadığını ölçebilecek yalnız sensin,tart kalbimi,kabul et şehadetimikabul et beni… Nazan Bekiroğlu Yusuf ile Züleyha\’dan..

  12. Kapıları çalan benimkapıları birer birer.Gözünüze görünememgöze görünmez ölüler.Hiroşima\’da ölelioluyor bir on yıl kadar.Yedi yaşında bir kızım,büyümez ölü çocuklar.Saçlarım tutuştu önce,gözlerim yandı kavruldu.Bir avuç kül oluverdim,külüm havaya savruldu.Benim sizden kendim içinhiçbir şey istediğim yok.Şeker bile yiyemez kikâat gibi yanan çocuk.Çalıyorum kapınızı,teyze, amca, bir imza ver.Çocuklar öldürülmesin,şeker de yiyebilsinler.saygılarla

  13. 69-HAKKA:SURESİ——————————————————————————– 1- (Gerçekleşecek) Kıyamet!2- Nedir, o Kıyamet?3- Gerçekleşenin (Kıaymetin) ne olduğunu sen nerden bileceksin?4- Semûd ve Âd, kapılarını çalacak olan o felaketi yalan saymışlardı.5- Semûd kavmi korkunç bir sesle yok edildi.6- Âd kavmi ise gürültülü ve azgın bir fırtına ile yok edildiler.7- Allah o fırtınayı üzerlerine yedi gece sekiz gündüz musallat etmişti. Öyle ki, o kavmi içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.8- Bak şimdi görebilir misin onlardan bir kalıntı?9- Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler de hep o hatayı işleyegeldiler.10- Hep Rablerinin elçilerine karşı geldiler. O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.11- Kuşkusuz, sular kabarınca sizi gemide biz taşıdık.12- Onu size bir ibret yapalım ve belleyici kulaklar bellesin diye.13- Sûr\’a bir tek üfleme üflendiği,14- Arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp şiddetle birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman,15- İşte o gün olacak olur.16- O gün gök yarılmış, sarkmıştır.17- Melekler de onun etrafındadır, O gün Rabbinin Arşını bunların da üstünde sekiz melek yüklenir.18- O gün (hesap için Allah\’a) arz olunursunuz, öyle ki gizli bir haliniz kalmaz.19- Kitabı sağından verilen, "alın okuyun kitabımı.."20- "Çünkü ben hesabıma kavuşacağımı sezmiştim" der.21- Artık o hoşnut bir hayattadır.22- Yüksek bir cennettedir.23- Ki o cennetin meyveleri sarkmıştır.24- "Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü afiyetle yeyin, için." (denir).25- Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: "Keşke kitabım verilmeseydi de,26- Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim,27- Ne olurdu o ölüm, iş bitirici olsaydı.28- Malım bana hiç fayda vermedi.29- Gücüm de benden yok olup gitti."30- (Zebanilere şöyle denir): "Onu yakalayın da bağlayın."31- "Sonra cehenneme atın onu."32- "Sonra da boyu yetmiş arşın zincir içerisinde onu oraya sokun."33- Çünkü o, büyük Allah\’a inanmıyordu.34- Yoksula yedirmeye teşvik etmiyordu.35- Bu sebeple bugün burada onun candan bir dostu yoktur.36- Bir irinden başka yiyecek de yok.37- Onu günahkârlardan başkası yemez.38- Andolsun gördüklerinize,39- Ve görmediklerinize..40- Kuşkusuz Kur\’ân, şerefli bir peygamberin (Allah\’tan) getirdiği sözdür.41- O bir şair sözü değildir, siz çok az inanıyorsunuz.42- Bir kâhin sözü de değildir, ne de az düşünüyorsunuz!43- O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.44- O, bize isnâden bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı,45- Elbette biz onu bundan dolayı kuvvetle yakalardık.46- Sonra da onun şah damarını keser atardık.47- O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.48- O hiç kuşkusuz, takva sahipleri için unutulmayacak bir öğüttür .49- Bununla beraber biz biliyoruz ki sizden inanmayanlar var.50- Kuşkusuz bu Kur\’ân kafirler için bir pişmanlık vesilesidir.51- Gerçekten o, şüphe götürmez bir bilgidir.52-O halde, haydi tesbih et Rabbinin yüce ismiyle

  14. HAVE A NICE SATURDAY AND SUNDAYTHANKS YOUR VISITING AND COMMENTMUCH KISSES AND BEIJOKAS

  15. Gercektenn cokkk guzell bir calisma…Emeginize yureginize saglikk.ALLAH(c.c)razi olsun insallah….Selam ve Dua ile…….

  16. \’\’Her saç bir değirmende ağarır.Saçlarını Kur\’an\’la ağartanlara ağartacak olanlara selam olsun.\’\’Yüreğim bir akşam vakti,kırıldı bir dal misali,gözyaşlarım dökülüyor yapraklar gibi,hatıralar avutmuyor cocuk ruhlu bedenimi,sevdiklerim birer birer gittiği günden beri bir yar-i sadık dostum kaldı gerilerden.O beni bırakıp gitmeyecekti,bir umut için,bir sevinç için yaşıyor bu kalp onunla.Onu her açtığımda sanki gülümsüyor,daralmış,sıkılmış kalbimi cağlayan sular gibi ayetleriyle serinletiyor,gözyaşlarımı dökerken yapraklarına kimseler görmedi senden başka yaşlarımı Kur\’an\’ım.Teselli bulamadım kimseden senin beni avuttugun gibi.Annem,babam yoktu yanımda,hicret etmiştim senin topraklarına,vurdum kelepceyi ayaklarıma,nefsime uyup senden kacmayayım diye.Seni okudukca ınanır mısın,ruhum ölüyken diriliveriyor birden,susamıs cıcek,solmus gül misali acıveriyosun kalbimde.Her bir ayetine,her bir harfine muhtacım,seni dinlerken bülbüller susuyor,dilsizler seninle dile geliyor,seni okumak,seni tutmak büyük bir şeref insanoğlu için…İnanmayanlar,yaşayan ölüler sende can buluyor,sende diriliyor yeniden.Sendeki huzur,sendeki lezzet yok bu dünyada.Düşünüyorumda seninle bir bütün hafızlar,seni kendilerine o kadar yakın hissetmişler ki ağladıkları zaman senin için akıyor gözyaşları.Hafızların kollarında sen,kalplerinde sen,her yerdesin sen ,kainat seninle güzel,hastaların şifası,sevdalıların Leyla\’sı,Rabbimin mukaddes kelamı.Bende Ferhat gibi deldim seninle bütün dağları,Mecnun gibi aştım çölleri seninle.Hz.Asiye gibi kucağımda,kalbimde seni taşıdım.Firavunlardan kaçarcasına aştım kızılırmakları seninle,boş odalarda boş koridorlarda senin sesin yankı buldu.Yoktu senden başka insana en yakın dost,sendin insanları dosthanene koyan.Kapıları ardına kadar açan,yanmış koraklaşmış çölleri nidanla serinleten,karanlıkları aydınlatan…Ey Ezeli Nur…Ahirete kadar bizimlesin,Efendimizin 23 senelik sabrı,alemlerin kelamı,hafızların gözünde ışıldayan,yüzlerinde parlayan nursun…Ey Mukaddes Kitap…Seninle yeminliyim ben,seni taşıyacağım kurumuş ve solmuş güllere,seninle can vereceğim,ben hafızım,seninle hayat buldum,sen bana öğrettin kendine dost edinmeyi,ne öğrendiysem senden öğendim,ayıramazlar beni senden kıyamet kopana,yıldızlar sönene dek..Rabbım ben razıyım Kur\’an\’ımdan oda benden,bizden razı olsun inşaALLAH…(alıntı)SELAM VE DUA İLE CAN KARDEŞCİK KURAN İLE DOPDOLU BİR ÖMÜR GEÇİRMEMİZ DUASIYLA RABBİME EMANETSİN CANNN

