Ölüm ve hayatla kardeşçe geçirilen ömür; gönlü muhabbet ve uhuvvet doldurur… Batan güneş, kayan yıldız, karanlığa gömülen ay; bitiş ve son değil, yeni diriliş ve aydınlığın habercisi olduğunu düşündürür…

Bir ömür bitmeyen ders

Ölüm öğrenilmedikçe  hayat ne ifade eder? Özün özü ölümün içinde gizli, hayat; onun içinde saklı gonca gül… Gülmek ağlamaya ne kadar yakın, ağlamak gülmenin kapı komşusu…

Ölüme gülmek hayata ağlamak mıdır? Hayata alaya almak; ona öldürücü darbe vurmak değil midir?

Ölümü sevmek hayata küsmek değil ki; yaşama coşkusunu en derin yerinde hissetmek, düşünce burçlarına hikmet yıldızlar nakşetmek… Ömürde nakış nakış sonsuzluğa dokumak; harfi okumak eşyayı, hadiseleri… Hadise selinde, keder denizinde boğulmamak; sahil selametini ömrün bir adım ötesinde görebilmek…

Hemen gidecek gibi durmak bu yerde, kalacak gibi yaşamamak… Yaşlanmayı beklememek onu düşünmek ve anlamak için; giden her “an” da onu hissedebilmek… Hislerini canlı, düşüncelerini diri tutmak; hayatı ölümsüzleştiren sırlar…

Ondan kaçmak mümkün mü ve ne kazandırır? Ona hayatın sahibi adına koşmak, neyi kaybettirir? Tefekkürle süslenen, hikmetle bürünen hayat; ölümün öldüremeyeceği hayat…

Hevanın heba ettiği hayat; ölmeden önce ölünmüşlük hali… Hüda adına yaşanan hayat; ölmeden önce ölümsüzlüğün tadıldığı hayat… Ölümle ölümsüzlük arası bu kadar kalın ve o kadar ince; ince ipte yürüyebilmek, kalın duvarı aşabilmek tefekkürün keskinleştirdiği nazarla mümkün…

Aklı hezeyanlar dolmuş, kalbi karamsarlıklar kaplamış, duyguları dünyevilikle delik deşik olmuş, keder rüzgârlar önünde savrulan “ben” e, ölüm ne söylesin, hayat neyi haykırsın? İçindeki cenneti keşfetmek için verilmiş istidatlar yerinde kullanılmıyorsa, ömür ateşe akıyordur…

 

Yüksekten akan ırmak gibi dökülen ömür suları; sel olup savurur da, sonsuzluğun içildiği ab-ı hayat olur yudumlanır da… Damla damla dökülen “an”larda deryalar saklı, saklandığı yerden ansızın çıkan ölümden erken davranıp o damlardan kana kana içmek; hayatın özünü emmek…

Keyif kaçıran ölüm düşüncesi, firak hissi, kör nefsin gözünü açar; pencerelerden güzellikler seyrederek geçirtir ömrü… Ölüm ve hayatla kardeşçe geçirilen ömür; gönlü muhabbet ve uhuvvet doldurur… Batan güneş, kayan yıldız, karanlığa gömülen ay; bitiş ve son değil, yeni diriliş ve aydınlığın habercisi olduğunu düşündürür…

Yıldızlar kadar yalnızlığın galaksiler kadar kalabalıklığın dengeli birlikteliğini düşündürür, çiçek çiçek açan ölüm hissi… Her doğan gün batmak için doğar, her batan gün doğmak için batar… Düşe kalka gittiğimiz hayat yolu bir gün ölüm tökeziyle alt üst olacak; bugün üstünden altına bakabilirsek siyahî peçenin altındaki beyazlığı göreceğiz…

Bir gün ölüm de ölecek; her nefis sahibine tattırdığını o da tadacak… Hayat ise sonsuzluğa akacak; ama sonsuz kedere, ama sonsuz mutluluğa… Gurbet diyarda ölümle hemhal olan ondan hayat dersler çıkaracak, geçicilikte ayağına takılan küçük kederlere takılmak değil sonsuzluğun ufkuna kanat çırpacaktır… Yapmayansa kara topraktan sonsuz karanlıklara geçecektir…

Ölüme hayat kadar sevmek, hayata ölüm kadar değer vermek; hakikatin iki kanadı… Kalp ve kâinat kanatlarıyla ölümün uzaklarına uçmak için geldiğimiz dünya toprağında; ölüm sen ne büyük derssin? Bir ömür geçse okunmakla bitmezsin.

 

Hüseyin EREN

34 Yanıt

  1. Tefekkürle süslenen, hikmetle bürünen hayat; ölümün öldüremeyeceği hayat… Rabbim böyle bir hayat ve güzel ölümler versin inş…bu gün bir arkadaşımızın vefat haberi geldi ve bu yazı üstüne ne güzel gitti..Rabbim razı olsun can paresi ….

  2. Ölümü sevmek hayata küsmek değil ki; yaşama coşkusunu en derin yerinde hissetmek, düşünce burçlarına hikmet yıldızlar nakşetmek… Ömürde nakış nakış sonsuzluğa dokumak; harfi okumak eşyayı, hadiseleri… Hadise selinde, keder denizinde boğulmamak; sahil selametini ömrün bir adım ötesinde görebilmek…Çok güzel paylaşımdı mevlam razı olsun yazandanda bizlere sunan sizdende inşaallah …Ölüm;Allahtan gelen bir vuslat selamıdır. Hayat bir uykudur,ölünce uyanır insan; Sen erken davran,ölmeden önce uyan…..

  3. Allahü teâlâ peygamberi Musa aleyhisselâma hitap edip " (Ey Musa! Filân mahallede bizim dostlarımızdan biri vefât etti. Git onun işini gör. Sen gitmezsen bizim rahmetimiz onun işini görür) buyurdu. Hazret-i Musa emir olunduğu mahalleye gitti. Oradakilere: -Bu gece burada Allahü teâlânın dostlarından biri vefât etti mi? diye sorunca: -Ey Allahın peygamberi! Allahü teâlânın dostlarından hiç kimse vefât etmedi. Ama filân evde zamanını kötülüklerle geçiren fâsık bir genç öldü. Fıskının çokluğundan hiç kimse onu defnetmeye yanaşmıyor dediler. Musa aleyhisselâm: -Ben onu arıyorum buyurdu. Gösterdiler. Hazret-i Musa o eve girdi. Rahmet meleklerini gördü.Ayakta durup ellerinde rahmet tabakları olup Allahü teâlânın rahmet ve lütfunu saçıyorlardı.Hazret-i Musa yalvararak münacaat etti: -Ey Rabbim! sen buyurdun ki o\’\’Benim dostumdur.\’\’ İnsanlar ise fâsık olduğuna şahitlik ediyorlar. Hikmeti nedir? Allahü teâlâ: (Ey Musa! İnsanların onun için fâsık demeleri doğrudur. Ama günahından haberleri var tövbesinden haberleri yok. Benim bu kulum seher vakti toprağa yuvarlandı ve tövbe etti. Bizim huzurumuza sığındı. Ben ki Allah\’ım! Onun sözünü ve tövbesini kabul ettim. Ona rahmet ettim ki bu dergâhın ümitsizlik kapısı olmadığı anlaşılsın!) buyurdu.بســــــــــــــــــــــــــــــــم الله الرحمن الرحــيــمYarattıklarımızdan daima hakka ileten ve adaleti hak ile yerine getiren bir millet bulunur.Âyetlerimizi yalanlayanları hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helâke götüreceğiz.Onlara mühlet veririm; (ama) benim cezam çetindir.Düşünmediler mi ki arkadaşlarında (Muhammed\’de) delilik yoktur? O ancak apaçık bir uyarıcıdır.Göklerin ve yerin hükümranlığın Allah\’ın yarattığı her şey ve ecellerinin yaklaşmış olabileceği hususunda düşünmediler mi ? O halde Kur\’an\’dan sonra hangi söze inanacaklar?(Araf 181-185)Günahın açığını da bırakın gizlisini de. Çünkü günah kazananlar yaptıkları karşılığında cezalandırılacaklardır.En’âm 6/120“Karşılık verileceğine kat’iyetle inanarak Allah’a dua ediniz. Biliniz ki Allah gafil ve başka şeylerle meşgul bir kalpten hiçbir duayı kabul etmez.” (Tirmizi Sünen)

