Sevmek, koşmaktır Yâre…

Sevmek, koşmaktır Yâre…

Sevmek…

Sevmek O’na c.c. dayanmaktır…

Bir’e ulaşmak için…

Sevmek bir olmaktır Bir’e ulaşmak için…

Ey Rabb-i Rahîmimiz..!


Efendimiz Aleyhisslâtu Vesselâm’ın Hürmetine;
Günahlarımızı Afv-ı Mağfiret Eyle..!
Dualarımızı Hayırlarla Makbul, Tevbelerimizi Kabul Eyle..!
Bizleri Efendimiz’in Ahlâkı ile Ahlâklandır..! …

Bizlere; Marifetullah, Muhabbetullah,
Muhabbet-i Resûlullah(Aleyhissalâtu Vesselâm),
İhsân Şuuru, Hizmet Şuuru, Sahabe Şuuru,
İhlâs-ı Etemm ve İmanda Hakka’l Yakîne Erebilmeyi Nasip Eyle..
Beş Vakit Namaz Muhabbeti ihsân Eyle Bizlere..
Hayatlarımızı Efendimiz’in Hayatı ile Hayatlandır..!
Bize Onun(Aleyhissalâtu Vesselâm Muhabbetini İhsân Buyur..
*
“Allahım! Senden, Seni sevmeyi, Seni sevenleri sevmeyi ve Senin sevgine ulaştıracak amelleri sevmeyi dileriz.
Allahım! Senin sevgini bize canımızdan, ailemizden ve soğuk sudan daha ileri kıl!”
“Allahım, Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederiz.” “Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, âlemlerin Rabbi olan Allaha mahsustur. (Yûnus Sûresi: 10.)
“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın.” (Bakara Sûresi: 32.)
“Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, duâ edip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin.” (Al-i İmrân Sûresi: 8.)
“Allahım, Efendimiz Muhammede, onun âl ve Ashâb ve kardeşlerine Senin için hoşnutluk ve onun için de hakkı edâ olacak bir rahmet ve selâm eyle. Bizi ve dinimizi selâmette kıl. Duâmızı kabul et ey âlemlerin Rabbi! ”
Amin.. Amin… Amin…

“Korkma, üzülme, Allah seninle beraberdir!”