  17. Ağlamak yüreğime gömdüğüm yıldızları yürek yordamıyla gözlerine sunmak. Farkındalığın çaresiz bakışlarında bir perde aralamak ve pencereden bakarken haylaz bir yıldız gibi hercai mevsimlerde dolaşmak. Ağlamak, göz ile yürek eksininde yaşanan savaşta ellerine çiçekleri tutuşturan ve gözlerinin yaşını yangınlara veren damlaların dökülmesidir gözlerdenSAYGILARLA

  18. ah ah yalnızlık yok, sıkıntı yok KURAN\’LA hem hal olana.İnsan sıkıntıda olduğunu düşünse bile; "Bunda da bir hayır vardır " demeyi unutmamalı değil mi kar beyazınca açık , yüreği tertemiz güzel Ahmedim?Bunda da bir hayır vardır!Bilmez miyim, bilirim pırlantam ama zamanla bildiklerimizi unutuyoruz .İyi ki varsın da unuttuklarımızı hatırlıyoruz.İlahi Ahmed, Hastaya tedavi misali bu yazılar…:) 🙂 🙂 gülümsüyorum , bu tebessümlerin nedenini sen biliyorsun pırlantam.Kal sağlıcakla…sevgiler…selamlar…

  19. EN GÜVENİLİR OLANA ALLAH"IMA EMANET OLUN…

  20. have a nice weekand much kisses for you

  21. Allah\’ım nakış nakış işle gönlüme aşkını… Her solukta seni anayım,senle dolayım.. İlmik ilmik düğümle nefsi arzularımı Sadece rızan için yaşayayım.. Senle atayım her adımımı,seninle huzur bulayım.. Kurtulayım bu anlamsız savaştan,sadece senle yanayım!.. Ben susayım Allah\’ım Yüreğim anlatsın Seni.. Elim anlatsın,dilim anlatsın.. Yine susayım Allah\’ım Sükutum anlatsın Seni.. Kanım anlatsın,yaşım anlatsın.. Dinlesin o zaman Alem Sükutumun çıglıgını duysun.. Bu ummanın derinliğinde kaybolsun.. Serzenişim haykırışım olsun Allah\’ım! Uyandırsın dünyayı,yaklaştırsın Sana Tüm dönüşleri yine Sana döndürsün.. Zulmun karşısına duvar örsün.. Öyle bi susayım ki Allah\’ım.. Davan için atmayan kalpler dursun.. Seni anmayan yürek yansın, kavrulsun!.. Benim sükutumda tanısınlar bide Gül Peygamberimi (s.a.v) Bide benim gözümden baksınlar Resule,çektiği çilesine.. Ben Susayım Allah\’ım azalarım anlatsın Seni..

  22. Evet Kur\’an hayat rehberimiz, yol haritamız ama ne kadar? "Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi üzerlerine bir şahit göndereceğiz. Seni de onların üzerine şahit getireceğiz. Bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir müjdeleyici olarak indirdik."nahl-89 Elhamdülllah bizler müslümanlarız \’a iman ettik,Muhammed(sav)\’in ümmetiyiz,Kur\’an-ı Kerim gibi bir kitabımız ve rehberimiz var.Ama bizler bu rehbere ne kadar başvuruyoruz?O\’nun içindeki kuralları ne kadar uyguluyoruz?Hz.Aişe\’ye sahabe bir gün sormuş-Bize peygamber efendimiz(sav) ahlakını anlatırmısın diyeHz.Aişe:-siz hiç Kur\’an okumuyormusunuz? Sahabeye, hz.Aişe böyle diyordu sahabe ki her ayet geldiğinde onu ezberler hayatlarına geçirir daha sonra gelen diğer ayeti ezberlerdi.Yani hayatlarına uygulamadan diğer ayete geçmezlerdi.Ama şimdi günümüzde Kur\’an rehber kitabı değilde sanki bir hikaye kitabı gibi okunuyor.İngilizce bilmeyen bir kişibir eşyanın ingilizce kullanma kılavuzunu nasıl okuyorsa bizlerde öyle okuyoruz hayatımızın kullanma kılavuzunu. Sayılı Ya-sinler okuruz onun içinde anlatılanı merak etmeden.Bir cenaze olur hemen Kur-an\’a sarılırız sureleri okuruz hatimler indiririz ama bilmeyiz kionun işi bitmiştir bu kitapla, yön verecek bir hayatı kalmamıştır artık.Hele ki birde hayatı boyunca günah işlemiş bu kitaba aykırı bir hayat yaşamış, hayatına Kur-an\’ı Kerim\’i sokmamış bu kişilerin ölümüne sokmaya çalışırız. "Gerçekten onların kıssalarında akıllılar için bir ibret vardır! Bu Ku\’ran uydurulur bir söz değil, ancak kendi önündekinin tasdiki, herşeyin açıklayıcısı ve iman edecek topluluk için bir hidayet, bir rahmettir."yusuf-111 Mehmet Akif\’in şu dizeleri çok güzel anlatır bu olayı;Açarız nazm-ı celili bakarız yaprağına,Ya da okur geçeriz bir ölünün toprağına.İnmemiştir hele Kur-an bunu hakkıyla bilinNe mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için Hayatımıza Kur-an\’ı Kerim\’i sokmak için onun içinde anlatılanlara şeksiz şüphesiz inanmamız iman etmemiz gerekir.Nasıl ki sahabe bir ayeti ezberlediğindeöbür ayete geçmeden hayatına yansıtıyorsa bizler de öyle yapmalıyız.Kitabımız ne emrediyor;iman,namaz,oruç,tesetür,infak,vs.Lailahe illallah dediğimizdeiman ettiğimizi düşünüyoruz ama allah\’tan gayri herşeye "La" diyebiliyormuyuz?Namaz kılamıyorum,patronum,eşim, işim,vaktim, nefsim izin vermiyor.Ya da örtünemiyorum okulum,patronum,ailem ,eşim izin vermiyor.Dediğimizde bu sözü unutmuş oluyoruz \’a ortak koşmuş olmuyormuyuz,O\’nun emirlerini rızık korkusuyla o bahane bu bahaneyle arkaya atmış olmuyormuyuz.O\’nun emirlerini bırakıp diğerlerinin emirlerini tutmuş olmuyormuyuz.Değilmi ki rızkı veren dealan da o yüce \’tır, nerde kaldı bizim tevekkülümüz itaatimiz. “Yemin olsun ki, biz, Kur`an`ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı? ”54-Kamer Suresi-17. ayetHer zamanki gibi güzel bir çalışma Rabbim razı olsun güzel kardeşim selamlar sevgiler MEVLAM yolunu açık etsin.