  4. "Niçin varsın?" şeklindeki soruya "yok olmak için" şeklinde cevap vermek, var olan ve yaşanılan her şeyi bir anda anlamsız kılmak demektir. Öyle ya, siz bir şey icad eder, bir şey var edersiniz; ardından size sorarlar: "Bunu niçin var ettin?" Cevap verirsiniz: "Var etmiş olmak için var ettim!" Neticede her iki cevap da oldukça anlamsız olup, kişinin kendisini, hayatı ve varlığı tanımadığını, olup bitenlerden gaflet içinde yaşadığını gösterir. "Onlar, ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allah\’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın (derler). Sen yücesin, bizi ateş azabından koru." (3/Âl-i İmran; 191) Her şeyin bir anlamı vardır. Hayatın, ölümün, ağaçların, dağların, insanların, hayvanların… Ölümü anlamlandırdığımız zaman, her şey bir anlam kazanacaktır. Ölüm, bir yok olma değil; yeni bir hayatın başlangıcıdır. Ölümlü, fani sıkıntılarla dolu bir diyardan, ölümün olmadığı, ebedî, mükâfatlarla dolu zahmet ve sıkıntının bulunmadığı, sevdiğimiz her şeyin bulunduğu bir diyara yolculuktur. Onun için müslüman ölümden korkmaz; sadece ona hazır olur. Hatta, yeri geldiğinde seve seve canını verir, âhiret karşılığında dünyayı satar. "Ölüm yok olmak değil; bir diriliştir, yeni bir hayata geçiştir"..SELAM VE DUA İLE CANKARDEŞİM…

  5. Bir gün ölüm de ölecek; her nefis sahibine tattırdığını o da tadacak… Hayat ise sonsuzluğa akacak; ama sonsuz kedere, ama sonsuz mutluluğa… Gurbet diyarda ölümle hemhal olan ondan hayat dersler çıkaracak, geçicilikte ayağına takılan küçük kederlere takılmak değil sonsuzluğun ufkuna kanat çırpacaktır… Yapmayansa kara topraktan sonsuz karanlıklara geçecektir… allah razı olsun inşs.a.v.aşkına.a.e.o.

  6. Öğrencilerinden biri Konfüçyüs\’e ─ "Ölüm nedir?" diye sormuş. Konfüçyüs─ "Hayat hakkında ne biliyorsun ki, ölümden bahsedeyim", demiş Üzerinde çokca düşünmeye değer bir konu.Teşekkürler ve dehayırlı geceler AHMED kardeşim.

  7. "Altta kalanın canı çıksın!.." Maddeci Batı\’nın düşünce yapısını şu söz çok güzel yansıtır: "Altta kalanın canı çıksın!.." Bizde de bu düşünce yaygınlaştığı için, yardımlaşma unutulmuş; ferdiyetçilik ön plâna çıkmış durumdadır. Adamın bir evi varsa, hemen ikinci, üçüncü evin ve yazlığın peşine düşmekte… Otomobili varsa, hanımına, çocuklarına da alma telâşına kapılmakta… Akrabalarının, komşularının yiyecek ekmek bulamaması bile onu hiç mi hiç ilgilendirmemekte… "Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir" düsturu çoktan unutuldu. Eskiden de saray, yalı sahibi zengin Müslüman ağalar, paşalar vardı. Fakat her biri neredeyse bir mahaleye bakardı. Çaresizlerin ümit kapısıydılar. Eskiler, cenâb-ı Hakkın verdiği nimetleri paylaşmasını bilirlerdi. Sahip oldukları dünyalıkları şan, şöhret için kullanmazlardı. Yaptıkları yardımları başkaları değil, yardım yapılan kimseler bile çoğu zaman bilmezdi. Şimdi ise yapılan yardımlar bile, reklâm için yapılmakta; gösteriş, övünme hep ön plâna çıkmaktadır.Yapılan iş, kazanılan para ölümden sonrası için bir faydası olacak ise bir kıymet ifade eder. Yoksa mal, mülk onun dünyasını da, âhiretini de karartır…Hedef sadece zenginlik olunca, mal, mülk hırsı öylesine gözleri köreltiyor ki, yakınlarını, çevresini göremiyor insanoğlu… Gördüklerinden, yaşadıklarından ibret alamaz hâle geliyor. Dünyalıklar vasıta olmaktan çıkıyor, mabudu hâline dönüşüyor. Zamanımızın en tehlikeli hastalığı budur. Manevî hastalıkların mütehassısları bu hastalığın tedavi şeklini asırlar önce bildirmişler. İşte size bu hastalığın tedavi şekline bir örnek:Birgün, eshâb-ı kiramın büyüklerinden Ebüdderdâ hazretlerine bir kişi gelerek dedi ki:- Benim kalbimde mala, mülke karşı aşırı sevgi var. Çevremdeki muhtaçların, çaresizlerin perişanlığı bana tesir etmiyor. Onlara merhamet edip yardımda bulunmak içimden gelmiyor. Ayrıca kıldığım namazlardan ve diğer ibâdetlerimden de bir tat, lezzet alamıyorum. Bana ne tavsiye edersiniz?- Sana tavsiyem şu: Sen tehlikeli bir hastalığa yakalanmışsın. Bunu, hemen tedavi etmelisin! Yoksa, Allah korusun imanını da kaybedebilirsin!…- Ya Ebüdderdâ, ne olur beni bu hastalıktan kurtar!Ebüdderdâ hazretleri bu kişiye şu nasihatı yaptı:- Sık sık hasta ziyaretlerine git! Cenaze namazlarında bulun! Kabirleri ziyaret et! Bu üç şeyi muntazaman yaparsan bu hastalıktan kurtulursun! Böylece sendeki dünya sevgisi yok olur, kalbin nurlanır, basiret gözün açılır.O kimse bir müddet sonra tekrar Ebüdderdâ hazretlerine gelip dedi ki:- Ya Ebüdderdâ! Tavsiyelerini aynen yerine getirdim. Fakat kendimde hiçbir değişiklik görmüyorum!- Sen bildirdiğim gibi, hastaları yokladın mı, cenazelerde bulundun mu, kabir ziyaretleri yaptın mı?- Evet, devamlı bu üç şeyle meşgul oldum. Bunun üzerine, Ebüdderdâ hazretleri şöyle buyurdu: – Öyle ise sen, cenazeye bir hayvan ölüsüne gider gibi gitmişsin! Şimdi söyleyeceklerimi iyi dinle: Hasta ziyaretlerine gittiğin vakit, birgün senin de onun gibi zayıf, hâlsiz yatağa uzanmış olacağını düşün! Bir yudum suyu bile eline alıp içemeyecek, başkalarının yardımı ile içebileceksin! Zenginlik, insanın bu hâle gelmesine mâni olamamaktadır. Bunları, hastanın yanında düşün ve nefsine şöyle de:"Şunun hâline bak, ibret al! Senin de sonun budur, o hâlde dünyaya taparcasına bağlanma!"Cenaze namazına gittiğin zaman düşün ki, bu kimseyi, bütün dünya nimetlerinden ayırmışlar. Tabutun içine koyup musalla taşının üzerine bırakmışlar. Yakınları, çok sevdiği ve bütün ömrünü onlar için harcadığı çocukları onu geriden seyrediyorlar.Mezarlığa vardığında, kabirde yatanların hâlini düşün! Birgün sen de onlar gibi olacaksın! Nazik bedenin çürüyüp böceklere yem olacaktır. Allah için kazanıp harcamadığın mallarının burada sana hiçbir faydası olmayacağını, hatta zararı olacağını düşün!Ebüdderdâ hazretleri sözünü şöyle tamamladı:- Ey kişi işte üç şeyi yaparken bunları düşünüp, kendini bunların yerine koyarsan, kısa zamanda bu tehlikeli hastalıktan kurtulursun!MEHMET ORUÇALLAH razı olsun güzel paylaşım olmuş..sayfanızın yenı halı çok hoş faideli paylaşımların devamını dılerım..hayırlı geceler selamun Aleykum

