Dua Ayı Ramazan…

Dua Ayı Ramazan
Dua her zaman mü`minin dayanıp güveneceği bir esastır. Hayatının her safhasında duaya sarılıp İlahi rahmete iltica etmek, mü`mini diğer insanlardan ayıran belli başlı vasıflardan biridir. Mü`min duayı hayatının her anına sindirmiştir. Günde beş vakit kıldığı namazın manası “duâ”dır.Akşam yatarken, sabah kalkarken, yemek öncesinde ve sonrasında, evden çıkarken, dostuyla el sıkışırken, kısacası bütün hal ve hareketlerinde dua, mü`minin vazgeçilmez bir alışkanlığ…
ı halindedir. Bu alışkanlık, kaynağını Resulullahın sünnetinde bulur. Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam her halinde ve hareketinde dua eder, mü`minlerin de dua etmesini emrederdi. Çünkü dua onu Rabbine yakınlaştıran bir vasıtadır.

Duayı bir esas olarak benimseyen mü`min nimet ve bolluk anlarında Rabbini hatırlayıp şükran hisleriyle dolduğu ve bunu hamdleriyle dile getirdiği gibi, darlık ve sıkıntı zamanlarında da Rabbine sığınıp sadece Ondan yardım ister. Çünkü dua kulluğun değişmez bir vasfı ve ayrılmaz bir parçasıdır.

Cenab-ı Hak da mü`min kullarının her zaman Kendisine dua etmesini istemektedir:
“Ey Habibim, kullarım Beni sana sorarlarsa haber ver kî: İşte Ben muhakkak yakınımdır. Onlardan biri dua edince, muhakkak duasına icabet ederim. O halde onlar da Benim davetime itaatle icabet ve Bana imanda devam etsinler. Ta ki, doğru yola ulaşmış olsunlar.”1

Bu, her zaman için böyledir. Ama bazı vakitler vardır ki, o vakitlerde yapılan dualar diğer zamanlarda yapılanlara nisbetle kabule daha yakındır. Bu mübarek vakitler arasında seher vakitleri, Cuma günlerinin belli bir saati, kandil geceleri ve bilhassa Kadir Gecesi, Ramazan`lar ilk sırada yer alır. Çok sayıdaki hadis-i şeriflerde bununla alakalı sayısız müjdeler vardır.

Bunlara göre, böyle vakitlerde İlahi rahmet coşmakta, hem de mü`min duanın makbuliyeti için gerekli olan ihlas ve hakiki kulluk tavrını gereken şekilde yaşayarak Cenab-ı Hak nezdinde makbul bir kul haline gelmektedir.

Hadis-i şerifte bu manaya dikkat çekilir ve mü`minler duaya teşvik edilirler:
“Ramazan`ın ilk gecesinde Cennet kapıları açılır. Her gece sabaha kadar bir münadi seslenir: Günahlarının affedilmesi için istiğfar eden yok mu? Tevbe eden yok mu? Allah tevbesini kabul buyursun. Dua eden yok mu? Cevap verilsin. Kendisi için bir şey isteyen yok mu? isteği hemen karşılansın.”2

Bir hadis-i şeriflerinde oruçluyu, duası reddedilmeyecek üç kişi arasında zikreden Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle buyururlar:
“Üç kişinin duası geri çevrilmez: Adaletle hükmeden hakimin, iftar edinceye kadar oruçlunun ve mazlumun. “3

İslâm`ın diğer meselelerinde olduğu gibi, bu hususta da en güzel örnekleri kendi mübarek hayatlarında yaşayan Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam, Ramazan ayında her türlü ibadet ve dualarını fazlalaştırırlardı. Ayrıca etrafındaki mü`minlere de ikram ve hasenatta bulunmak suretiyle onların da bol bol dua etmelerine vesile olurlardı.

Baştan sona İlahi rahmet tecellilerine sahne olan Ramazan`da iftar vakitlerinin ayrı bir feyzi ve kıymeti vardır. Bu müstesna vaktin dualar açısından taşıdığı ehemmiyeti Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle ifade buyururlar:
“Oruçlunun iftar vaktindeki duası reddedilmez.”4

Abdullah bin Ömer`in (r.a.) rivayetine göre Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam, iftar vakitlerinde şu duayı sık sık tekrar ederlerdi:
“Ya Rabbi, her şeyi kuşatan rahmetinin hakkı için beni af ve mağfiret eyle.”5

Hatasızlığı ve günahlardan korunmuş olmasıyla bilinen Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselamın bu duasında, ümmetine bir irşad ve örnek gösterme manası vardır.

Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bu şekilde dua etmek suretiyle, mü`minlere iftar vakitlerinin feyiz ve bereketinden istifade etmenin en güzel yollarından birini göstermiş ve iftar vaktinin istiğfarla değerlendirilmesinin ehemmiyetine dikkat çekmiş olmaktadır.

İşte böyle iftarlarda ve seher vakitlerinde dergah-ı İlahiye gönderilen ihlaslı dua ve istiğfarlar sayesindedir ki, mü`minler Ramazan ayının sonunda günahlarından arınmış, ter temiz bir ruh ve maneviyata sahip olmaktadırlar.

Bu bakımdan, şuurlu bir mü`min, içinde yüzdüğü bu eşsiz fırsatlar denizinden azami derecede istifade etmeye çalışır. Tevbelerin en ziyade kabul edilip günahların en fazla affolunduğu ve dileklerin en yüksek nisbette kabul edildiği bu mübarek ayda her vesile ile Cenab-ı Hakka iltica eder.

Rahmet deryasının taştığı Ramazan ayı boyunca en güzel duaları okur; salavat ve münacatları fırsat buldukça tekrar eder; Kur`ân`dan ve hadislerden alınan kıymetli dualara yapışarak Allah`a biraz daha yakınlaşmaya çalışır.

1- Bakara Suresi, 186.
2- Müsned, 4:22.
3- İbni Mâce, Siyam:,48.
4- Tirmizi,Daavat,129.
5- İbni Mâce, Sıyam,48.

Kur`an Ayı Ramazan…

Kur`an Ayı Ramazan
Mü`minlerin ibadet manzumesi içinde Kur`ân`ın yeri hemen hemen en başta gelir. Her kıldığımız namazda, her yaptığımız duada Kur`ân`dan iktibaslar vardır. Bunun içindir ki, Kur`ân mü`minler için aynı zamanda bir “dua ve zikir kitabı”dır.
Yeryüzünde, okunmasıyla her harfine en az on sevap yazılan ikinci bir kitap yoktur. Bu sebeple, mü`min her gün mutlaka Kur`ân`dan nasibini almal…

ıdır. Kur`ân`ı sadece ibadet ve dua olarak değil, aynı zamanda bir feyiz ve ilham kaynağı olarak okumak gerektir.
Kur`ân, lâfız olarak sonsuz sevap meyveleri verdiği gibi, mânâ ve fikir olarak da eşsiz bir İlham kaynağıdır, Milyonlarca hakikat araştırıcısına ve müfessire ilham ve feyiz veren Kur`ân, sayısız İslâmî kitapların meydana gelmesine sebep olmuştur. Bu bakımdan Kur`ân`ı okurken hakikatlerini de düşünmeye, tefekkür etmeye çalışmalıyız.

Kur`ân`ı okumak, onu tefekkür etmeyi, onunla ahlâklanıp, onunla yaşamayı gerektirir. Bu da ancak ondaki yüksek hakikatleri fikir ve beynimizle alıp ruhumuza sindirmekle mümkün olur.
Hakikatin en mükemmel ifadesi olan Kur`ân, akıl ve kalblere ebedî saadet rehberidir. Ne kadar üzerinde düşünülse, derinlemesine tefekkür edilse o kadar çok fikir meyveleri verir.
Ibn-İ Mes`ud der ki: “Kur`ân`ı deşiniz, çünkü evvelinin ve ahirinin (öncekilerin ve sonrakilerin) ilimleri ondadır.”

Bu ifade bizi Kur`ân`ın, derinliğine bir nihayet bulunmayan hazinesine götürmektedir. Büyük hazinelere ulaşmak sabırla çalışıp toprağı deşmekle mümkün olur. Kur`ân`daki yüksek fikir ve düşünce hazinelerine de ancak böylesine devamlı ve büyük düşünce gayretleriyle ulaşılabilir.
Kur`ân defalarca okunsa, değil bıkkınlık vermek, aksine ruhlarda taze bir şevk ve heyecan uyandırır. Kur`ân okuyanlar, bizzat bu gerçeği kendi ruhlarında duyarlar. Bu mânâda da Kur`ân`ın tükenmez bir hazine olduğunu görürler.

Evet, mânâ olarak da Kur`ân, devamlı yenilenmekte olan canlı bir organizmayı andırır. Her okunduğunda insan zihnine ayrı ve yepyeni tefekkür ufuklarını açar.