  23. ANLAT DOST KIMLER ALDANDI…!Hele bir anlatıver Güzel Dost! Kimler aldandı? – Cehennemi hesaba katmayan dindar aldandı! Çünkü Kur’an şöyle anlattı: ‘allah tarafından hiç hesaba katmadıkları karşılarına çıkıverdi…’ Zümer Suresi, 47. Söyle bana Can Dostum kimler aldandı?? – Cennetteki yerini hazır bilen herkes aldandı! Zira Kur’an ‘..O öyle sizin kuruntu ve hayallerinizle olacak iş değil.’ buyurmuştu. Nisa Suresi, 123 Bir daha söyleyiver başka kimler aldandı??? – Ölüm yokmuş gibi yaşayan dünya-perest aldandı! Zira Kur’an turrayı şöyle bastı: ‘Her nerede olursanız olunuz ölüm size yetişir! Velev (hatta) eflake ser çekmiş surlarda bulunun!’ Nisa Suresi, 78. Güzel Dost! Anlat bana daha kimler aldandı? -Ameline güvenen abid (çok ibadet eden) aldandı! Çünkü Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam şöyle ferman buyurdu: Zinhar aldanmayın! Hiç kimse ameli ile kurtulamaz! Soruldu: Sen de mi Ya Rasulallah? Cevap verdi: Evet ben de. Başka kim kandı, kimler aldandı?? – Salih amel işliyorum sanan riyakar (iki yüzlü) aldandı! Çünkü Kutsi Hadiste allah Teala şöyle buyurdu: ..Kim bir amel işler de o amele benimle birlikte bir başkasını ortak ederse onu ve şirkini başbaşa bırakırım. Anlatıver Hakîm! Sonra kim aldandı??? -Aleme telkin (nasihat) verip kendini unutan vâiz aldandı! ‘İnsanlara iyilik emreder de kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitap okuyorsunuz, artık akıl etmez misiniz?’ Bakara Suresi, 44. Avaz et Hatip avaz, ta ki herkes duysun! Hele hele kimler aldandı? – Nasıl desem bilmem ki Namazsız aldandı! Hele bir baksan ya Kur’an nasıl anlattı: ‘Ashabı yemin (cennetlik olanlar) Cennetten seslenip mücrimlere (suçlu) soruyorlar, sizin bu sekar cehennemine girmenize ne sebep oldu? diye. Onlar da diyorlar: Biz namaz kılanlardan değildik…’ Müddessir Suresi, 39-43. Kim öz-canını yaktı, kimler aldandı?? – ‘Ben bundan sonra kurtulmam.’ diyen me’yus (ümitsiz) aldandı! ‘De ki: Günah işlemek suretiyle öz-nefisleri aleyhine israf etmiş kullarım! allah ın rahmetinden ümidi kesmeyin, çünkü bütün günahları mağfiret buyurur. Şüphesiz o öyle gafur, öyle rahim. Onun için ümidi kesmeyin de başınıza azab gelmeden evvel tevbe ile Rabbinize dehalet edin ve ona halis müslümanlık yapın, sonra kurtulamazsınız!’ Zümer Suresi, 53-54 Haber et Hatip haber! Başka kim aldandı??? – ‘Ben gıybet etmiyorum ki, olanı söylüyorum.’ diyen aldandı! Zira Efendimiz bir gün soruverdi: Bilir misiniz gıybet nedir? diye. Ashab, allah ve Rasulu daha iyi bilir, dediler. Efendimiz, kardeşini beğenmiyeceği şekilde anmandır, buyurdular. Soruldu: Ya söylediğimiz şey onda varsa? Cevap verdi Efendimiz: Eğer varsa onu gıybet ettin demektir. Şayet söylediğin onda yoksa, bu zaman da ona iftira ettin demektir. Daha kim yandı, kimler aldandı? – ‘İşlediysek biz işledik; azabını çeker diyetini öderiz.’ diyen bedbaht (bahtsız) aldandı! ‘Yemin olsun! Rabbinizin azabından onlara velev bir nefha, bir kıvılcım dokunuverse VAY BİZLERE derler!’ İsra Suresi, 21. Vah Nâsih vah! Demek bunca insan aldandı! – Güzel dost! Bir bilsen daha kimler aldandı!EMEGİNİZE SAGLIK BEY ABİ :))