Asırlar öncesinden, hicretin en can alıcı noktasında, sevr mağarasından tüm insanlığa bir teselli mesajı yükseldi : “Üzülme, Allah bizimle beraberdir.” Pekiyi, sadece Hz. Ebu Bekir’e miydi bu teselli?.. Sadece müşriklerin şerrinden sığınmaya mıydı?.. Hayatın, imtihan ekseninde, bazı kırılma noktalarında vardır.. Bu noktalarda, sonsuz bir kudrete dayanma arzusu, z…irveye çıkar.. Sebepler sükût ettiğinde, çaresizlik tüm çareleri tükettiğinde, artık O’ndan (c.c.) başka hiçbir yardımcının kalmadığını hissettiğinde, bu teselli, rahmetin kucağına sevkin başlangıcı olur.. İşte hicret sahnelerinden birinde ve en birincisinde, Allah (c.c.) tam emniyet ve tevekkül ile kendisini, Kendine emanet edene, yardımını nasıl yetiştiriyordu, eskimeyen levhalardan bir kez daha izleyelim.. En güzel’in (s.a.v.) hayatı, hayata da en güzel örnekti.. Çünkü Alemlerin Rabbi, O’nu alemlere rahmet göndermişti.. Hayat seyrinde, itaatten ibadete, ahlaktan tevekküle her şeyde “zirve” olduğu gibi, Rahmetin de tecessüm etmiş bir timsali olan Efendimiz (s.a.v.), sebeplerin sükûta yaklaştığı son noktada, sadık dostuna işte böyle teselli vermişti.. Eğilseler ayaklarını görecekleri kadar yaklaşan müşrikleri gören Ebu Bekir (r.a.) Kâinatın efendisine zarar verirler endişesi ile : “-Yâ Resûlallah!” dedi. “-Beni öldürseler de gam çekmem. Ben nihâyet bir ferdim. Amma, Allah göstermesin, sana bir zarar ve ziyan eriştirecek olurlarsa bu, bütün ümmetin helâkine sebep olur.” Rasulullah endişesiz ve mütebessimdi.. Çünkü öyle birine inanmış güvenmişti ki, O (C.C.) kendisini bırakmazdı.. Asılardır, hassas kulaklarda ve kalblerde yankı bulan şu cümle ile teselli verdi son peygamber arkadaşına: “Üzülme, Allah bizimle beraberdir.” Hz. Ebû Bekir: “-Yâ Resûlallah” dedi. “-Onlardan birisi eğilip de ayaklarının dibinden bir bakıverse, bizi görür.” İki cihanın mefhari olan Efendimiz, yine emîn ve tam tevekkül ile şunları demişti: “-Yâ Ebâ Bekir, iki kişinin üçüncüsü Allah olursa, sen âkibetin ne olacağını zannediyorsun? Yakalanacağımızı mı sanırsın?” Allah’a tam tevekkül edene yardım, işte böyle yetişiyordu.. Hem hiç umulmadık yardımcılarla… Müşriklerin rehber olarak yanlarına aldıkları iz sürücü, kavminin en iyisiydi.. Adeta havadaki kokudan iz sürebiliyordu.. O kadar eminler ki kendilerinden; bu sefer yakalayacaklar ve başına büyük ödül konulan Allah rasulünü öldüreceklerdi.. Ama unuttukları bir şey vardı.. O’nun (s.a.v.) öyle bir gözeteni, koruyanı vardı ki; O’nu (s.a.v.) en güçsüz bir örümceğin ağı ile kibirli o müşriklerin gözlerinden ve şerrinden muhafaza edebilirdi ve etti.. İz sürücü kendinden emindi : “-İşte buradalar” dedi.. Fahr-i Kâinat Efendimizle Sıddık-ı Ekber, konuşulanları duyuyorlardı. Ve ezelde vazife almış nöbetçiler işbaşındaydı.. İki yabani güvercin, bir de örümcek.. Mağaranın dibine kadar giden o müşrik, bu nöbetçilere takılmış ve geri dönmüştü : “Mağaranın ağzında iki yabanî güvercinin yuva kurduğunu gördüm. Orada olduklarına asla ihtimal vermem” demişti. Azılı müşrik Ümeyye bin Halef ise, arkadaşlarına hiddetli hiddetli şöyle seslenmişti: “Hâlâ mağaranın orada ne dolaşıp duruyorsunuz. Orada örümceğin ağ bağladığını görmüyor musunuz? Vallahi ben, bu ağın Muhammed doğmadan önce gerilmiş olduğu kanaâtındayım.” Hak; batıla bir kez daha üstün gelmişti.. Ve Cenâb-ı Hak, nöbetçi tayin ettiği bir örümcek ve iki yabanî güvercin ile Sevgili Resûlünü bütün Kureyş’e karşı korumuş oluyordu. Kul tam emniyetle Rabbine teslim olsun da, Rabbi onu rahmeti ile kuşatıp, koruması altına almasın, mümkün müydü bu?.. Tüm dizginler elinde bulunan Allah (c.c.), “Rabbim benimle beraber; beni görüyor, biliyor” teslimiyetine kayıtsız kalır mıydı hiç?.. Elbette kalmazdı, kalmadı ve kalmayacak da… İmtihan dünyasının senaryolarında bazen, “sıkıntılar” başrol oynar.. Hakîm ve Rahîm olan Rabb, hikmeti ve rahmeti ile vazifelendirir, musibeti.. Değil mi ki, başımıza her ne gelse O’ndan (c..c) gelir.. Bu noktada “Bela vereni” bulana, bela; rahmetin kâşifidir..   Günah kirlerini, ateşe bırakmak istemeyen, rahmeti ile bu dünyada, geçici sıkıntılarla kulunu temizlemek isteyen Allah (c.c.) bununla, kuluna yakınlığını hissettirir.. Kendisine kendinden daha yakın; kendinden daha şefkatli olanı bulan, daha neyi arar ki?. Madem bizimle beraberdir Allah (c.c.), o zaman telaşa gerek yok.. Her musibette, her çaresizlikte, ümmetinin derdi ile dertlenen Allah rasulü, şefkati ile başımızı okşar, ve fısıldar kulağımıza : “Korkma, üzülme, Allah seninle beraberdir!”
La Edri

Evet, ümitvar olun…

” Evet, ümitvar olunuz; şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada, İSLAMın sadası olacaktır.” Bediüzzaman Said Nursi Hz.

Ey Mâlikü’l-Mülk-i Zülcelâl!

Ey Hannân-ı Mennân! Hayatımızı iman ile ihyâ et, ferâizle ziynetlendir, günahlardan çekinmekle muhafaza eyle! Bedenimizi ve ruhumuzu rahmetine mazhar kıl! Darülhizmette ihlâsımızı, darülücrette ücretimizi tezyid eyle! Ehl-i iman için hayatı nikmet değil, nimet kıl! Ölümü firkat değil, vuslat kıl! Âmin! Ey Alîm-i Habîr! Beni, Seni bilmek zenginliğinden mahrum eyleme! Seni anmak şerefinden uzak eyle…me! Seni tesbih etmek izzetine ulaştır! Sana secde etmek itaatini lütfeyle! İman-ı kâmil vuslatı ile Sana gelmek nimetini esirgeme! Din-i Mübîninle yaşat! Ruhumu kabzederken hüsn-i hatime ver! Âmin!   Ey Mâlikü’l-Mülk-i Zülcelâl! Bize dinini bütün safiyetiyle anlama ve yaşama nimeti ver! Her günümüzü hazine, her ayımızı define, her yılımızı Sana ulaştıran en değerli fırsat bildir! Her ân-ı seyyâlemizi değerli birer saat-i vuslat bildir! Âmin! Süleyman Kösmene