Kur`ân ve derecesine göre ondan ilham alan kitaplar da böyledir. Kur`ân ve onun yüce hakikatleri de her okunduğunda, üzerinde her tefekkür edildiğinde çiçek açan, meyve veren, insan beynine taze fikir tomurcukları sunan bir ağaçtır. Böylece fikri ve beyni, ruh ve kalbi devamlı besler ve kuvvetlendirir. Bu sır içindir ki, Hz. Ali (r.a.) “Kur`ân okumak insan zekâsına kuvvet verir” demiştir.2

Kur`ân okumanın fazilet ve üstünlüklerini saymakla bitiremeyiz. Şu kadarını ifade edelim ki, Allah`a ve Resulüne en hoş gelen, memnun ve mesrur eden şey, “güzel sesle” Kur`ân okumak ve üzerinde düşünmektir. Bir hadiste şöyle buyurulur:

“Cenab-ı Hak Kur`ân okuyucusunu, güzel sesli bir cariyesinin şarkısını dinleyen kimseden daha fazla kulak verip dinler.”3

Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam da bir gece Âişe validemizi (r.a.) bekliyordu. Fakat Hz. Âişe`nin gelmesi gecikmişti. Âişe validemiz Resulullahın huzuruna girdiklerinde,
“Seni geciktiren şey nedir?” diye sordular.
Hz. Âişe,
“Yâ Resulallah! Ben birinin Kur`ân okuyuşunu dinlemeye takıldım, ondan daha güzelini hiç duymadım” dedi.

Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Âişe ile birlikte kalkıp gitti, o zâtı uzun uzun dinledi. Sonra memnun ve mesrur bir şekilde döndüğünde “Bu okuyan Ebû Huzâfe`nin azatlısı Sâlim`dir. Ümmetimden bunun gibilerini yaratan Allah`a hamdolsun” buyurdu.4

Bu hadis-i şeriflerden de anlaşılıyor ki, Kur`ân`ı güzel sesle ve şânına lâyık bir şekilde, mânâsına dalarak okumak, ondan büyük istifadelere vesiledir.

Kur`ân kâinat kitabıdır. O, kâinatı bir mescit hükmüne getirmiş ve âyetleriyle varlıkları devamlı zikreden bir canlı gibi takdim etmektedir. Âdeta âyetler ellerine aldıkları tevhid çekiçlerini bazan semânın yüzündeki bir yıldıza, bazan bir zerreye değdirmekte, böylece tevhidi ilân etmekte, Allah`ın yüce kudret ve rahmetini zihinlere ve kalblere telkin etmektedir:
“Ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah`a gizli kalmaz. Sizlere rahimlerde dilediği gibi şekil veren Odur” gibi âyetler hep tevhidin küçük ve büyük dairelerdeki ilânından ibarettir.
Kur`ân`ı dinleyen ruhanîler de büyük sevinç ve memnuniyet duyarlar. Melekler, okunan Kur`ân`la gökten iner, etrafında adetâ pervane gibi dönerler.6

Şu halde Allah`ı, Resulünü ve meleklerini memnun etmek ve dünyamızı nurlandırmak istiyorsak Kur`ân`ı lâyıkıyla okumalı ve onun hakikatlerjyle feyizlenmeliyiz.

Mü`minlere rahmet ve şifa hazinesi, ebedî hidâyet vesilesi olan Kur`ân`ı ne kadar çok okur ve üzerinde tefekkür edersek, o nisbette hazineden istifademiz artacaktır.

İbni Mes`ud`un ifade ettiği gibi, Kur`ân`ı okurken bir hazine araştırıcısı gibi mânâlarını deşmeye gayret etmeliyiz.

Kaynaklar:
1- İhyâu Ulûmuddin, 2:14,78.
2- A.g.e.
3- İbni Mâce, İkametüssalât,76.
4- A.g.e.
6- Al-i İmrân Sûresi,5.
7- Müslim, Salâtü`l-Müsâfirîn 242.

Oruç Arınmaktır…


İnsan sağlığının başında, hücre hayatının sağlıklı bir şekilde de yürümesi gelir. Gerçek odur ki, yaşlılık ve onun kaçınılmaz sonucu olan ölüm, hücrelerdeki çöküşün, tükenişin ve sessiz bir şekildeki ölüşün ifadesidir.