  24. "…Ve bir sabah uyanacağız ki bütün aynalarda kış. Ve bir gün bakacağız ki feri sönmüş gözlerimizin. Ve bir gün damarlarımızdaki çılgın deveran , yerini ölgün bir titremeye bırakacak. Artık tabiat sofrasından üstümüze gülücükler saçılamayacak. Ve gizli bir el yavaşça söndürüverecek kandilini ömrümüzün. Öyleyse kalkıp dünyanın eğip büküşüne, sömürüp hırpalayışına baş kaldırmalı. Hayatın ürküten kısalığı içinde ötelere bir pencere açmalı. Nasıl olsa geçip gidecek bir ömrü, bir çekirdekten; her mevsim meyve veren ağaca çevirmeli. Yazgımızın bizim yürüyüşümüzle çiçeklenecek kesitini dolu dolu yaşamalı. Gölgemizin değdiği zaman kesiti bizden kokular, tatlar saçmalı hayata. Ardımızda minnetle anılacağımız nice çiçek bahçesi bırakmalı. Çünkü “Dünya, bir ağaç gölgesinde dinlendikten sonra kalkıp yolumuza devam edecek kadar geçici.” Hiçbir sızlanışa, aman dileyişe karşı kılını kıpırdatmayacak kadar umursamaz ve katı … "Hayırlı ve bereketli bir gün inş kardeşim.

  25. Agla kendine… Ben müslümanım diyipte islamiyeti yaşamadıgında Agla kendine… Kardeşlerin aglarken senin kahkaların yükselince Onlar yokluk çekerken sen nimetleri küçümserken Agla kendine… Nefsinin arzuları önünde zayıf görünce Günahların önünde mükemmel olunca Agla kendine… münkeri görüpte inkar etmediginde Hayırı görüpte hakir gördügünde Agla kendine… Filim tesirinde kalıpta akıttıgın göz yaşlarına Kuran kerimi duyupta tesirinde kalmadıgında Agla kendine… Yalan dünyanın peşinde koşarken Allaha itaatte kimseyle yarişmazken Agla kendine… Namazın ibadetten adete Rahatlık saatinden sıkıntıya dönüşünce Agla kendine… Eşarbını toplum geregi örtündügünde Seni mecburen setrettiginde Agla kendine… Vaktini boş yere hedr ettiginde Hesabı bilipte gaflette oldugunda Agla kendine… ibadetlerde lezzet ve huzuru bulamadıgında Agla kendine… sıkıntılarını hüzne bogdugunda Gecenin yarısına sahip oldugunu bildigin halde Agla kendine… Yanlış yolda oldugunu idrak ettiginde Ömrünün çogu boşa geçtiginde Agla kendine… Allah için akmayan göz yaşlarına Allah için atmayan adımlarına Agla kendine… Rabbine güzel bir dönüşle Tövbe ederek yeni bir sayfa açarak Sende bilirsinki tövbe kapısı açıktır Can bogaza gelmedikçe Aglaki gözyaşların katılaşmış kalbe bir sel gibi aksın güller açsın yüreklerde Aglaki bu dünyada ukbada akmasın gözlerden yaşlar…ESSELAMÜN ALEYKÜM ALLAH İÇİN AĞLAYALIM İNŞ O YOLDA GÖZYAŞINA BOĞULALIM ALLAHIN RAHMETİ BEREKETİ HİDAYETİ CÜMLEMİZİN ÜZERİNE OLSUN İNŞ CANIM ABİM BENİM

  26. HAVE A NICE DAYMACH KISSES FOR YOU

  27. Ey gönlüme değen gözyaşım!Zamanın tenhalığında eğrilen gönlünü sakla gerçek aşklar için!Yangın bitmese de gözlerinde, damlaların hiç durmadan aksın o yar’in özüne…Kalp süvarisi değildin sen unutma!Sevmek, sevilmek ömründe tek sermayendi senin ey gönlüm!Damlalar içinde biriksin boş ver!Yalın hayatların ıssızlığı çelimsizdir…Hazin olur sonsuzlukları…Sen gözlerinden düşürdüğün yaşları biriktir avucunda…Al yanaklı bebeklerin temizliğinde orucun olsun susuşun…Dökülsün dehlizime, akıntıma kapılsın günahlar…Geçmişime mübarek sayılsın gözlerimden dökülen bu yaşlar…Omuzlarında devleşen yükün ağırlığından feryad etmeye meylettiğinde yüreğin, sadece tut dilini…Kara zindanı andıran gözlerinde bir ışık haresi oluşsun…Bir kıvılcım, bir ateş, bir sus, bir can oluşsun…Ağlamaktan sakın korkma ey gönlüm!Matem tutmak değildir bu ve gidenin ardından yas tutmak hiç değil…Gelene sevinmek, acıyan yaralara tuz basmak değil…Çölde susuz kalmış bir ceylanın çaresizliğine su bulmaktır…Kanadı kırk yerden kırılmış bir serçenin diline bir damla can dokundurmaktır…

  28. Allâh ve melekleri Peygamber\’e çokça salât ederler. Ey mü\’minler! Siz de O\’na çokça salât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin." (el-Ahzâb, 56) "Kim bana bir defa salât ü selâm getirirse, bu sebeple Allâh Teâlâ da ona on misli merhamet eder." (Müslim) peygamberimize (sav) salat ve selam getirmek: 1- Salavât, Ahzâb Sûresi 56. âyette belirtildiği üzere Cenâb-ı Hakk\’ın buyruğuna itâattir. 2- Salavât, günahların affedilmesine vesîledir. 3- Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz\’e yakın olmanın en güzel ve en kolay yolu ona salavât getirmektir. 4- Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-, kendisine salât okuyana mukâbelede bulunur. 5- Her salât getirenin ismi, Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz\’e arz edilir. 6- Salât ü selâm okuyan kimse, Allâh ve Rasûlü\’nün muhabbetini diğer muhabbetlere tercih etmiş olduğu için, O\’nun ahlâkıyla ahlaklanmada seviye alır, kötü ahlaktan kurtulur, fazîlete erer. 7- Rasûl-i Ekrem\’in kendisine olan muhabbeti arttığı gibi, onun da Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-\’e olan muhabbeti devam eder ve katlanarak artar. 8- Allâh Teâlâ\’nın Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- ile bize ihsan ettiği lutuflar, sayıya gelmeyecek kadar fazla olmasına rağmen, salât ve selâm ile Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-\’in üzerimizdeki hakkını çok az da olsa ödemeye çalışmış oluruz. 9- Allâh Teâlâ\’nın rahmetinin üzerimize inmesine vesîledir. 10- Salavât unutulan sözün hatırlanmasına sebep olur. 11- Salavât duâların kabûlüne vesîledir. 12- Yine salavât kıyâmetin o zor gününde arşın gölgesinde gölgelenmeye vesîledir ki, hadîs-i şerif\’te şöyle buyurulur: "Kıyamet gününde üç kişi Allâh\’ın arşının gölgesinde gölgelenir: 1- Üzüntülü kişinin sıkıntısını teselli eden kişi. 2- Benim sünnetimi ihyâ eden kimse. 3- Benim üzerime çok çok salavât getiren kimse." Allahüme salli ala seyyidina muhammedin ve ala ali seyyidina muhammed kema salleyte ala ibrahim ve ala ali ibrahim ve barik ala muhammedin ve ala ali muhammed kema barekte ala ibrahim ve ala ali ibrahim inneke hamidun mecid !! Slm ve Dua ile…