  8. ÖLÜMLE GELENNE ZAMANDIR uyuduğunu bilmiyordu. Uzun süredir uykuda olmalıydı. Gözlerini açmamıştı daha. Dışarıdan gelen sesleri dinlemeye başladı. Araba sesleri geliyordu daha çok, bir de martı sesleri… Martıları seviyordu, özellikle bembeyaz tüyleri olanları. Onların gökyüzünde süzülüşünü seyretmek ve seslerini dinlemek ruhuna huzur veriyordu. Sabah olunca gözlerini açmadan dışarıda olup biteni dinlemek ve anlamaya çalışmak da hoşuna gidiyordu. Gözlerini açtı. Tüm duyularıyla hissetmek istiyordu bu yaz sabahını. Güneş aydınlatmıştı her yeri. Pencereyi açtı bu aydınlık, ruhunu da aydınlatsın diye. İstanbul, sabahları daha da güzel oluyordu. Gökyüzü parlaktı, kirlenmemişti daha. Bu temiz havayı tüm zerrelerine hissettirmek istercesine içine çekti. Nefes alıp veriyordu. Kendisiyle birlikte tüm kâinatın nefes aldığını düşündü. Ve ah! Evet! Hâlâ yaşıyordu, kâinat ile birlikte. Nefes alıp vermek yaşamanın en büyük belirtisi değil miydi ya zaten! Bu güzel yaz sabahında yaşıyor olmak güzel bir duyguydu. Kendisine bu güzelikleri veren ve hissettiren merhametli bir varlık olmalıydı. Tüm insanlığı çok seviyordu ki her şeyi en ince ayrıntısına kadar yaratmıştı. Bunları düşününce ruhu huzurla doldu. Ama sonra, yüzünde bir hüzün belirdi. Geçen hafta dergide okuduğu cümle geldi aklına: ‘Oksijenin, kötü bir yönü var. Oksijen enerji üretmek için besinle birleşir ama aynı zamanda fazladan bir elektronu olan ve vücuda zararlı atomlar da üretir. Sürekli oksitleniyoruz. Nefes almanın biyokimyasal bedeli, yaşlanmak. Yani paslanıyoruz…’ Bu cümleleri unutamıyordu. Demek, yaşamak için aldığı her nefes sürekli etkisinde olduğu ölüme biraz daha yaklaştırıyordu onu. Bu nasıl bir çelişkiydi böyle. Bu durum ruhuna çok ağır geliyordu. Martılar da nefes alıyordu, bembeyaz tüyleri olan martılar… Onlar da yaklaşıyordu ölüme yavaş yavaş. Ya sevdiği insanlar ve yakınları… Bütün kâinat nefes alıyordu… Tüm bu güzelliklerin, bu yaz sabahının, emek verdiği hayatının bir gün bitecek olması kendisini hüzne boğdu… Ama ölüm tüm gerçekliğiyle karşısında duruyordu. Ölüm değişmiyor, ölmüyordu. Kabir kapısı kapanmıyordu. Hayatın tam içindendi. Ölüm de hayat kadar mahlûktu. Yaratılmış ve yoktan var edilmişti. Çiçekler soluyor, hayvanlar ölüyordu, güneş batıyor, dünya yaşlanıyordu… Büyük bir insan olan âlem dahi ölümün pençesinden kurtulamıyordu. Ölüm daima göz önündeydi. HER AN GELEBİLİRDİ… Kâinatın zeval ve ölümü kendisini ağlatıyordu. Bir gün öleceği düşüncesi kalbini sıkıştırıyordu. Ölümle birlikte insanlığın ve dahi kendisinin acizliği ve fakirliği değişmiyor, aksine ziyadeleşiyordu… Ölüm kaçınılmaz ise ve hayat kadar mahlûk ise onunla yüzleşmeliydi. Onunla yüzleşmenin bir yolu olmalıydı. Hayatın önemli bir parçası olan bu şeyi göz ardı edemezdi. Ölümü anlamlandırmalı ve iyi bir neticeye vardırmalıydı. Yaratılan her şeyin bir hikmeti ve amacı var olduğuna göre ve ölüm de yaratılmış ve yoktan var edilmiş ise, onun da bir amacı, bir hikmeti olmalıydı. Dinlemeye başladı ölümü, ne talep eder diye… Ve bakmaya başladı ölümün yüzüne, ne ister diye. Ölümü düşünmenin verdiği o ilk panik hissinden sıyrılıp, düşünmeye başladı: Ölümü düşünmesiyle birlikte hayata biraz daha odaklanmaya başlıyordu. Hayattaki saptırıcı şeyler—hırsları, anlamsız arzuları, kızgınlıkları, kini, benliği—ölüm düşüncesiyle daha da sönük bir hâl alıyordu. Öfke duyduğu insanları affetmek, onların güzelliklerini gözlemlemek kolaylaşıyordu. Benlik çatışmaları anlamsız geliyordu artık çünkü ölüm her şeyi müsavi kılıyordu. Gerçekten önemli olan şeylere evet ve sonsuz hayatı için pek de önemi olmayan şeylere hayır demek daha da kolay bir hal alıyordu ta ki sonsuz hayatını kaçırmasın. Ölüm sonsuz hayatını düşündürüyordu ona. Duygularına daha yakın bir hâle geliyordu. Kendini ve Yaratıcı’nın üzerinde tecelli eden esmasını özenle gözlemliyordu. Nasıl ki insanlar çok sevdikleri bir kitabın ilk sayfalarını hızlıca okur ta ki az bir sayfa kalana kadar… Sonra birden hızlarını azaltmak, geriye kalan sayfaları daha bir dikkatle ve zevkle okumak isterler. Aynen onun gibi her an ölümle burun buruna olduğunu düşünmek, zamana daha fazla değer vermesine sebep oluyordu. Hayatın hiçbir anını kaçırmak istemiyordu. Mevsimlerin değişiminin tadını çıkartıyordu. Kâinatın halden hâle sokulmasını seyretmek gittikçe daha da zevkli bir hâl alıyordu. Bunları düşününce anladı ki, ölüm düşüncesi onu hayat yolunda yükseklere doğru ilerletiyordu. Ölümle birlikte kendini gerçekleştirdiğini ve daha güçlü olduğunu farketti. Güçlü olması Yatatıcı’nın sonsuz kudretini daha iyi anlamasından ileri geliyordu elbet. Ölüm daha az endişelendiriyordu onu artık. Rabbine daha çok güven duymaya başladı. O sonsuz merhameti olan bir varlıktı. Hikmetsizce ve anlamsızca şeyler yaratmazdı insanoğlu için. Ölümü de ondan dehşet duyalım diye yaratmamıştı… Bunu bir kez daha anlamak huzur verdi ona. Yaratıcı istiyordu ki: Kendi ölümümüzle birlikte O’nun ehadiyetine ve samedaniyetine şehadet edelim… Ölümüm de senin için olsun ey Allahım…..SELAM VE DUA İLE…