Hücrenin ve onun bir bakıma toplum yapısı sayılan dokuların çöküşündeki ana unsur şüphesiz yorgunluktur.

Dokuların ve hücrelerin yorgunluğu, bugün başlı başına bir ilim dalı olarak ele alınmaktadır.

Bir hücre ne kadar ağır bir yükün altında ise, o kadar kolay yıpranır. Bu açıdan bakılınca bütün ilim adamları, karaciğer hücrelerini yaşlanmanın tek sorumlusu saymaktadır.

Karaciğer hücreleri, birbirinden farklı onaltı grup görevi yürütmek için 24 saat aralıksız çalışırlar. Keyfe bağlı ağır beslenmeler ve içki, bu dayanılmaz yükün altında ezilen karaciğer hücreleri için, gerçekten bir azap, bir zulümdür.

İnsan hayatının vefakâr hizmetkârları olan bu hücrelerin bîr tek ümidi var, oruç! Çünkü karaciğer hücresi bir mü`minin vücudunda mekân tutmuşsa, yorgunluğu arttıkça âdeta yalvaran bir sesle sorar:
– Ramazan ne zaman?

Evet sevgili okuyucularım, oruç, bu hücreler için özlenen bir bayramdır. Bu gerçeği anlamak için, orucun karaciğere getirdiği nimetlere bir göz atalım :
a- Karaciğerin çeşitli görevleri arasında safra yapmak ve besinler depo etmek, son derece önemli bir yer tutar. Çünkü bu görevler, süresiz devam eder. Hücrelerin bu yükü, onların çok değerli ve hayatî görevi olan globülin (kandaki protein) yapımı büyük ölçüde zorlaşır. Bu sebeple aşırı beslenenler, karaciğerin bu çok gerekli biyolojik hizmetinden mahrum kalırlar.
Efendimizin: “Sofradan doymadan kalkın” şeklindeki emri, böylesine hayatî bir mucize mesajıdır.
İşte oruç, besin hizmeti açısından karaciğere ortalama 8-10 saat istirahat sağlar.
Bu sayede oruç tutanın karaciğeri, daha rahat globülin ve benzeri biolojik maddeler üretir ki, bu nimeti başka bir yoldan elde etmenin imkânı yoktur.

b- Karaciğer için çok zor ve önemli bir görev, vücuttakî iyon alışverişlerinin elektronik dengesini kurmaktır.
Suyun iyon köklerinden başlayarak asit, metil ve azotlu iyon dengeleri, karaciğerin akıl almaz hünerleri sayesinde ayarlanır. Bu görev sırasında vena-porta dediğimiz özel kan sisteminden her an gelen yeni besin maddeleri, çok zor şartlar ortaya koyar. Halbuki Ramazanda, bu kan sisteminde 10 saat süre ile ciddi bir sabit denge meydana gelir. Böylece karaciğerin iyon görevleri, son derece rahatlar.

c- Oruç esnasında karaciğerin glikoz depolama görevinde de aşikâr bir rahatlama olur. Karaciğerin dokulardaki gerginliği kalkar. Karaciğerin hücre içi basıncı düşerek, emsalsiz bir biolojik zindelik doğurur.
Bütün bu gerçekler yanında çağımızın insanı, sırf kendini tatmin için karaciğer testleri yaptırıyor. Ve her gün değişen rejim testlerinin peşinde koşuyor.
Yarının insanı, inansın veya inanmasın, harika bir laboratuvar olan karaciğerini korumak için oruç tutacak.

Şimdi çok önemli bir başka dokuya ait hücrelerin birbirleriyle konuşmalarını dinleyelim:
Damarın iç yüzündeki hücreler, eğer dile gelseler, birbirleriyle şöyle konuşacaklar:
-Ramazan ne zaman gelecek? Kanda dolaşan besin artıkları üzerime öylesine yığıldı ki, artık öleceğim ve benim yerime yine bu ölü besin artıkları çökecek. Bunun sonucunda şimdiye kadar lastik gibi tuttuğum damar çeperi eğer oruç imdada da yetişmezse daracık, bir kireç boruya benzeyecek ve beslediğim organ ölüme mahkûm olacak.