  29. Hayatta en fazla neyi istersiniz? Güzel bir ev, gösterişli elbiseler, zenginlik, bolluk, ihtişam… Peki size, dilediğiniz herşeyin anında ve sonsuza kadar sağlanacağı bir mekanın varlığı haber verilse, bunu nasıl karşılardınız? Elbette, büyük bir heyecana kapılır ve hemen bu kusursuz mekanı görmek isterdiniz. Böyle bir mekanda yaşamaya kuşkusuz hiçbir insanın, hiçbir şekilde itirazı olmazdı. Şimdi bir düşünün. Şimdiye kadar size, güzelliklerin ayaklarınızın altına serileceği, sayısız nimet ve bollukla karşılaşacağınız bir mekanın varlığından hiç bahsedilmedi mi? Kuşkusuz ki bahsedildi. Aslında size ve sizin gibi tüm insanlara tüm istediklerini hazır bulacakları bir yaşamın, "cennet yaşamının" varlığı mutlaka haber verilmiştir. Yeryüzündeki her insan, ölümünden sonra ahiret yaşamında sonsuz bir cennetin var olduğu bilgisine sahiptir. Cennete girmeye layık görülen her insan, nefsinin istediği herşeyi hazır bulacağı, mükafat ve nimetlerle karşılanacağı, sonsuza kadar güzellikle muhatap olacağı eşsiz bir mekanda yaşayacaktır. Dünyada yaşadığı sınırlı süre ise, bu güzelliklere kavuşabilmesi için kendisine verilmişbir fırsattır. Allah, dünya hayatındaki imtihanın gereklerini yerine getiren salih kullarına, bu güzel yurdu vaat etmiştir. O halde insanları, cennet müjdesiyle sevince kapılmaktan alıkoyan, cennete özlem duymalarını ve ona kavuşmak için çaba harcamalarını engelleyen sebep ne olabilir? İnsanlar, acaba neden kendilerine karşılıksız nimetler ve güzellikler verileceğini bile bile, cennet için bir hazırlık yapmazlar? Kuşkusuz bunun en önemli nedeni, insanların bir kısmının cennetin varlığına kesin olarak inanmamaları, bir kısmının da bundan büyük bir şüphe içinde olmalarıdır. İnsanların inançsız veya şüpheci olmalarının kuşkusuz çeşitli sebepleri olabilir. Ancak burada asıl üzerinde durulması gereken, bu şüphenin kimi zaman bilgi eksikliğinden kaynaklanmasıdır. Bu bilgi eksikliğinin giderilmesi için başvurulacak yegane kaynak ise Kuran\’dır.Allah, Kuran\’da insanlara eşsiz ve sınırsız güzellikleri ile muhteşem bir cennet yaşamı tarif etmiştir. Bu güzelliklerin sınırını bilmeyen, tarif edilen detayların farkında olmayan bir kimsenin, cenneti ve oradaki yaşamı gözünde canlandırması zor olabilir. Okuyacağınız bu kitap ile amaçlanan, Allah\’ın insanlara sunmuş olduğu ve büyük bir nimet olarak Kitabında anlattığı cenneti, insanlara tanıtmak, sahip olduğu güzelliklerden herkesi haberdar etmektir. Cennetin, ahirette insanlar için hazırlanmış iki yaşamdan bir tanesi olduğunu bildirmek ve orada insana, şu anki düşünce sınırlarını aşacak derece güzel olan herşeyin verileceğini belirtmektir. Cennetin, cahilce inanışların aksine, tüm nimetlerin kusursuzca var edildiği bir mekan olduğunu haber vermek ve insanlara orada "nefislerinin istediği", "arzu ettikleri" herşeyin sunulacağını göstermektir. Cennette, tüm eksikliklerden, acizliklerden uzak olacaklarını, sıkıntı ve hüznü tadmayacaklarını, asla pişmanlık duymayacaklarını bildirmektir. Cennette, şu ana kadar görülmüş, bilinmişher türlü güzelliğin ve nimetin çok daha üstününün var olduğunu, ayrıca Allah\’tan bir ikram olarak henüz tanınmamış, görülmemişnimetlerin de orada hazır bulundurulduğunu ve bunların yalnızca Allah\’ın kendilerinden hoşnut olduğu insanlara sunulmakta olduğunu haber vermektir. Elinizdeki kitapta cennetle ilgili tüm bilgiler Kuran ayetlerinden yola çıkılarak tarif edilmektedir. Dolayısıyla sizler de bu bilgileri okuyup, cennet mekanını gözünüzde canlandırmaya çalışırken, anlatılanların tümünün gerçek olduğunu unutmamalısınız. Bütün bu bilgiler doğrultusunda sizleri bekleyen asıl yurdun kusursuzluğunu düşünmeli ve oraya layık olabilmek için çaba içinde olmalısınız. Allah\’ın tüm bunları sizlere karşılıksız olarak vereceğini ve tüm bu nimetlere sonsuza kadar sahip olabileceğinizi unutmamalısınız. Tüm bunların yanında, eğer sonsuz güzelliği tercih etmezseniz, tek seçeneğinizin sonsuz azap dolu cehennem olacağını ve cennettekilerin refah dolu yaşamlarını izlerken orada sonsuza kadar sıkıntı, hüzün, azap ve pişmanlık yaşanacağını mutlaka düşünmelisiniz.8 TANE CENNET VARDIR VE İSİMLERİ 1.DARUL DELAL CENNETİ2.DARUS SELAM CENNETİ3.MEVA CENNETİ4.HULD CENNETİ5.NAİM CENNETİ6.FİRDEVS CENNETİ7.KARAR CENNETİ8.ADN CENNETİ ALLAH bizleri Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa\’nın (s.a.v) gireceği Firdevs Cennetinde beraber olmamızı nasip eder inşallah.(amin)