  9. Ölüm arkadaşımızdır bizimBİZ DOĞDUĞUMUZDA o da doğar bizimle. Yanıbaşımızdadır daima. Bebekken bakıp gülümsediğimiz, çocukken kendisiyle konuşup oynadığımız arkadaşımızdır ölüm. Tıpkı bize benzer, bizi tamamlar, bizi anlamlı kılar. Biz erkeksek o dişidir. Biz dişi isek, o erkek. Biz büyürken o da büyür bizimle, biz sinn-i kemale erince onun büyümesi durur. Biz hayatın yokuşlarından indikçe aşağılara, o gençliğin doruğunda ter-ü taze koşar ardımızda.Bazen onu görmek istemeyiz. Kovalarız hayatımızdan. O bir yere gitmese de gizlenir. Arkamızda durur kimi zaman, biz dönünce o da arkamızdan bizimle döner. Bazen de yediğimiz lokmada, içtiğimiz çay fincanında, yaslandığımız koltuğumuzun ardında, yürürken gölgemizin içinde saklanır usulca. Üzgündür dostumuz. Tard edilmiştir. Ancak bizi terk etmesi mümkün değildir. Arkadaşlarının kıymetini bilmeyenler daima yalnızlık çekerler.Bazen onunla yüzyüze geliriz. Bir yüksek balkondan boşluğa bakarken, bir lokma boğazımıza takılıp zorlarken, bir hastalık esnasında ateşle yatakta dönerken, rüyamızda elimizden tutmuş gülümserken. Panik oluruz. Zira insanın kendisiyle yüzleşmesi gibi zordur, ruh eşi ölümle tanışması. Her lokmanın bitişinde, kelimelerin tükenişinde, her gönül sızısında, her ayrılık acısında omzumuza dokunup teselli veren odur. Saçlarımızın ak tellerinde, göz altlarımızın gevşeyişinde, enerjimizin tükenişinde, ümitsiz aşklarımızda bize “korkma” diyen vaatkar dostumuzdur ölüm.Gözlerine bakmazsak nasıl tanırız onu? Fısıltısına kulak vermezsek, ardımıza atar lanetlersek nasıl yaşarız? Yaşamamızı mümkün kılan odur. Anı anlamlı kılandır ölüm. Aşkları mümkün kılan, çirkinlikleri güzel eden, acılara sabrı öğreten, zalimlere tahammül ettiren, değerli olan için savaştıran, kutsalı var eden de ölümdür. Bir tarafıyla evlilik gibidir ölümle birliktelik. Evlenmek gibi, ölüm de öncesinde daima kaygı vericidir. Bunun istisnası aşıklardır. Aşıklara her türlü kaygı vız gelir. Hesap bilmez, gözü görmez, dünyayı umursamaz meczuplardır onlar. Ölüm aşıkları çok sever. Zira insan en çok aşıkken kucaklaşır ölümle.Kendisine dost olana, sürekli yanında taşıyana, gözlerini kaçırmayana bilgelik veren de odur. Yaşlandığımızda yanı başımızdan ayrılmayan, her sıkıntıda yanağımızdan bir makas alandır sevgili ölüm. Gün gelir sarıverir kollarıyla bizi de; o zaman hayat ve ölüm ikiliği kalkıverir ortadan. Cem oluruz, huzur buluruz. Hayatın ölümle izdivacından daha şen bir düğün olamaz. Varlığın sızısı diner, ten kafesi kapılarını açar, özgür kalırız. Gittiğimiz yere bizi büyük bir iştiyakla sürükleyen, elimizden tutup bizi berzahın bekleme salonlarında yabancılarla terk etmeyen, kalıp yerleşeceğimiz menzile dek bizi bırakmayan, ayakucuna kıvrılıp dinlendiğimiz biricik dostumuzdur ölüm.Bizim gibi mahluktur o da. Her insanın ölümü kendine benzer. Alimin ölümü alimdir. Zaliminki ise zalim olur elbet. Zahidlerin ölümü incecik bir varlıktır. Şühedanın ölümü bir kahraman. Hesap adamlarının hesaplarını bozandır o. Mecnunların ölümü Leylaları olabilir pek ala. Cömert adamın ölümü yardım isteyen bir fukaradır belki kimbilir. Şüphesiz ki o daima kendisine bizi meylettirecek karşı konulmaz bir cazibeyle gelir. Cazibesine iltifat etmeyenleri kopmaz ipiyle yakalar ölüm. Biz fani iken ölüm kendisine tabi olunması icab eden, itaatkar olunmazsa adamı fırtına gibi savuran bir efendidir. Biz baki olunca dostumuz ölüm ihtiyarlamaya başlar, bizi yolun sonuna taşır ve ölür.Cennetlikler cennetlerine, nar ehli menzillerine erişince ölüm kurbanlık bir koç olur da gözönüne getirilir. Bir müezzin seslenir, “Ölüm öldürüldü” diye. Süedayı bir sevinç dalgası sarar, zalimlerin başından ümitsizlik boca edilir. Ölümün vazifesi bitmiştir. Hayatımızın eşidir ölüm, belki onun gidişi dahi hayata hüzün verecektir. Ama hayat her varlığın vazifesini ifa edip gideceğini bilebilecek bir bilgedir. Ölmeden önce çağırın dostunuzu, size sıcacık bir “Merhaba” diyecektir. Ölmeden ölmek böyle bir şey olsa gerektir .. slm dua ile sıddık ahmed kardeşim..

  10. Se a vida fosse um sonhoEu gostaria de jamais acordar.Se a vida fosse uma cançãoGostaria jamais deixar de ouvi-la.Se a vida fosse um desejoO desejo seria da eternidade… If the life was a dream I would like never to wake up. If life were a songIt would never fail to hear it.If the life was a desire The desire would be of the eternity… gOOD SUNDAY AHMED SUPERRRRRRRR KISSES FOR YOU

  11. ÖLÜM MÜ\’MİN İÇN BAŞTA EFENDİMİZ VE SAHABİLER OLMAK ÜZERE SEVDİKLERİMİZE VE RABBİME KAVUŞMA GÜNÜDÜR. RABBİM CEMALİNE VE SEVDİKLERİNE KAVUŞTURUCU GÜZEL AMELLERİ İŞLEMEYİ NASİP EYLESİN .EMEĞİNE SAĞLIK CANIM KARDEŞİM. RABBİM İKİ CİHANDA AZİZ ETSİN .

  12. Son çıktığım şehirlerarası bir yolculukta hayatın bir zaman aracına binip ilerlemek olduğunu düşündüm. Doğduğumuzu gün başlıyoruz seferiliğimiz. Büyümek için zaman aracında ilerliyoruz; her canlıyla birlikte. İlerlerken değişik duraklar uğruyoruz. Çarklar elimzdeki güzellikleri erit mek için dönüyor…Son duraklarına varan yolcular bize bırakarak bütün madde bağımlısı yanlarını terkediyorlar koltuklarını bir bir… Onlar dönemeyecekleri bir zamana giderken.. Biz, hep bir başka durağa gitmenin hırsını taşıyoruz benliğimizde. Kimi duraklarda zenginlik, kiminde fakirlik görüyoruz. Kiminde acılar değer böğrümüze, kiminde bir baldıran zehri damıtılır yüreğimize… Keder, sevinç, mutluluk ya da sebepsiz ölümler görüyoruz. Bazen akrep zehirliyor yelkovanı; bazen yelkovan akrebin ateş çemberi olur. Ve akrebin çaresi yoktur ya ölümü seçecektir ya da ölümünü… Aslında biz bütün yolculuğumuzu öleceğimiz şehri bulmak için yaparız. Ölümden kaçan insanlar aslında ölüme koşanlardır (ne güzel) ve güvercinlerimizin kanatları kırıldıkça uçtuklarını sanıyoruz. Bakışların arasından düşüşler sırıtırken, alaycı taraflarıyla daha fazlasını isteyen bir hevanın kucağında esirizdir aslında. İlerledikçe büyür; büyüdükçe daha fazlasını ister kazanır, kaybedersiniz. İlerledikçe biriktirir, biriktirdikçe paylaşmayı unutur, unuttukça unutulursunuz… Son durağa yaklaşılır ve anons yapılır: "Hazırlanın şu görünen köyde yol bitiyor." Ürperir irkilirsiniz; nasıl da alışmıştınız yolculuğa hiç bitmeyecekmiş gibi gelen yolculuk ne çabuk geçmişti. Üstelik yanınızda olan herşeyi yola devam edenlere bırakarak inmek son durakta.. Çünkü varılan son şehir ölünen şehirdir… Allah c.c razı olsun . gönlüne sağlık can oğull. selam ve dua ile.