Sevgili okuyucularım. Damar yüzeyinin hücreleri acaba neden Ramazanı bekliyor?
a- Oruç sırasında, özellikle iftara birkaç saat kala, kandaki besin maddeleri en az seviyeye ineceğinden, damarlarda hiç besin artığı kalmayacak, böylece damar yüzeylerinde besin artığı birikmeyecektir. Bunun sonucunda damar hücreleri hayat bulacak, damar sertleşmeyecek ve ihtiyarlık kesin olarak gecikecektir.

b- Kan hacminde iftara doğru görülen sıvı azalması, kan basıncını azaltacak ve damar hücreleri, üzerinden kalkan baskıdan dolayı âdeta bayram yapacaklardır. Bu arada hücre ve hücre arası su azalacağından, küçük tansiyon düşecek ve gerçek gençlik doğacaktır.

c- Kanda, bazı insanlarda bir türlü düşmeyen Lipid ve Kollesterol düşecek ve damarlar, yine akıl almaz bir mutluluğa kavuşacaktır.
Damar hücreleri, orucu nasıl beklemesin?
Çağımızın insanı, kan basıncını düşürmenin ve kandaki besin artıklarını her ay ölçtürmenin telâşı içindeler.
Bu yüzden tekrar ediyoruz.
Yarının insanı, inansın veya inanmasın, yaşlanmayı geciktirmek ve damarlarını sağlığa kavuşturmak için oruç tutacaktır.

Bir de oruç açısından kemik iliğini gözleyelim:
Özellikle yetersiz güneş ve sağlıksız hava şartları, şehirlerde yaşayan insanların kemik iliğini tembelleştirir. Bu yüzden bu insanlar hem kansız, hem dermansız hem de hastalıklara karşı dayanıksızdır. Kemik iliğini harekete geçirip, güçlü bir çalışmaya sevk eden en iyi üç faktör: Güneş, bol oksijenli hava ve hücre beslenmesindeki zorlanmadır.

Evet evet, yanlış anlamadınız. Son maddede “hücre beslenmesindeki zorlanma”, dedik. Bu husus, tıp ilminin en önemli tespitlerinden biridir. Eğer hücrelerde beslenme zorlanırsa, vücut kan yapımını arttırarak oksijen taşıma faaliyetini hızlandırır. İşte oruç, bu tesiri sağlayan akıl almaz bir uyarıcıdır. İftara doğru hücre beslenmesindeki zorlanmalar, kemik iliğine uyarı yapar, bu yüzden oruç tutan herkeste bariz bir güç artışı olur.

Evet sevgili okuyucularım, orucun insan sağlığına verdiği hikmetleri saymakla bitiremeyiz. Sadece ana başlıklar olarak birkaç önemli noktaya temas edeceğim.
1- Oruç sırasında bütün hormon sistemi,bir ay süre ile dengeli ve zinde bir çalışma düzenine geçer.
2- Sindirim sistemi ve özellikle onun korunma sistemi olan peyer plâkları, bu ay zarfında revizyona girer ve bütün aksaklıklar düzeltilir.
3- Orucun kan basıncı ve damarlar üzerindeki müsbet tesiri böbrek ve kalp üzerinde de otomatik bir sağlık teminatıdır.
4- Ve nihayet oruç, insanların manevî bünyelerine yaptığı harika tesir ile bütün vücut sisteminin mutlu bir ahenge kavuşmasını sağlar.

Allah`a karşı kulluk vazifelerini yapmış insanların duyduğu mutluluk, bütün dertleri alır, götürür. Ve müslüman, stressiz, taptaze bir biolojik mekanizma ile yeni bir yıla girer.
Hem gençleşmiş olarak, hem de Cennette kendisine verilecek olan ebedî gençliğin müjdesini ruhunda duyarak

Onk. Dr. Haluk NURBAKİ

Ramazan Ve Ömür…

 

Ramazan-ı Şerif, bu fâni dünyada, fâni ömür içinde ve kısa bir hayatta, bâki bir ömür ve uzun bir hayat-ı bâkiyeyi tazammun eder, kazandırır.