  30. BİR DUA ——————————————————————————– Sensin mahzun kalplerin sığınağı.Sensin mazlumun âhını işiten. Sensin zalimin zulmünü bilen.Senin adaletindir sığındığımız.Senin mizanındır güvendiğimiz.Senin hesabındır tesellimiz.Nefsimize zulmetmekten alıkoy bizi.Senin adaletine razı olanlardan eyle bizi.Senin adaletinin korkusuyla terbiye et hepimizi.Adaletinin korkusuyla yumuşat kalplerimizi. Amellerimizin tartıldığı \’mizan\’da güzel eyle akibetimizi. Mizanında ağırlığı olanlardan eyle bizi. Kolaylaştır sorgu sualimizi.Sana hesap verme inceliğiyle yaşat bizi. Hükmüne razı eyle bizi.

  31. Tebe-i Tâbiîn neslinden Abdullah ibn Mübarek hazretleri anlatıyor:Hacca gidiyordum. Irak-Suriye topraklarından geçerken yalnız birkadına rastladım. Selâm verdim; selâmımı"Söz olarak Rahîm bir rabden selâm sözüdür onların duyacağı" (Yâ-Sîn:58 ) âyetiyle aldı."Buralarda ne yapıyorsun?" diye sordum."Allah kimi yoldan çıkarmışsa, ona yol bulduracak yoktur" (A\’râf: 186) âyetini okudu.Anladım ki, yolunu kaybetmiş. Nereye gittiği soruma"Bir gece kulunu Mescid-i Haram\’dan alıp Mescid-i Aksâ\’ya götüren Allah\’ı tesbih ederim" (İsrâ: 1) âyetiyle karşılık verdi.Anladım ki, geçtiğimiz hacc mevsiminde haccını tamamlamış, Kudüs\’e gidiyor."Ne zamandan beri böyle yolunu kaybettin?" dedim."Tam üç gece (yani üç gündür)" (Meryem: 10) dedi.Yiyecek verme teklifinde bulundum."Sonra orucunuzu gün batıncaya kadar tamamlayın" (Bakara:187) âyetini okudu."İyi de Ramazan\’da değiliz" dedim."Kim Allah için nafile bir hayır yaparsa, Allah her hayrın karşılığınıverendir, her şeyi hakkıyla bilendir" (Bakara: 158) âyetiyle cevapverdi. "Yolculukta oruç açılabilir" dedim."Ama orucu tutarsanız, bu hakkınızda daha hayırlıdır" (Bakara: 184) âyetini okudu. Niye benim gibi konuşmadığını sordum."Ağzından tek bir söz bile çıkmasın ki, yanında onu gözleyen ve o sözü kaydetmeye hazır bir gözcü bulunmamış olsun" (kâf: 18 ) dedi. "Kimlerdensin?" diye sordum."Bu konuda bilgin yok (ailemi söylesem de tanımazsın). Sonragöz de, kalb de (görmeden, kesin bilgiye dayalı olmadan verdiğin herhükümden) sorumludur" (İsrâ: 36) âyetiyle cevap verdi. "Hata ettim, hakkını helâl et!" dedim."Bugün size kınama yok. Allah, sizi bağışlasın" (Yusuf: 92) dedi. Deveme bindirip kafilesine ulaştırma teklifinde bulundum."Hayır adına ne işlerseniz Allah onu bilir" (Bakara: 215) âyetiyle mukabele etti. Devemi yanına getirdim. Binecekken,"Mü\’min erkeklere söyle, bakışlarını sakınsınlar" (Nûr: 30) âyetini okudu. Gözlerimi çevirdim; binecekken deve ürküp kaçtı,bu arada elbisesi az yırtıldı."Başınıza musibet olarak ne gelirse, bu bizzat işleyip, onu hak etmeniz sebebiyledir" (Şûrâ: 30) âyetini mırıldandı."Sabret, deveyi bağlayayım!" dedim."Bu hususta Süleyman\’ı anlayışlı ve daha isabetli davranır kıldık" (Enbiyâ: 79) âyetini okuyarak, devemi yönlendirme konusunda benim daha başarılıolduğumu kasdetti. Deveye bindi ve"Bunu bize baş eğdiren Allah\’ı tesbih ederim; yoksa bunu biz başaramazdık. Ve sonunda şüphesiz Rabbimize döneceğiz!" (Zuhruf: 13-14) âyetlerini okudu."Haydi!"diye deveyi hızlandırdım."Yürüyüşünde (ve davranışlarında) vakur ol ve sesini yükseltme. Seslerin en çirkini, (bağıran) eşeğin sesidir!" (Lokman: 19) mukabelesinde bulundu.Yürürken şiir okumaya başladım."Kur\’an\’dan kolayınıza geleni okuyun!" (Müzzemmil: 20) dedi. "Şiir okumak haram değil ki!" dedim."Bu hususu ancak gerçek idrak ve basiret sahipleri düşünüp anlar!" (Bakara: 269) cevabını verdi. Bir süre gittik; sonra evli olup olmadığını sordum."Ey iman edenler! Cevabı verildiğinde sizi üzecek meselelerden sormayın!" (Mâide: 101) âyetini okudu. Derken kafilesine ulaştık ve "Kafile içinde kimsen var mı?" dedim."Mal ve evlât dünya hayatının süsüdür!" (Kehf: 46) dedi. Anladım ki, evlâdı var. İsimlerini sordum. "Allah İbrahim\’i dost edindi; Allah Musa ile konuştu; EyYahya, Kitab\’a kuvvetle tutun!" (Nisâ: 125, 164; Meryem: 12)âyetlerini okudu. "Ey İbrahim, ey Musa, ey İsa!" diye kafileye seslendim. Nur yüzlü üç genç "Buyur!" diye çıkageldi.Onlara para verip, "Bununla içinizden birini şehre yollayın! Yemeklerin helâl ve temiz olanına baksın ve size bir yiyecek getirsin. Dikkatlidavransın!" (Kehf: 19) dedi. Yiyecek gelince bana, "Geçmiş günlerinizde yaptıklarınızın karşılığında şimdi afiyetle yiyip için!" (Hâqqa: 24) dedi. Çocuklara, "Annenizin bu durumunu bana söylemezseniz bu yemekten yemem!" dedim."Annemiz" dediler, "Ağzından Cenab-ı Allah\’ın gazabını çekecek yanlış bir söz çıkar korkusuyla 40 yıldır böyle sadece Kur\’an\’la konuşur."İbn Mübarek, bu hadiseyi Kur\’an\’da her şeyin bulunduğuna delilolarak anlatırdı.