  13. En güzel rüyaları andıran enginlereEn geniş ümitlerle açılmak istiyorumGözlerinin içinde bilmediğim bir yereGünlerce gitsem gitsem ve dönmesem diyorum Fakat ufuklarını ne gün ne ay aşıyorDalgalar bulutlardan inmiyor bu denizdeBekliyorum, fırtına dinmiyor bu denizdeBu denizde en ıssız karanlıklar yaşıyor Ve ben şimdi aydınlık sabahlar bekliyorumÜmidi yelken gibi açarak bir gemiyeSonsuz mesafelere doğru açılsam diyeBir güzel gün, bir sükun, bir bahar bekliyorum Yaşar Nabi Nayırgüzel alan

  14. ——————————————————————————– kıRgınıM——————————————————————————–Kirginim kendime,Kirginim zamana,Zamanla birlikte birde bitmek bilmeyen engellere..Kirginim kendime,Bikkinlik getiren derslere, sinavlara,Bitmek bilmeyen polem-alerjime,Ve sürekli ilac alip uyumak zorunda kali$larima..Hepsinede kirginim.Birde anlayan biri olsa beni, Ama yokki öyle biri günaydın üstad saygılarla

  15. tek kelime ile "harika " bir yazı ;"Ölüme hayat kadar sevmek, hayata ölüm kadar değer vermek; hakikatin iki kanadı… Kalp ve kâinat kanatlarıyla ölümün uzaklarına uçmak için geldiğimiz dünya toprağında; ölüm sen ne büyük derssin? Bir ömür geçse okunmakla bitmezsin. "Selam ve Dua ile Ahmed Kardeş…

  16. ÖLÜM VE HAKİKATİnsanların hayatları boyunca istedikleri ölçüde adil; herkese aynı yakınlıkta, herkesten aynı derecede uzak. İstisnası olmayan tek gerçek ve ayrıcalığı olmayan yegane yolculuk. Ölüm……Şair dilince“Uyudun, uyanmadın olacak”… Uyuyuş ki muhteşem bir uyanma. Vakti gelince şehrin dışına götürülme, bırakılma, terk edilme… Ölülerin elleri üşümez mi orada!?..Bu dünyaya gelen kişi, ahir yine gitse gerekMisafirdir, vatanına bir gün sefer etse gerekDiyor Yunus. Ana vatana açılan kapı ve eşikten böyle bahsediyor… Kim böyle bir eşik hakkında kesin bilgi verebilir ki bize? Kimse tecrübeli değilken bir öte adımından?!.. Mânâ eri der:Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değilÖlüm… Acı olduğu kadar mecbur, ürkütücü olduğu kadar alışılmış, aykırı görüldüğü denli doğal ve kovulmak istendiğince kucaklanmış. Hayatla birlikte var; insanla birlikte yok. Zaman… Orada bir mihenk taşı… Zaman… Ölümler ve ölenler kronolojisi… Ve bir büyük duruşmadan sonra görülecek hesaplar…Bütün canlıları kuşatan; titreten veya sevindiren, üşüten veya saran hakikat. Kimine göre bir atılış; kimine göre bir yükseliş. Vuslat kimine göre ve kimine göre ayrılık…Hiç yazılamayacaktır ölümün hikayesi. Herkesin kendine göre bir hikayesi mutlaka olacak; ama hiç yazılmayacaktır. Hikayeye giren her kahraman onun koridorlarında gelişecek, serim serim serilecek ve düğümlenip çözülecektir nihayet; ama bir hikaye olmayacaktır hiç… Belki de o bizim okuyamadığımız tek ve en gerçek hikayemizdir de bize bunu bildirmeyen bir hikmetle bildirmemiştir… Filozofunki de sufininki de… Beylerinki de, kullarınki de… Sultan ile gedanınki de hep farklıdır ve hep aynıdır bu yüzden… Kalplerdekidir çünki ölüm ve o eşikten sonra kalplere bakarBakan ve Gören… Çünki,Mana duyan gönüller her giz ölesi değilDoğduğumuz vakit kulağımıza okunan ezanın musallada kılınacak namazı ve o bir namazlık saltanat… İşte ölümün hakikati…Beklenilmez ölüm; karşılaşılır. Planlanmaz, gelip çatar… Rastlanıldığı anda koluna giriverecek denli hazır olmaktır gerçek olan… İSKENDER PALADünya hayatının sonu ahiret hayatımızın başlangıç noktası! çok güzel bir konu seçmişsiniz yine.. Allah razı olsun Selam ve Dua ile…

  17. HİÇ GÜZEL OLMASAYDI HİÇ ÖLÜRMÜYDU PEYGAMBER DİYE SÖYLEMIS NECIP FAZIL DA,,BİLDİĞİMİZ GERCEĞİ GÖZARDI EDE EDE YAŞAYIP DURUYORUZ,HEM YAŞLILAR ÖLMUYOR ,HAKİKATİ GÖRÜP KEŞKE TOPRAK OLYASDIM DEMEMEK İÇİN ONA HOSGELDİN DİYEBİLMEYİ DİLİYORUM .RABBİM SİRATİ MÜSTAKİMDEN AYIRMASİMN SAYIN KARDESİM ..

  18. Nasıl Öleceğiz Her sabah binbir ümit ve neşe ile bizi hayata çağıran o kadar iş ve o kadar ses var ki, gözlerimizi açar açmaz bir koşuşturmadır başlıyor… Ve kendimizi birdenbire yaşamın tam ortasında buluyoruz. Şu eksik, bu lâzım, haydi onu da yapayım derken, ertelediğimiz nice güzellikler hep bir başka güne taşınıyor. Birbiri ardınca nice mevsimler geçiyor. Halbuki, yaşadığımız bir başkasının hayatı değil, kendi hayatımız. Harcadığımız, kendi ömür sermayemiz. Görülecek o kadar güzellik, anlatılacak o kadar harika şey hep mahzun, hep bir kenarda bizi bekliyor. Susturulmuş veya küstürülmüş çocuk gibi, boynu bükük ve mahzun, hep bekliyor onlar. Döner de bir gün bakarız, farkederiz diye…Baharın dört bir yandan sarmaladığı ve cihetsiz kuş seslerinin ruhumuza ilâhî bir hazzı, ulvî bir zevki tattırdığı erteleyemediğimiz bir zaman diliminde çok sevdiğim bir kardeşimle sohbet ediyorduk. Uzun süren dalgınlığımın ardından, ne düşündüğümü sordu.Ben de:— Öteden beri bunca insan nasıl öldü, son nefesini nasıl verdi ve acaba neler hissetti diye düşünürdüm. Şimdi ise nasıl ve ne halde öleceğimi merak ediyorum, dedim.Bu gibi durumlarda tekellüfsüz fakat hikmetli bir cevabı olurdu her zaman. — Cevabı belli abi, dedi.— Nasıl yani, dedim.— Hz. Peygamber “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz” buyurmuş. Ölümünü merak ediyorsan, yaşadığın hayata bakmalısın.Birden beynimde şimşekler çaktı:— Ama, dedim, sadece ölümü değil, ölümden ötesini de merak ediyorum.— Onun da cevabı aynı hadisin devamında. Yani, “Nasıl ölürseniz, öyle de dirilirsiniz.”Merakımı giderecek başka cümleler aramaya gerek kalmamıştı. O güzel insan, sevgili Peygamber, insanları en doğru seçime iki cümle ile davet ediyordu. Nefsimizin bizi bu kadar içinde olduğumuz bir gerçekten alıp dâ nerelere taşıdığını anlamak için bu hatıra yeter. Gide gide ölüme varacağımızı zannediyoruz. Gide gide ölüme varılmıyor. Ölümle beraber gidiliyor. Ölüm hayatın gölgesi; onu bundan, bunu ondan ayırmak zor. Ama bir tecelli oluyor ve hayatın önünü kesiyor ölüm. Ecel gelince, başağrısı bahane… Gide gide ölüme varılsaydı, gidemeden ölenler olmazdı. Doğduğu günde ölenler var. Ha bir adım, ha yüz adım farketmiyor. Uzunluk veya kısalık bize göre bir kavram. Çok kısa sürede Rabbini razı eden işler yapıp da vefat eden ile yüz sene yaşamış olup da Yaratıcısından haberdar olmamış biri aynı kefede değerlendirilmez. Ölüm hayatın içinde olmasaydı, hayat bu kadar güzel ve çekici olur muydu? Hayatı güzelleştiren, belki de bu geçici ve fani yönü. Hayat bitmese, ölüm başımıza gelmese, ahirete nasıl geçilecekti, düşünülmeye değer doğrusu. Burada kalan dostların sayısının azaldığı, ahirete gidenlerin ise her gün çoğaldığı bu diyarda gurbetimiz oraya, anavatana geçmekle ve dostlarımıza kavuşmakla sona erecek. Hasret Sevgililer Sevgilisine kavuşmakla bitecek.“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber,Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?”Ölüm saatinden daha güzel bayram mı arıyorsun ey nefsim? Dostum beni çağırdığı zaman nasıl koşarak gitmem ki? Yalnızlık çevremi kuşatmaya başlamışsa…Selim Gündüzalpviii sayfanın yeni halini şimdi gördüm. hayırlı olsun. selametle tatlı abim.