{Ramazan Risalesi}

Oruç ve Şevkat…

 

 

Oruç olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elîm ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez.
{Ramazan Risalesi}

Ramazandaki oruç, umumî şükrün anahtarıdır…

 

Ramazandaki oruç, umumî şükrün anahtarıdır
Bismillahirrahmanirrahim
İKİNCİ NÜKTE
Ramazan-ı Mübareğin savmı, Cenâb-ı Hakkın nimetlerinin şükrüne baktığı cihetle, çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Birinci Sözde denildiği gibi, bir padişahın matbahından bir tablacının getirdiği taamlar bir fiyat ister. Tablacıya bahşiş verildiği halde, çok kıymettar olan o nimetleri kıymetsiz zannedip onu in’â…
m edeni tanımamak nihayet derecede bir belâhet olduğu gibi; Cenâb-ı Hak, hadsiz envâ-ı nimetini nev-i beşere zemin yüzünde neşretmiş, ona mukàbil, o nimetlerin fiyatı olarak şükür istiyor. O nimetlerin zâhirî esbabı ve ashabı, tablacı hükmündedirler. O tablacılara bir fiyat veriyoruz, onlara minnettar oluyoruz. Hattâ, müstehak olmadıkları pek çok fazla hürmet ve teşekkürü ediyoruz. Halbuki, Mün’im-i Hakikî, o esbabdan hadsiz derecede, o nimet vasıtasıyla şükre lâyıktır. İşte Ona teşekkür etmek, o nimetleri doğrudan doğruya Ondan bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacını hissetmekle olur.

İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, hakikî ve hâlis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Çünkü, sair vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakikî açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan zengin olsa, ondaki derece-i nimet anlaşılmıyor.

Halbuki, iftar vaktinde, o kuru ekmek, bir mü’minin nazarında çok kıymettar bir nimet-i İlâhiye olduğuna kuvve-i zâikası şehadet eder. Padişahtan tâ en fukaraya kadar herkes, Ramazan-ı Şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü mânevîye mazhar olur.

Hem gündüzdeki yemekten memnûiyeti cihetiyle, “O nimetler benim mülküm değil. Ben bunların tenâvülünde hür değilim. Demek başkasının malıdır ve in’âmıdır; Onun emrini bekliyorum” diye, nimeti nimet bilir, bir şükr-ü mânevî eder.

İşte, bu suretle oruç çok cihetlerle hakikî vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.(Mektubat)

Bediüzzaman Said Nursî Hz.

“Sen benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben senin âciz bir abdinim…

Ramazan-ı Şerifin orucu, doğrudan doğruya nefsin mevhum rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubûdiyetini bildirmek cihetindeki hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

Nefis Rabbisini tanımak istemiyor; firavunâne kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azaplar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir, abd olduğunu bildirir.

Hadisin rivayetlerinde vardır ki:

Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: “Ben neyim, sen nesin?”

Nefis demiş: “Ben benim, Sen sensin.”

Azap vermiş, Cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: “Ene ene, ente ente.” Hangi nevi azâbı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş.

Sonra açlıkla azap vermiş. Yani aç bırakmış. Yine sormuş: “Men ene? Ve mâ ente?”

Nefis demiş: اَنْتَ رَبِّى الرَّحِيمُ – وَاَنَا عَبْدُكَ الْعَاجْزُ Yani, “Sen benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben senin âciz bir abdinim. 1

Dipnotlar – Arapça İbareler – Haşiyeler :
1 : El-Havbevî, Dürretüt’l-Vâizîn, s. 11.

Risale-i Nur Külliyatı Ramazan Risalesi 9.Nükte

30 Ramazan Gününe 30 Dua…

1. Gün: Allah’ım! Bu günde tuttuğum orucu gerçek oruç tutanların orucu gibi ve ibadetimi gerçek ibadet edenlerin ibadeti gibi kıl; bu günde beni gafillerin uykusundan uyandır; suçumu bu günde bağışla; ey alemlerin İlahı! Affet beni, ey suçları affeden Rabbim!

2. Gün: Allah’ım! Bu günde beni kendi hoşnutluğuna yakınlaştırıp, gazap ve azabından uzaklaştır. Bu günde ayetlerini okumaya beni muvaffak kıl; rahmetin hakkına ey merhametlilerin en merhametlisi.

3. Gün: Allah’ım! Bu günde bana zeka ve uyanıklık (ibadet ve itaatten gafil olmama) hali ver; beni cahillik ve batıl işlerden uzaklaştır. Bu günde indirdiğin her hayırdan bana da bir nasip ayır; cömertliğin hakkına ey cömertlerin en cömerdi!

4. Gün: Allah’ım! Bu günde emrini uygulamak için beni güçlendir; bu günde zikrinin güzel tadını bana tattır; kereminle beni bu günde şükrünü eda etmek için hazırla; bu günde hıfzın ve örtünle beni (günah ve beladan) koru; ey basiretlilerin en basiretli!