  32. ***…DÜNYANIN İÇİNDESİN…***Yarı çemberin içindesin. İçinde dünyaya küskünlük var . Yarı çemberin dışındasın. Asılı mı kaldın hayatta? Ya da sıkışık mı kaldın? Sevinçli vahşi yüreğin ile günahkar yanmış yüreğinin derinliklerinden gelen bunaltı mı geriyor seni? Yoksa yoruldun mu? Bu gün yaşadıkların yordu. Anladım. Sadece bugün yaşadıkların değil. Sıkıntılı günlerden biriydi. Peki. Yok yok tam anlamadım. Bir daha söyler misin? Ruhunu sürgüne mi yolladın? Benliğini yüceltmenin sürgünündesin öyle mi? Azap verici bir gerilimin içindesin. Konuşmak istemiyorsun. Gerginsin. Bunalımdasın. Ağlıyorsun. Yalnızsın. Kederlisin. Mutsuzsun. Kimse seni anlamıyor. Sen kimseyi anlamıyorsun. Kıyıda köşede kalmış gibisin. Durgunsun. Öfkelisin. Ne yapacağını bilmiyorsun. Ne yapmayacağını biliyorsun. Güçsüzsün. İçinde kötü şeyler olacak korkusu var. Kaygılısın. Heyacan basıyor. Tedirginlik bedenini uyuşturuyor. Yabani sarılgan bir sarmaşığın hayat ipine sarılması gibi hem kendi benliğinin hem de kötücül benliklerin bencil arzuları ruhuna ve bedenine sarılmış hissediyorsun. İçimi rahatlasan ise şu: Herşeye rağmen hayatını yeniden ele geçirmek istiyorsun. Farklı canlılık veren bir şeyin meydana gelmesini istiyorsun. Tıkanıp kalmışlığın biteceğine dair umudun sönmemesi ne güzel. Bu ölüm bile olsa. Dayanmak istiyorsun. Dayanıyorsun. Zamanın akışı içinde yıpranmış ve gevşemiş varlığın aynı zamanda rüzgalarla bilenmiş kaya gibi seni güçlü kılıyor. Bugün de mi aynı soruları sordun? Dur sen söyleme. Biliyorum o ünlü sorularını: Ben neye açım diye soruyorsun. Özlemini çektiğim nedir? Ben ne arıyorum? Neyi çok istiyorum? Neyi çok arzuluyorum? Tam düşündüğün gibi. Kalbini çokluk yordu. Onun dışındaki herşey kalbine tutunmaya, kendine bir yer edinmeye çalışıyor. Kalbin dünyanın mahzeni gibi. Odanda fazla eşyalar her zaman seni boğar biliyorsun. Bu yüzden sık sık temizlikler yaparsın. Kalbindeki herşeyi de arkanda bırakmak ne güzel olurdu. Ama aynı anda hem kalmanın hem gitmenin bir yolu yoktur. Bir çok şeyi nasıl bırakabilirsin arkanda? Kalbinin kapılarını açıp içindekilerin dışarı uçmasını nasıl başarabilirsin? Bunun için geceler uykusuz mu kalmalı, yemeden içmeden mi kesilmeli, bırakıp gitmeli mi? Önce tek başına olma görevini üstlenmek istemelisin. Hani konuşmuştuk ya. İnsan kendi kendine, kendi için uyanık olmalı bu zamanda. Senin için uyanık olan insanların devri geçti artık. Onun için bir hayatı yaşamak için tek başınasın. Yalnız başına ölmeden önce yalnız başına yaşamalısın. Kendi tekliğini hissetmeden Onun tekliğine varamayacağını biliyorsun değil mi? Hemfikir olmamıza sevindim. Herşeyi arkanda bırakmak ve tekbaşınalığı yaşamanın bir yolu olmalı . Kalbin ancak çokluktan kurtulunca serinliyor. Kalbin o zaman karmaşadan kurtulup bir düzene giriyor. Kalbini ne düzene sokacak?96: 19 Secde et ve yaklaşın bu sözü ruhuna nefes aldırıyor. Secdeye varmalı diyorsun. Her secde Ondan başka her varlığı arkanda bırakmak değil mi? Bütün çoklar geride. Önünde teklik var. Önce kendinin tekliğı. Yalnız ölmeden önce yalnızca secdeye kapanmalısın. Başkasıyla birlikte secdeye kapansan da her secde yine de biriciktir. Melekler kalbine dokunacak secdede. Yenilenme, yeniden hayat bulma secdede gerçekleşecek. Kalbinin önündeki varlıklar arkaya çekilecek. Sen ve O. İkiniz aranızda bir ilişki anı olacak. Sen ve O. O ve sen. Ne büyüleyici bir an olmalı. Tüm dünyaya bedel bir an olmalı bu. Tüm evren secdedeki tek bir anda yaşanan sen ve O ilişkisi bile edemiyor değil mi? Bedenin, ruhun, duyguların ve benliğin secdede olacak birazdan. Duygularını rahat bırakacaksın ama. Bırakacaksın kalbin ne yaşayacaksa yaşayacak. Yakınlaşayım diye çabalamayacaksın . Kalbini yöneltmeye kalkmayacaksın. Secdede ne hissediyorum diye kendini yoklamayacaksın. Bunu nasıl yapabilirim diye endişe mi duyuyorsun? Sen yapmayacaksın ki zaten. Kalbin yapacak. Sen Kalbinle oynama yeter. Tüm iradeni alnını secdeye koymak için toplayacaksın. Kalbinin yaklaşması için değil.İnsan kalbini kurcalamamalı.Günde kırk kere secde etmek demek, kırk kere Ona yaklaşmak demek. Bu fırsatı insan nasıl kaçırabilir? alıntıESSELAMUALEYKÜM VE RAHMETULLAHİ VE BEREKATÜHU ABİCİM HAYIRLI GÜNLER DİLERİM