  19. kisses and good night Ahmed Sei que mesmo sem vocêO tempo não volta, O tempo não para,O tempo só passaSei que mesmo sem vocêVou ter que viver,Vou ter que sonhar,Vou ter que crescer.I exactly know that without youThe time does not stopThe time alone passesI exactly know that without youI GO to have that to life, I GO to have that to dream,I go to have that to grow.

  20. "Bir kimse, Peygamber efendimize gelerek: -İzin ver yâ Resulallah, ölümümü temenni edeyim. Peygamber efendimiz:-Ölüm öyle bir şeydir ki onun için hazırlıklı ol! Yol uzun, azık ister. Ölümü temenni edenin on hediye hazırlaması lazım.O kimse sordu: Hediyeler kime yâ Resulallah?Peygamber efendimiz buyurdu:1- Azrail’in hediyesi.2- Kabrin hediyesi3- Münker ve Nekir’in hediyesi.4- Mizanın hediyesi.5- Sırat köprüsünün hediyesi6- Malik’in hediyesi.7- Rıdvan’ın hediyesi.8- Rûhun hediyesi.9- Peygamberinin hediyesi.10- Rabbinin hediyesi.- Bu hediyeler nelerdir, ya Resulallah?Azrâil’in hediyeleri dörttür:1- İyi huylu olmak.2- Geçirdiğin ibadetleri kaza etmek.3- Ölüme hazırlanmak, sefere çıkacak yolcu gibi.4- Kalbinde Allah aşkını taşımak.Kabrin hediyeleri de dörttür.1- Söz taşımayı terk.2- Elbiseye idrar sıçratmamak.3- Kur’an-ı Kerimi okumak.4- Salevât-ı şerifeyi çok okumak.Münker ve Nekir’in hediyeleri;1- Doğru konuşmak.2- Gıybeti terk etmek.3- Hakkı kabul etmek.4- Tevazu sahibi olmak.Mizanın hediyesi:1- Amelini ihlâs ile yapmak.2- Başkasına eza yapmaktan sakınmak.3- Güzel ahlak sahibi olmak.4- Allahı çok zikretmek.Sırat Köprüsü’nün hediyesi:1- Gadabını yutmak, kızmamak.2- Takva sahibi olmak.3- Cemaate devam etmek.4- İbâdetlere ara vermeden devam etmek.Malik’in hediyeleri:1- Allah korkusundan ağlamak.2- Gizli sadaka vermek.3- İsyanı terk etmek.4- Anne ve babaya iyilik etmek.Cennet meleği Rıdvan’ın hediyesi:1- Kötülüklerden kaçınmak.2- Ni’metlere şükretmek.3- Malını Allah yolunda infak etmek.4- Emaneti muhafaza etmek.Rûhun hediyesi:1- Az yemek.2- Az konuşmak.3- Az uyumak.4- İstiğfara devam etmek.Peygamberin hediyesi:1- Ehl-i beyti sevmek.2- Sünnete uymak.3- Peygamberin sevdiklerini sevmek.4- Sahabe-i kiramı sevmek.Allah zülcelalin hediyeleri:1- Allah’ın emirlerini yapmak.2- Nehyettiği, yasak ettiği şeylerden kaçınmak.3- İnsanlara nasihat etmek.4- Bütün mahlûkata karşı merhametli olmak.

  21. SevGiler İhMale GelMez..! Bazen sevdiklerini ihmal ederGaflete dalar insan.Oysa O\’nsuz anlamsız olduğunu düşündüğünSahip olduğun en büyük armağanım dediğinBaşının tacını ihmal eder mi hiç insan?Kişi sevdiğiyle beraberdir..Öyle ya.. Sen neden değilsin?Yoksa yeteri kadar sevmiyormusun?Hayır… diye haykırıyorsunSewiyorum sewiyorum..Başımın tacını hayatıma anlam veren en büyük armağanımı nasıl sevmem!Peki neden her an sevdiğinle değilsin?Sevgi sözde olmaz bunu çok iyi bilirsin!Sevgi ihmal edildi mi o çok güçlü dediğin bağları zedeler..Oysa nasıl da korkarsın sevdiğinden ayrı kalmaktanO\’nsuz kalınca neleri yitireceğini düşünmek korkutur seni.Hemen buluştuğunuz anları o senin için en anlamlı olan anları düşünürsün..Şükredersin O\’na sahip olduğun içinİhmal ettiğinin farkına varırsın..Oysa.. sevgi ihmale gelmez bilirsinPeki neden her an O\’nunla değilsin?Şimdi kaybetme korkusu sarsın bedenini..Gaflete dalıp ihmal etme başımın tacı dediğiniSevgi ihmale geldimi o çok güçlü sandığın bağları zedelerŞimdi ayrılık korkusu sarsın bedenini..Vakit.. sevdiğin için birşeyler yapma vakti..O\’na olan sevgini her an yanında olarak kıymetini bilerek gösterme vakti..Haydi kalk..Gafletten uyan..O\’na sımsıkı sarıl..Sahip olduğun için şükret..O\’nu birdaha kaybetmemek için söz ver kendine..Eğer gerçekten seviyorsanHaydi kalk..O\’nun için hazırlan..Birazdan O\’na kavuşacağın için heyecanlanmalısınKavuştuğun için mutlu olmalı..Ve artık herşeyi Sevdiğin için göze almalısın..Şimdi vakit.. aklını başına alma zamanı..Kavuşma zamanı…Haydi kalk..O\’nun için hazırlan..Duyuyormusun? Ezanlar da okunuyor..Haydi hazırlandıysan..Başının tacı hayatına anlam ve yol verenSeni Sen yapanYaradan\’ın sana o en büyük armağanı Namaz\’ına sımsıkı sarıl..Ve unutma..Sevgiler ihmale gelmez..Kaybedersen yitireceklerinden korkuyorsan eğerHaydi kaybetmeden sarıl sevdana..Haydi sarıl İSLAMA..Haydi sarıl KARTULUŞAبِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıylaİnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce O’na yalvardığını unutur ve Allah’ın yolundan saptırmak için O’na eşler koşar. De ki: “Küfrünle az bir süre yaşayıp geçin! Şüphesiz sen cehennemliklerdensin.” (Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür,) yoksa gece vakitlerinde, secde hâlinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.Zümer suresi 8-9

  22. IYI GECELER….AND SO GOOD DAYHUGS N KISSESALWAYS THANK YOU

  23. ….::::KoRKu::::….İnsanları çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyorSevilmekten korkuyor, kendisini sevmekten sevilmeye layık görmediği içinDüşünmekten korkuyor. Sorumluluk getireceği içinKonuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu içinDoygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu içinYaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği içinUnutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği içinVe ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için…

  24. Ey Âlemlerin Rabbi olan ’ımHerkesin gönlünü yaratıp dao gönüllerin isteklerini veren Sensin.Adını konuşmaya başlayan çocuğa öğreten,Sonra o çocuğa adını andıracak rızıkları veren yine Sensin.Biz o çocuk gibi Sen’in lütfuna talip olduk,Bizleri de o gibi layık olabilenlerden kıl.Ömrümüzü, günlerimizi ve bu Cumamızı mübarek kıl.Bizleri doğru olabilen ve de kalabilenlerden eyle!Adının rahmetini öğrenen ve de öğretenlerden kılHuzuruna varırken bir çocuk timsali gibi çıkabilmeyi nasib eyle.***Hayırlı Cumalar***

  25. Sei que es ilusaoMas meus sonhos estão a te esperar …Sei que es loucuraMas não paro de pensar…e na loucura de um desejoEu me calo, pois a tua espera estou. I know that you are ilusionBut my dreams are to wait you…Know that you are madnessBut i do not stop to thinkand in the madness of a desire. I callus, thebefore your wait I am KISSES N HUGS AHMED IYI GECELER