5. Gün: Allah’ım! Bu günde beni mağfiret dileyenlerden, sana itaat eden salih kullarından ve mukarreb velilerinden kıl; lütuf ve şefkatin hakkında ey merhametlilerin en merhametlisi!

6. Gün: Allah’ım! Sana karşı işlediğim günahtan ötürü bu günde beni yalnız bırakma; azap kırbacınla beni cezalandırma; bu günde gazabına vesile olacak şeylerden beni uzaklaştır; sonsuz lütfun ve nimetlerin hakkına, ey şevkli insanların en büyük arzusu!

7. Gün: Allah’ım! Bu günde oruç tutup ibadete durmam için bana yardımcı ol; bu günün sürçme ve günahlarından beni uzaklaştır; bu günde sürekli olarak Seni zikretmeyi bana nasip eyle; tevfikinle ey yolunu şaşanları hidayet eden!

8. Gün: Allah’ım! Bu günde öksüzlere merhamet etmeyi, fakirlerin karnını doyurmayı, karşıma çıkan herkese selam vermeyi ve değerli insanlarla oturup kalkmayı bana nasip eyle; iyilik ve ihsanınla, ey arzu edenlerin sığınağı…

9. Gün: Allah’ım! Bu günde geniş rahmetinden beni nasipsiz bırakma; açık delil ve burhanlarını bana göster ve beni alıp en kapsamlı hoşnutluğa götür; muhabbetinle ey şevkli insanların arzusu!

10. Gün: Allah’ım! Bu günde beni Sana tevekkül edenlerden, Sana göre saadete erişenlerden ve Sana yakınlaşan kimselerden kıl; ihsanınla ey arayanların en büyük talebi!

11. Gün: Allah’ım! Bu günde iyilik ve ihsanı bana sevdir; fısk ve günahtan beni nefret ettir; gazabını ve –cehennem- ateşini bana haram kıl; yardımınla ey imdat isteyenlerin imdadı!

12. Gün: Allah’ım! Bu günde örtü ve iffetle beni ziynetlendir; bugün kanaat ve elde olana yetinme libasını bana giydir; beni bu günde adalet ve insafa sevk et ve korktuğum her şeyden beni emniyete al; koruma ve ismetinle; ey korkanları koruyan Rabbim…

13. Gün: Allah’ım! Bu günde beni (maddi ve manevi bütün) kir ve pisliklerden temizle; bu günde olması takdir edilen olaylara karşı beni sabırlı kıl. Bu günde takvalı olmaya ve iyi insanlarla arkadaşlık yapmaya beni muvaffak eyle; yardımınla, ey zavallı ve miskin insanların göz nuru!

14. Gün: Allah’ım! Bu günde ayak sürçmelerimden dolayı beni cezalandırma; hata ve yanlışlarımı bağışla. Bu günde beni bela ve afetlerin hedefi etme; izzetinle, ey Müslümanların izzeti!

15. Gün: Allah’ım! Bu günde bana huşu ehlinin itaatini nasip eyle; mütevazı insanlar gibi dönüş yapıp tövbe etmemle göğsümü genişlet; emanınla, ey korkanların emanı ve güveni!

16. Gün: Allah’ım! Bu günde iyi insanlarla arkadaş olmaya beni muvaffak kıl ve kötü insanların arkadaşlığından beni uzaklaştır. Rahmetinle bana ebediyet ve sükûnet yurdu olan cennette yer ver; ilahlığın hakkına, ey alemlerin İlahı!

17. Gün: Allah’ım! Bu günde beni salih amellere hidayet et; bu günde beni hacet ve arzularıma kavuştur. Ey açıklamaya ve sormaya ihtiyacı olmayan; ey alemdekilerin göğsünde bulunanları (içinde geçenleri) bilen Rabbim. Muhammed’e ve onun tertemiz Ehl-i Beyt’ine rahmet et.

18. Gün: Allah’ım! Bu günün seherlerinin bereketlerinden yararlanmak için beni uyandır; nurların ışığıyla kalbimi aydınlat ve bütün uzuvlarımı bu günün eserlerinden, bereketlerinden yararlandır; nurun ile, ey ariflerin gönüllerini aydınlatan!