  33. Kelimeler Kalpten Akan Katrelerin Kabı…Kalpte ne varsa o damlar ve tekrar ait olduğu yere döner damlalar…Kimliğin kilididir kelimeler…Kibar kalpten kelamın kibarı damlar, kem kalpten de kem kelime…Boş değildir kelimeler, boş olanlar bile bir boşluğu ifade eder…Hiçbir kelime de boşlukta kalmaz, bir kalbe konuk olur…Keder kelimeleri kederliler kapar, kimsesizlerinkini kimsesizler tutar, sevinçliler sevinçlileri sevindirir…Yaslıları yaslandırır yaslı kelimeler…Hikmetin kabı, mananın kılıfıdır kelimeler…Mana denizi kabardığında kelime dalgasıyla vurur yürek sahillere…Sahile değişik şekiller verir bazen nazlı, bazen hırçın vuran dalgalar…Engin denizlere yelken açmak da kelime teknelerine binmekle olur…Denizle sahil arasında gelgitleri oynar kelimeler…Kimse kaçamaz kader kelimelerden ve kader olan kelimelerinden…Kem bir kelime kendinin yazdığı yazgıdır ve tekrar sahibine yansır…Hased hasisliktir, sahibini yakar… Gıybet kendini dişlemektir…Zan zulmü, zamansız yakalar kişiyi…Kelime varsa bir kalem vardır…Bir kelimedir kâinat…Kâinatı “Kün” ile yazan kader kalemi, her bir kalbe de ayrı bir imza atmış, her ömre farklı bir yazgı yazmıştır…Motif motif çizmiştir “an”ları, desen desen yapmıştır yolları…Kün kaleminin ucundaki zerrelerle yazılmıştır kâinat…Galaksilerin kavislerinden, kelebeklerin kanatlarına aynı mühür konmuştur; “Vav”…Aynı kalem kalbin göz bebeğinden göğün göğsüne bir çizgi çekmiştir; “Elif”…Ve insan her bir şeyde “Hu” yu okusun diye yaratılmıştır. Kâinata ve kalbe yazılanlara iyi okumak güzelliklerle bezenmektir…Kem kelimelerle kirletmez kalbini…Hikmet konuşmak varken gıybet etmez, tefekkür ederken hasislik düşünmez, güzelliklere nazar ederken zanna zamanı kalmaz…Hayatıyla bir “Elif” yazar, “Vav” vuslatıyla yürür, yüreği “Hu” okur..

  34. İnsan vav şeklinde doğar, bir ara doğrulunca kendini elif sanır İnsan iki büklüm yaşar, oysa en doğru olduğu gün ölmüştür. Kulluğun manası vavdadır, elif uluhiyetin ve ehadiyetin simgesidir. O yüzden Lafz-ı ilahi elifle başlar. Elif kainatın anahtarıdır, vav kainattır. Rabbi vav gibi mütevazı olsun ister kulları. Musa dal olmuştur ama Firavunun gözü Elifte kalmıştır. İbrahim ateşte vavdır, Nemrut bizzat ateşe odun. Yunus, vav olup balığın karnında anca kurtarmıştır kendini. İnsan iki büklüm olunca rahat eder ana karnında. Boylu boyunca uzansa da kim rahattır mezarında? Vavın elifle münasebeti ne kadar iyiyse, kainatın dengeside o kadar düzgündür. Kim kimi hatırlarsa evvel o ona koşar. Kainatta tüm cisimler boşlukta dönerken insan belki o yüzden boşlukta kalmamış, Rabbi onu imanla doldurmuştur. Evvelde eliftir, bir ilahi nefesle ahirde vav olur kainat. Manayı bilmeyenler vav diyemez vav derler.. Buna anlamca vaveyla denir. Yani vav olamadıkları için feryad edenlerin halidir. Elif bir ağaç ve insan onun dalıdır. Azrail budadıkça nefesleri daha gür çıkar sesleri. Herbiri Dal olur ve o ağaçtan beslenir. Vav olur o ağacın gölgesine sığınır. Ve Allah insana seslenir, peygamber eliyle ulaşan mesajı hem dal hem vav ol der insana. “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. İyiliği emrederler; kötülüğe engel olurlar. Namaz kılarlar, zekat verirler. Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir.” Başkasının önünde eğilmek ne zordur. Birilerinin emri altına girmek ne ağırdır. İnsan kendinin bile farkında değildir iki lam birbirine sarılıp kainatı ayakta tutan sütunlar gibi durmuştur elifin ardında, kainatın gezegenleri yuvarlanıp son harf misali peşinden giderken, insan yolculukta geri kalmanın acısını ne zaman anlayacaktır. Zordadır sığınacak yeri yoktur. Evrene ve seslere kulak verenler duyar yeniden o kutlu çağrıyı; “Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Rablerine kavuşacak ve O’na döneceklerini umanlar ve Allah’a gerçek bir saygı gösterenlerden başkasına namaz elbette ağır gelir” Sonra çağırır insanı, belki cennet kokusunu duyurmak içindir bu davet, belki kendi yanına çağırıyordur. Eğil ve ben senin başını göklere erdireyim, yıldızları ayağına sereyim, sana gezmekle bitiremeyeceğin cennetler, sayamayacağın nimetler vereyim demektir bu. Secde et, vav ol, vay dememek için.selam ve dua ile Ahmed-i nur…Rabbim razı olsun …

  35. EFENDİMİZDEN DUA )"Ey, Rabbim! Gayb ilminle ve halk üzerine kudretinle, hayatı benim için hayırlı gördükçe beni yaşat, ölü­mü benim için hayırlı gördüğün zaman da beni vefât ettir. Ey Rabbim! Gizlide ve açıkda senden haşyetini istiyorum. Rızâ hâlinde de, gadab hâlinde de ihlâs sözünden ayırmamanı istiyorum, fakirlikte de zenginlikte de i\’tidâlden ayırmamanı istiyorum. Senden tükenmez bir ni\’met, kesilmez bir göz ferahlığı (yüzde açıkça görülen neş\’e ve huzûr) istiyorum. Senden beni kazâna râzı kılmanı, ölümden sonra yaşamanın serinliğini istiyorum. Senden yüzüne bakmanın lezzetini; sana kavuşmanın şevkini istiyorum. Bütün bunları zarar vericinin zararından, sapdırıcı bir fitneden uzak olarak vermeni istiyorum. Ey Rabbim! Bizi îmân zîynetiyle süsle, bizi doğru yolda olan hidâyet rehberleri kıl.” (7) "AMİN" yureyıne saglık kardesım.

GüL için bir cevap yazın Cevabı iptal et