  26. Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellimEy Allahım ! Efendimiz, büyüğümüz Muhammed\’e, evladu iyaline, ashabına salatu selam eyle.(Rahmet et, selametlik ver.) peygamberimizin genclere vasiyetiIMAN-IBADET:Peygamber (ef)buyurmusturki:Allah Ibadetsiz Imaniimansiz ibadeti ve isi kabul etmez.GENCLER:Allahgenc tövbekarlari sever.:-:Allah;genc yaslarinda ibadet edenleri melekleine göstererek sevincini ilan eyler.:-:CÖMERTLIK:Cennet cömertlerin evidir.:-:Halkin muhabbetini kazanmak isteyen bir kimsemalini bol bol ihsan etsin.:-:SABIR:-Sabir cennet hazinelerinden bir´hazinedir.:-:ÖFKE.:SIRKE BALI BOZDUGU GIBI HIDDETDE IMANI BOZAR.KÖTÜ ARKADAS:Günah isleyen âsi ve günahkâr arkadasinizdan uzak olunuz.Yoksa sizinde onlardan oldugunuz anlasilir.SOFU GÖRÜNMEK:Halka karsi´âlim ve dindar görünmek icin sofu elbiseleri giyip gezmekten ve bundan hâsil olacak söhretlerden uzak bulunuz.ZINA:Gözlerin zinasi haram olan seye bakmaktir.-bir kimse helal diyerek zina ederse imani gider.fakat pisman olup tevbe ederse affolunur.Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıylaFarkında olmadan azap size ansızın gelmeden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun ki, kişi, “Allah’ın yanında, işlediğim kusurlardan dolayı vay hâlime! Gerçekten ben alay edenlerden idim” demesin. Yahut, “Allah beni doğru yola iletseydi, elbette O’na karşı gelmekten sakınanlardan olurdum” demesin. Yahut azabı gördüğünde, “Keşke benim için dünyaya bir dönüş daha olsa da iyilik yapanlardan olsam” demesin. (Allah, şöyle diyecek:) “Hayır, öyle değil! Âyetlerim sana geldi de sen onları yalanladın, büyüklük tasladın ve inkârcılardan oldun.”Zümer suresi 55-59HAYIRLI CUMALAR SELAM VE DUA ILE

  27. Er-Rahman: Şefkat ve merhametinin eserleriyle bütün kâinatı dolduran, Cennet bir cilvesi, ebedî saadet bir parıltısı, dünyadaki bütün rızık ve nimetler birer damlası olan, mü\’min kâfir ayırd etmeksizin bu dünyada herkese nimetler veren.Vakt-i şerif, Cuma, ömür ve şahsiyetlerimiz,ahir ve akibet, zahir ve batınlarımız hayrola…

  28. RİSALELERDEN BİR HAŞİYEŞu bast-ı zaman, herkesçe musaddak bir nevi, rüyada görünüyor. Bazan bir dakikada insanın gördüğü rüyayı, geçirdiği ahvâli, konuştuğu sözleri, gördüğü lezzetleri veya çektiği elemleri görmek için, yakaza âleminde bir gün, belki günler lâzımdır. Elhasıl: İnsan çendan fânidir; fakat beka için halk edilmiş ve bâki bir Zâtın aynası olarak yaratılmış ve bâki meyveleri verecek işleri görmekle tavzif edilmiş ve bâki bir Zâtın bâki esmâsının cilvelerine ve nakışlarına medar olacak bir suret verilmiştir. Öyleyse, böyle bir insanın hakikî vazifesi ve saadeti, bütün cihazatı ve istidadatıyla o Bâkî-i Sermedînin daire-i marziyâtında esmâsına yapışıp, ebed yolunda o Bâkîye müteveccih olup gitmektir.Lisanı Yâ Bâkî Ente’l-Bâkî dediği gibi, kalbi, ruhu, aklı, bütün letâifi demeli."Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin." Bakara Sûresi,S.A HAYIRLI VE BEREKETLİ AKŞAMLAR / GÜNLER / GECELER SENİNLE VE SEVDİKLERİNİZLE OLSUN İNŞ…AEO…KİB…DUA İLE KAL SELAMETLE…EN KALB-İ MUHABBETLERİMLE…CAN BIRA…DELALAMIN…

  29. Çok şey isteriz hayatta, çapımıza bakmadan, kendimizi tartmadan, yükümüzü tanımadan.Allah sizlerden ve bu yolda çaba sarfedenlerden razı olsun. ALLAH azze ve celle hazretleri kalp kapılarımızı saima kendisini zikir için herdaim açık tutsun inşallah Selam ve dua ile herdaim hayra karşı hakka karşı vesselam.

  30. ÖLÜMSÜZ GERÇEK ölüm, hayatı solumaya devam ediyor; an be an, gün be gün ömür, ölümün kucağına akıyor… Değişmez değişim dünya döndükçe değişmeyecek; doğmak kadar ölmek, varlığın diğer yarısı olarak var olmayı sürdürecek… Nice nesiller, nice hükümranlıklar bu hükmün dışına çıkamadı, çıkamayacak; dünya iki kapısı açık bir han, gelmek kadar gitmek, her an olan, sıradan ve olağan bir hal…Yanılgıların, yanlışların en büyüğü burayı sahici sanmak, sanki buralıymış gibi yaşamak, ölümü öteleyerek nefeslenmek… Tutkuların esaretinden kurtulmak, zevklerin kör kuyusundan çıkmak, ölümü önceleyerek bakmak; hayata, hadiselere, kederlere, sevinçlere… Hepsi bir “an” a dökülüyor veya bir “an” da her şey var… Ömür, zamandan düşen bir damla, ölüm; damlayı ölümsüzlük nehrine akıtan bir nefes… Her nefes, başlangıç ve bitişin buluşup ayrıştığı siyah ve beyaz nokta; günün siyah ve beyazda nefes alıp vermesi gibi ölümlülükten ölümsüzlüğe akıyor… Akan zamanı hayıflanmak, gelen ölümden endişe etmek; hayatın iki berzah arasında sıkışmışlığı… Sıkıntıların en büyüğü “an”lık zevklerde beka arayarak koşuşturmak, sonuçta yorgun, yılgın, yitik bir şekilde yıkılmak; ne acınası bir hayat, ne kederli bir ömür, ne büyük kaybediş…Ölümü hayatın ikizi bilip, onsuz anlamların anlamsız, bakışların basit, düşüncelerin düşüncesiz olduğunu idrak etmek; ömür ağacını meyvelerle doldurmanın hikmet kökleri… Böyle bir köksüzlük ve meyvedarsızlık varsa o ağaç kütükten ibarettir ve sonu yanmaktır, en yanılası hal bu haldir… Sıkıntılara şükür, hadiselere ibret, kelamları zikir, nazarları tefekkürle süsleyen, zevkleri acılaştıran ölümü hatırdan çıkarmayandır…Yoksa nasıl dizginlenir azgın nefis atı, onu kışkırtan şeytan nasıl uzaklaştırılır? Toprak kadar canlı, güneş kadar gerçek ölüm; kalbi kirlerden temizleyen en tesirli bir iksir, o iksirsiz ne düşünceler disipline edilir, ne de duygular dizgine edilir… Ondan büyük nasih var mı? Onu anmak ve hatırlamak için, zamana ve zemine ihtiyaç yok, her an onu düşünebilir, bitmeyen hayat dersi alınabilir, ömür oldukça bu ders bitmez, dünyanın da dershane olduğu…Sonsuzluk, ölümün siyah kapısının ardında, bir eliyle o kulptan tutmak ve bırakmamak; hayatı heder olmaktan kurtaracak sağlam bir sığınma…Hayat aktıkça, ömür oldukça, ölüm konuşulmaya, yazılmaya, düşünülmeye, hissedilmeye, araştırılmaya devam edilecek, çünkü hayatın anlam anahtarı ölümün avuçlarında içinde, sonsuzluk sualinin cevabı onun iki dudakları arasında… Ara sıra değil, sık sık ona sığınmak hem dünyayı daha yaşanılır kılacak, hem ömür eteklerini baki meyvelerle dolduracak…Sözü uzatmaya ne hacet, öz sözle sonlandıralım: Nasihat istersen ölüm yeter. selam ve dua ile