19. Gün: Allah’ım! Bu günün bereketlerinden nasibimi bol et; hayırlarına ulaşma yolumu kolaylaştır; iyi amellerinin kabulünden beni mahrum bırakma; ey apaçık hakka hidayet eden Rabbim…

20. Gün: Allah’ım! Bu günde cennet kapılarını yüzüme aç; cehennem kapılarını yüzüme kapat; bu günde Kur’an okumaya beni muvaffak kıl; ey müminlerin kalplerine sükunet ve huzur indiren Yüce Allah…

21. Gün: Allah’ım! Bu günde beni hoşnutluğuna götürecek bir kılavuz kıl bana; bu gün şeytanı bana ulaştıracak hiçbir yol bırakma; benim yerleşeceğim ve rahat edeceğim yeri cennet kıl; ey arayanların hacetlerini yerine getiren Rabbim…

22. Gün: Allah’ım! Fazl-ü rahmetinin kapılarını bugün yüzüme aç; bu günde bereketlerini üzerime indir ve beni hoşnutluğuna vesile olacak şeylere muvaffak kıl; beni cennetlerinin ortasına yerleştir; ey perişanların duasını kabul eden Allah…

23. Gün: Allah’ım! Bu günde beni günah ve kusurlardan yıkayıp temizle; kalbimin imtihanında bana kalplerin takvasını ver; ey günahkarların sürçmelerini bağışlayan Rabbim…

24. Gün: Allah’ım! Bu günde Seni razı edecek şeyleri Senden diliyor ve Seni rahatsız edecek şeylerden Sana sığınıyorum. Allah’ım! Bu günde Sana itaat edip karşı gelmemek için senden tevfik ve yardım diliyorum; el el açıp dilenenlere cömert davranan Rabbim…

25. Gün: Allah’ım! Beni bu günde velilerini seven, düşmanlarına düşmanlık besleyen ve peygamberlerinin sonuncusu Muhammed Mustafa’nın (a.s.m.) sünnetine uyan kimselerden kıl; ey peygamberlerin kalplerini koruyan Yüce Allah…

26. Gün: Allah’ım! Bu günde çabamı mükafatlandır; günahımı bağışla; amelimi kabul buyur ve gözümü günahlara kapa; ey duyanların en iyi duyanı!

27. Gün: Allah’ım! Bu günde bana Kadir Gecesi’nin sevabını lütfeyle; işlerimi zorluktan kolaylığa dönüştür; mazeretlerimi kabul buyur; günah ve vizr-ü vebalı üzerimden kaldır; ey salih kullarına şefkatli olan!

28. Gün: Allah’ım! Bu günde müstehap (sünnet) amellerden nasibimi çoğalt; dünya ve ahirette sorumlu olduğum şeyleri hazırlayarak bana lütuf ve bağışta bulun; bugünde vesileler arasından Sana vesilemi yakınlaştır bana; ey ısrarla yalvaranların ısrarı kendisini başkalarıyla ilgilenmekten alıkoymayan Rabbim…

29. Gün: Allah’ım! Bu günde rahmetinle beni kapla; bu günde bana iyi amelleri yapmak için tevfik ve kötü amellerden korunma gücü lutfeyle ve beni şüphe ve suç unsuru addedilebilecek şeylerin karanlığından temizle; ey mümin kullarına merhametli olan Rabbim…

30. Gün: Allah’ım! Bu günde tuttuğum orucu kendin ve Resul’ün (a.s.m.) beğendiği şekilde mükafatlandırıp kabul buyur ve onun furuunu -iman ve ihlas olan- usulüyle pekiştir.
Bütün övgüler alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.

* Büyük fazilet ve de sevapları olduğu bildirilen bu duaları, İbn-i Abbas (r.a.), Resulullah’tan (a.s.m.) nakletmiştir.

Ramazan-ı Şerifteki Sevaplar…

Kur’ân-ı Hakîmin, nass-ı hadisle, herbir harfinin on sevabı var; on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir. Ramazan-ı Şerifte herbir harfin on değil, bin; ve Âyetü’l-Kürsî gibi âyetlerin herbir harfi binler; ve Ramazan-ı Şerifin Cumalarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadirde otuz bin hasene sayılır..

{Ramazan Risalesi}

Ne hoş geldin sen, ey Şehr-i Ramazan!

Ne hoş geldin sen, ey Şehr-i Ramazan!
Ey safâ ehli sûfi! Karınlar acıktığı zaman cisimler ruhanileşir. Miden boş olsun ki, ney gibi niyazla inleyesin. Miden boş olsun ki, kalem gibi sırları söyleyesin tâ ki meydân-ı aşkta tazarrû ve niyâz ile bir hoşça nâle kılasın…
Ne hoş geldin sen, ey Şehr-i Ramazan!