  31. Ölümü çok hatırlamak lâzımdır:Kâinatın Efendisi Aleyhissalâtü vesselâmın lâl ü güher beyanları içinde lezzetleri acılaştıran ölümü çok zikretmek gerekir. Bundan maâda yine Efendimiz bizzat kabirleri ziyaret etmiş ve ziyaret tavsiyesinde bulunmuşlardır. İnsan ölümün hakikatına inandığı gibi onu his duygu ve aklına nakşederek hayâl ve düşünce dünyasına da hakim kılar ve kıyamete kadar sürecek olan kabir hayatına da kendini ikna ederse bu takdirde dünyaya ve ukbaya bakışı ve davranışları farklılaşır ve değişik olur. Onun içindir ki söz Sultanı “Benim bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız” buyurmuşlardır.Niçin hatırlanmaz ölüm? Nefsin hoşuna giden pek çok haram lezzetleri acılaştırarak ağzın tadını kaçırdığı keyfi bozduğu insanı nefsanî isteklerden vazgeçmeye bir kısım bedenî haz ve alışkanlıklardan kopmaya zorladığı peşin lezzetlere rağmen ruha öteler hesabına zâhidlik aşıladığı dünyaya bakan yönüyle kalbi daralttığı ve düşünceyi buğulandırarak süslü toz-pembe dünyâları kararttığı içindir ki ölüm hatırlanmak istenmez.a) Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak ölümü unutturur:Ölüm neden tesir etmez? Tevehhüm-ü ebediyetten.. hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya bağlanmaktan ve yaşamak için yaşamaktan.. çocuk oyuncakları mesabesindeki peşin ücretlerle avunmaktan.. kalb ve fikrin geçmiş ve geleceğe dönük gözlerini kapamaktan…b) Ebedi saadet saraylarının kapısı ölümle açılır:Ölümün alnından öperiz biz: “Sen ne mübârek arkadaş ve refakatçisin” deriz ölüme. Varsın başkaları sana dikenli nazarıyla baksın sen gülün ta kendisisin. Bırak bazıları sana “kara yüz” yakıştırmasında bulunsun sen bizim için bizi aydınlık ülkelere uçuran ötelerden iki ışık kanatsın. Bakma sana “soğuk yüz” dediklerine; sen bizim için müjde çiçekleriyle kar gibi beyaz ve berraksın. Onlar sana “çukur” derler “dehliz” derler; fakat biz “ebedî saadet saraylarına açılan koridorsun” deriz. “Ayıran” da derler sana; fakat sen haddizatında ebedî âlemlere intikal etmiş binlerce ahbaba dost ve yârâna kavuşturansın. Başta sîmalarına meleklerin hayran olduğu nebîlere sonra Sahâbeye salihlere hısım ve akrabaya bizi ulaştıransın. Cemalullaha yaklaştıransın!…Evet ayıransın da fakat elemli sıkıntılı ve ayrılık hasreti yüklü şu dünyâ talimgâhından hayatların en hası hakiki hayata intikal ettiren bir terhis tezkeresisin! Sen bizi Gönderene dönme anında cismimizi nura garkedecek bir ebed şerbetisin! Ve sen bir son değil sonun sonusun; sonsuzluğa eş ve baş olabilecek son bir sonsun. Son ile sonsuzluğu dudak dudağa getiren bir ufuk ve Cemale açtığın gözlere çekilen bir sürmesin.. Ve yine sen dertli bir neslin dert yüklü Tercümanına “Eyvah bugün yine ölmemişim” dedirtensin. İşte ölümün iki yanı: Önce terhib düşüncesiyle ölüm sonra da terğib düşüncesiyle ölüm…Ölüm düşüncesi arzettiğimiz gibi hem caydırıcı hem de teşvik edici yönleriyle bir yandan seyyiatımız mesuliyet hissimiz ve Rabbimize karşı yaptıklarımızdan hesap verme endişesiyle bizi iki büklüm ederken bir yandan da ümit-reca münasebeti içinde kalbimizi hoplatıp bizi canlandırmakta şahlandırmakta ve kalbimizle beraber duygularımız ve düşüncelerimizle beraber davranışlarımız üzerinde müsbet tesir icra etmektedir. Rabıta-ı Mevt denilen ölümü sürekli hatırlama ameliyesiyle kabirleri ziyaret ve hastalarla sakatlardan ibret almakla -İnşaallah- ülfetten kurtulmuş iç gerilimimizi ve canlılığımızı muhafaza etmiş ve şeytan ve günahların zararından korunmuş olacağız. Selam ve dua ıle Allah a emanet ol

  32. _(¯`v´¯)♥ (¯`(●)´¯) ♥ _(_.^._)♥ HAYIRLI SABAHLAR AHMED KARDEŞİM______$__♥$ ______$_♥$$_(¯`v´¯) _____$$_♥$$(¯`(●)´¯) ____$$♥$$$$_(_.^._) ____$$$$$$$_$$ ____$$$$$$$__$$ _____$$$$$$___$$ _____$$$$$_____$_____$ _$____$$$_____$$____$$ __$____$$____$$____$$ __$$___$____$$$__$$$ ___$$__$___$$$_$$$ ____$$$___$$$$$ ____$$____$$$ ____$$__$$$$(¯`v´¯) ___$$__$$$$(¯`(●)´¯) ___$$__$$__ (_.^._) ___$$_$$ İnsan bir yolcudur.Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder.Her iki hayatın levazımatı, Malik-ül Mülk tarafından verilmiştir.Fakat o levazımatı, cehlinden dolayı tamamen bu hayat-ı fanieye sarfediyor.Halbuki, o levazımattan laakal onda biri dünyevi hayata, dokuzu hayat-ı bakiyeye sarfetmek gerektir……(R.N.K.)

  33. Gönül ile gül çağında;Gonca tutmuş daldır ölüm!..Kevser akan dost bağında;Dosta açan güldür ölüm!.Can neylesin haset, gurur?Aşkla erir cümle kusur!..Kul olana sonsuz huzur;Olmayana zûldür ölüm!.Bir umuttur arş burcunda;Her soluğun, baş ucunda!..İhrâm giymiş nûr içinde;Hâlden doğan hâldir ölüm!..Hani dünya benim diyen;Taht devirip, taçlar giyen?..Bazen gizli, bazen ayan;Bir esrârlı yoldur ölüm!..Gâh sevinçtir, gâh da hüzün;Bir dost için bayram, düğün!..Gafillere, zorlu bir gün;Alev alev seldir ölüm!..Ömür işler ölüm bilen;Ölüm arar ömür bulan!..Her bir nefsi sorup gelen;Gündür, aydır, yıldır ölüm!..evet bir ömür bitmeyen ders, Rabbim idrak eden kullarından eylesin Canım kardeşim sevgilerimle fiemanillah

  34. Ömür -Torunu, pamuk gibi bembeyaz sakallı, nur yüzlü dedesine merakla soruyor:"Dedeciğim! Bir insanın ömrü ne kadar olur?"Torunu, pamuk gibi bembeyaz sakallı, nur yüzlü dedesine merakla soruyor:"Dedeciğim! Bir insanın ömrü ne kadar olur?" Dede tatlı bir gülücükle:"Ezanla namaz arası kadar yavrucuğum." deyince torun:"Nasıl yani, ömür bu kadar kısa mı?" der. Dede:"Evet yavrum. ömür, namazsız ezanla, ezansız namaz arası kadardır." diyecevap verir. Torun yeniden sorar:"Namazsız ezan ve ezansız namaz sözlerinden ne kastettiğinianlamadım dedeciğim. Bu ne demek açıklar mısın?"Dede şefkatle ellerinden tuttuğu torununa:"Bak yavrum, geçenlerde komşumuzun çocuğu doğdu. Oçocuğun kulağına ezan okundu değil mi? işte o ezanın namazı kılındımı? Kılınmadı. O ezan "Namazsız ezan"dı. insan öldüğü zaman kılınan cenazenamazının da ezanı yoktur. O da "Ezansız namaz"dır. Aslında o namazınezanı insan doğunca okunmuştu kulağına."Bak ey insan! Doğdun, ama öleceksin, ömür çabuk biter, hayatını iyideğerlendir. Boşa vakit harcama!" ikazını yapıyordu o ezan. İşte yavrumöMüR, EZANLA NAMAZ ARASI KADARDIR. Sakın boşa geçirme. ömrünü dolu doluyaşa, bir nefes bile boşluk bırakma!"Sakın incitme bir canı,Yıkarsın arş-ı Rahman\’ı….Güllerin Efendisi\’nin aşığından SeLaM olsun….O\’nun şefaati üzerinizden eksik olmasın……:::SeLaM ve Dua ile:::…

zerre için bir cevap yazın Cevabı iptal et